Tarih tekerrür etmiyor ama yönetme biçimleri benziyor: Sağlıkçılara neden karşılar?

Geçtiğimiz hafta Kurban Bayramı’ydı. Bayramdan birkaç gün önce Konya’da, Doktor Ekrem Karakaya katledildi. Karakaya ilk değildi, sağlıkçılara yönelik artarak...

Geçtiğimiz hafta Kurban Bayramı’ydı. Bayramdan birkaç gün önce Konya’da, Doktor Ekrem Karakaya katledildi. Karakaya ilk değildi, sağlıkçılara yönelik artarak devam eden saldırganlığın hedefi olmuştu. Doktorlar ve sağlık emekçileri pek çok yerde öfkeyle sokağa çıktılar, isyanlarını haykırdılar. Ama şiddet bitmedi, daha geçtiğimiz gün Adana ve Batman’dan sağlıkçılara yönelen şiddet eylemleri basına yansıdı. Sadece bunlarla sınırlı olmadığına emin olabiliriz. Tehdit, hakaret, zorbalık uzun zamandır kol geziyor.

İzleyenler vardır, sokak röportajında “benim en büyük zenginliğim doktor dövebilmek” diyordu birisi. Aslında meselenin özünü bu cümle ifade ediyor. “Başarılı” sağlık politikalarının kısa bir özeti. Bu ülke ne hastalar, ne de sağlık emekçileri için güllük gülistanlık değildi. Ama yine de pek çok kazanılmış hak vardı. Sağlık emekçileriyle hastalar böyle karşı karşıya getirilmemişti. Yirmi yılın “başarılı” sağlık politikalarının geldiği yer bu cinnet halidir.

Bir yerde kapitalizmin sınırsız sömürüsü varsa, piyasacılık varsa, “temel insan hakkı” olarak tarif edilen şeyler ticaretin konusu haline geldiyse, varılacak yer burasıdır. Eğitim piyasa çarklarına sıkıştırılırken toplumun çok değer verdiği öğretmenler itibarsızlaştırma saldırısına maruz kalmadılar mı? Topluma bazen alttan alta, bazen açık açık “sizin sırtınızdan geçiniyorlar” duygusu zerk edilmek istenmedi mi? “Sabah derse girip öğlen çıkıyorlar.”, “üç ay boş boş yatıyorlar.” denildiğini duymadık mı? Bazen biz bile şakasını yapmadık mı? Sonradan kaldırıldıysa da bir dönem öğretmen ihbar hattı kurulmadı mı?

Aynı şekilde doktorların “kaymak tabaka” olduğu, büyük paralar kazandıkları, çok rahat yaşadıkları duygusu yaygınlaştırılmaya çalışılmadı mı?

Propaganda malzemesi olarak kullanılabilecek en küçük meseleyi tedavüle sokan iktidar sahipleri Ekrem Karakaya cinayeti sonrası ne yaptılar? Sağlık alanından vazifeli bakanın mesajlarını ve ana muhalefet partisi liderine laf yetiştirme çabasını yeterli görenlere diyecek söz yok. Acılı aileyle telefon görüşmesi, o kadar. “Doktorlarımıza dokundurtmayacağız” gibi basit bir cümleyi bile, yalandan da olsa kurmadılar. Bu bir tercihtir!

VASATLIĞIN YÜCELTİLMESİ VE CAHİLLİĞİN KUTSANMASININ SONUCU

Tıp bilimin, hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının maruz kaldığı bu politika insanlık tarihinin bütününe bakılarak da değerlendirilmeli. Çünkü insan ve toplum sağlığının iyi olması tarihin her döneminde çok önemli. Konu bir mesleğin “kutsal” olup olmaması değil. Tarih boyunca atfedilen kutsallık bana kalırsa doktorların hayatta kalma, sağlıklı yaşama çabasında üstlendikleri misyondan kaynaklanıyor. İnsanlar için “yaşam” kutsal olarak görülmüş. Üstelik doktorluğa atfedilen değer ya da kutsallık diğer mesleklerin değerini zinhar azaltmaz. Günümüzün konusu bu da değil. Eminim ki doktorların hepsinin en önemli talebi insanca yaşamak, mesleklerini doğru şekilde icra etmek, şiddet ve tehdide maruz kalmamak ve saygı görmek. Mesele değersizleştirmeye karşı çıkmak, son vermektir. Bu da toplumun hepsinin dahil olması gereken bir mücadelenin konusudur. En tepeden şu ifadelere maruz kalmak reva mıdır? “Bunların Tabipler Birliği var. Bunlar ne kadar yalancı, ne kadar cambaz… Ya siz ne sahtekarsınız ne yalancısınız"

Nitelikli olmanın küçümsenmesi, okumuş insana düşmanlık, vasatlığın yüceltilmesi ve cahilliğin kutsanmasının sonucudur yaşadıklarımız. “Dur” denilmediğinde varacağı yerin sınırı da yoktur.

İnsanın, doğanın, toplumların sağlığını ve iyilik halini sağlamaya çalışan tıp bilimi ve doktorluk mesleği insanlığın büyük değeridir. Tıp bilimi insanlık tarihinin derinliklerinden bugünlere ulaşmış. Tarih öncesi zamanlarda büyücükle tedavi etme işi karışık gidiyormuş. Bir zaman sonra hekimlik bir nevi zanaatkarlığa terfi etmiş. Herkes bilir, zanaatkarlıkta usta çırak ilişkisi çok önemlidir, doktorlar çıraklarına el vererek uzun bir dönem meleğin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlamışlar. Usta çırak ilişkisi doktorluk mesleğinin doğasında var ve bugün de çok mühim. Günümüzde de fakültedeki eğitim sonrasında mesleğe yeni atılan genç doktorlar deneyimli doktorlarla çalışarak deneyim sahibi oluyorlar. “Giderlerse gitsinler, yeni mezun doktorlar var” ifadesi o yüzden çok acayip değil mi?

BİN YILLIK YEMİNİN MARUZ KALDIĞI MUAMELE

İsa’dan evvel beşinci yüzyılda Koslu Hipokrat, tıbbın bilim olmasında, hastalıkların teşhisi ve tedavilerinde büyük adımlar atmış. Ama aynı zamanda doktorluk mesleğinin etik kurallarına dair ortaya koyduklarıyla çağlar boyunca doktorların yol arkadaşı olmuş. Hipokrat yemininin hem özgün hem de güncel halini okumayanların mutlaka okumasını tavsiye ederim. O çağlarda ulaşılan ahlaki düzey insanı hayran bırakıyor. Bin yılı aşıp gelen yeminin bugünün Türkiyesi’nde maruz kaldığı muameleye ne denir?

TARİH TEKERRÜR ETMİYOR AMA…

“Ortaçağ karanlığına sürükleniyoruz” gibi ezberleri pek sevmiyorum ama tarihte tıp alanına vurulan en büyük darbelerden biri Ortaçağ Avrupası’nda yaşanmış. Hayatın her alanını mutlak hakimiyeti altına alan kilise, Roma döneminde en çok gelişen iki kurumsal yapıyı ortadan kaldırmış. Onlardan biri tıp, diğeri hukuk. Tarih tekerrür etmiyor ama yönetenlerin yönetme usulleri birbirine benziyor.

Aynı dönem diğer alanlarda olduğu gibi tıbbın da Arap coğrafyasının yükselişine sahne olmuş. Bu dönem tıp eğitiminde öne çıkan ilk merkez İran’da bulunan Cundişapur Hastanesi ve Tıp Okuludur. Mısır, Roma ve Yunanistan’dan bilim insanları bu merkezde çalışırlarmış. Yine bu dönem Çin ve Hindistan’da tıp alanında ciddi ilerlemeler yaşanmış. Bu yüzyıllarda El Razi’ler, İbn Mesaveyhler, Huneyn bin İshaklar, ibn-i Sinalar çıkmış, Bağdat, Kahire gibi şehirlerde binlerce hekim yetişmiş. Parlak dönem ne zaman mı sona ermeye başlamış? Bağdat 1258 yılında Moğollar tarafından işgal edilince. Yani geçtikleri her yeri yakıp yıkan talancı sürüsünün işgaliyle.

Sonra Avrupa ülkeleri Ortaçağın karanlığından yavaş yavaş çıkarken Antik Yunan’dan, Roma’dan Arap coğrafyasının aldığı ve ilerlettiği bilimsel mirası alarak ve aynı zamanda eski kaynaklara tekrar dönerek tıp alanında büyük gelişmelere imza attı. İtalya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Almanya ve 1800’lü yıllardan itibaren ABD’deki üniversiteler tıp bilimin ilerleyişini sağladı. 19. ve 20. yüzyıllarda muazzam gelişmeler, ilerlemeler yaşandı ve bu günlere kadar geldi. İnsanlık yüzyılı aşan kısa hikâyesinde, tıp biliminin faşist rejimlerce istismar edilmesine de, insanlığın hizmetinde çok güzel işler başarmasına da şahit oldu. Son kırk yıldır da adım adım nasıl piyasalaştırıldığına da.

TIBHANEYİ AMİRE

Bizim topraklarımızda ise usta çırak ilişkisiyle doktor yetiştirme modelinden modern anlamda tıp eğitimine geçiş 19. yüzyıldan itibaren başlıyor. Buraya sığmayacak muazzam bir hikayedir söz konusu olan. Tıbhaneyi Amire’nin kuruluşunu milat sayarlar. Sonrası savaş yıllarıdır, cephelerde verilen mücadeledir. Yoksul bir cumhuriyette halka sağlık hizmeti götürme mücadelesidir. Ülkenin köşe bucağına açılan sağlık ocaklarında türlü imkansızlara rağmen sağlık hizmetini yayma çabasıdır. Sadece öyle uzak bir tarihten bahsetmiyorum bugüne yaklaşalım. Yalnızca kendi özlük haklarına dönük değil, halkın sağlık hakkını korumak için verilen mücadeledir. Dünyada örneği de pek azdır. En nihayetinde pandemi sürecidir ki, bu konuda herkes her şeye vakıf.

Peki, şimdi bizim yaşadığımız nedir? Moğol işgali altında mıyız? Ortaçağ karanlığında mıyız?

Sözün kısası hani kısa zaman önce, korku ve telaşla yaşadığımız, her gün yüzlerce insanımızı kaybettiğimiz günlerde bazen pencerelere çıkaracak alkışladığımız, sohbetlerimizde kendilerinden minnetle bahsettiğimiz doktorlar ve sağlık çalışanları körüklenen bir şiddetin hedefindeler. Mutlaka görüyoruz ama görmek durumun ciddiyetini kavramaya bazen yetmiyor. Doktorlarının şiddetin, katliamın hedefi olduğu bir ülkenin yurttaşlarının ruh ve beden sağlığı da tehdit altındadır. Saldırının hedefi doktorlar, sağlık emekçileri, konunun muhatabı hepimiziz.