Umut bazen bizi unutur ya!

Yolun uzun ve zorlu olduğu görüldükçe! Her gün önümüze bir yenisi çıkan ulu ve seçkin kavramlarla tanıştıkça! Gel de eşit ve özgür bir dünya için duygusal depremler yaşama…

O zaman ne olur? Evlerin yemek masalarına suskunluk gelip yerleşir. Gerginlik, mutsuzluk, hayal kırıklığı ortama çöker. Patlamaya hazır ev halkı bahaneler üretir. Kabak da her zaman olduğu gibi evin kadınlarının başında patlar. Zaten yemek soğuktur, ev temiz değildir, her günde patates mi yenir, bu nasıl bir ev düzenidir gibi sudan nedenlerle söz çakmalar, göz debertmeler havada uçuşunca; Duygu ve düşünceleri ertelemek de hep kadınlara düşer…

Evet! Ülkemizin ve insanımızın yoğun bir gündemi var kabul. Ama araya giren yıllara ve yollara rağmen hala yazışıp, buluşup görüştüğümüz, dostluğunu, ilgisini, duyarlığını unutamadığımız kişiler de var. Sığınak gibi sarıp sarmalayan…

Evet! Ciddi ekonomik sorunlar, daha ciddi bir işsizlik, hala gündemden düşmeyen salgın hastalık, arda arkası kesilmeyen zamlar, Rusya- Ukrayna savaşının etkileri, Ortadoğu’daki gerilim, teröre yönelik hava harekâtları, planlanan kara harekâtı, değişen dengeler, ülkemizde ve dünyada yaşanan olaylar hepimizi, her kesimi etkiliyor. Ama bir de kaynaştırmayı değil, karıştırmayı ve ayrıştırmayı yeğleyen siyasi üslup, ülkemizin tarihsel birikiminin ve köklü cumhuriyet döneminin göz ardı edilmesi, bile isteye çözüm aranmayan sorunlar da var…

Evet! Açlık sınırı 8657, yoksulluk sınırı 25. 422 TL’ye dayanmış. Ekmekten yağa, peynirden çaya, tavuktan ete, benzinden mazota, pirinçten fasulyeye artan zamlar karşısında 14 milyon kişi sosyal yardımla geçinme savaşı vermeye başlamış. 10 milyon kişi işsiz dolaşırken, 23.5 milyon icra dosyası birikmiş. Yurttaşın borcu 1.4 trilyona ulaşmış. Faturalarını zamanında ödeyemeyenlerin oranı artmış. Yıllık enflasyon yüzde 21’den yüzde 85’e çıkmış, cari açık patlamış, geçim zorlaşmış, işsizlik artmış. Ve yurttaş sürekli borçlandığı için çareyi kredi kartında ve kredi çekmekte arar olmuş.

Ayrıca çaresizlik arttıkça, ödenemeyen faturalar biriktikçe mutfakla arasına ciddi mesafe koyan ailelerde yaşanan dramlar artmış. Örneğin konunun uzmanları sağır sultanın bile duyacağı biçimde haykırmasına ve yetersiz beslenme yüzünden gelişim bozukluğu çeken çocukların sayısındaki artışa dikkat çekmesine rağmen işiten, duyan, ilgilenen olmamış.

Tüm bunlar yaşanırken yüz güldüren, iç açan neler mi olmuş, ya da nasıl bir gelişme yaşanmış? CB’na göre; Türk halkı; Ambulans, elektrik, buzdolabı, fırın, çamaşır makinesi, MR ve tomografi cihazıyla AKP döneminde tanışmış…

Yine bugüne dek limanları, fabrikaları, dev şirketleri; Kanal İstanbul çevresindeki arazileri, en pahalı konutları alan Katar Sultanlığının sıraya neyi koyduğu merak konusu iken, artık bir güvenlik sorunu haline gelen 13 milyon sığınmacının ne olacağı sorusu gündemdeki yerini korurken bu konuda konuşan ve fikir beyan eden çıkmamış…

Bize bizi anlatan sözler ve deyimlere gelince!

Aslında hayat şartları zorlayınca bizi bize anlatan deyim ve atasözlerini de unutur olduk. Geçti o bolluk günleri artık. Evine bonfile almak isteyen kredi çekmeyi düşünüyor, nikâhta, düğünde takı niyetine kıyma ve kuşbaşı hediye etmenin yolları aranıyor!

Hani eskiden çok sık kullanılan deyimler vardı; “Bir lokma bir hırka!” gibi, “yok öyle üç kuruşa bir köfte!” gibi, “Azıcık aşım kaygısız başım!” gibi. Hangi amaçla söylenmiş, ne kastedilerek dile getirilmiş bilmiyorum. Bildiğim bu sözlerin ülkemizin bugünkü gündemine çok uyduğu. Günümüz artık yarım lokma, ikinci el hırka günü, utana sıkıla 100 gram kıyma alma günü, azıcık aşlarla kaygılı başları teselli etme günü…

Kısaca! Hayallerimizdeki hayattan uzaklaştıkça! Önemli ve tuhaf istatistiklerle yüzleştikçe! Çin Seddi gibi duvarlara çarptıkça! Her gün biri yenisi çıkan bariyerlerle önümüz kesildikçe! İnsanlar yasak duvarların arkasına sıkıştıkça! Yolun uzun ve zorlu olduğu görüldükçe! Her gün önümüze bir yenisi çıkan ulu ve seçkin kavramlarla tanıştıkça!

Gel de eşit ve özgür bir dünya için duygusal depremler yaşama…