“Reaksiyon” adlı oyunun düşündürdükleri…

Tıkır tıkır işleyen koreografisiyle, konuyu içselleştiren ve başarıyla sergileyen oyuncularıyla, göz ve kulak dolduran bir ekiple, oyunun tüm yükünü üstlenen ve omuzlarında başarıyla taşıyan dörtlüyle gerçekten dört dörtlük!

Bir sanat merkezinde ders vermek hem çok zevkli, hem çok heyecan verici, hem de çok sorumluluk gerektiren bir şey. Hele de bu kurum MSM ise…

Okuttuğunuz öğrencilerinizden oyun davetiyesi aldığınız andan itibaren akan sular durmuyor donuyor sanki! Hemen program yapılıyor, zaman ayrılıyor, bir zamanlar sahnede ders anlattığınız öğrencilerinizi bu kez sahnede izlemek için oyunun sergileneceği salona koşuluyor…

Sonra ne mi oluyor? Kapıda uzun kuyruklar sizi bekliyor. Sırada kimler yok ki? Eski öğrenciler, ünlü mezunlar, okul yönetiminden arkadaşlar, hocalar, aileler kapıların açılmasını bekleyen heyecanlı bir kalabalık…

Ayaküstü sohbetler, onların hayal ve hedeflerine eşlik etmek, başarılarıyla kıvanmak, eski günleri hatırlamak derken perde açılıyor. Bu kez sahnede öğrencilerimiz var. Roller değişmiş artık siz izleyici onlar anlatıcı koltuklarındasınız. Çok farklı, çok özel, çok özgün bir duygu ve çok gurur verici bir tablo bu…

Derslerdeki başarılarını sahneye taşıyan, sahne performansı, beden dili, ses tonu, oyun gücüyle sizi etkileyen ekibin sahneye koyduğu Reaksiyon adlı oyunun bana hissettirdiklerine gelince! Söze nasıl ve nereden başlayacağımı bilemiyorum doğrusu!

Bildiğim o ki; Öğrencilerimin sahnelediği bu oyunu izlerken nasıl gururlandığımı, nasıl dalıp dalıp gittiğimi, bundan böyle yeni oyunlarını nasıl da merakla beklediğimi bir ben bilirim bir de ben!

Cesaret isteyen bir konuyu sahneye taşımak…

Hani insanın aklında ve gönlünde yer alan, yüreğine ve anılarına yerleşen, içini oyan, dillendirmekte zorlandığı geçmişe ait travmalar vardır. İşte tüm bu duyguları gerilim dozu çok iyi ayarlanmış, dayak sahneleri müthiş gerçekçi, tiplerin yerli yerine oturduğu oyunu izlerken düşündüm. Yer yer hüzünlendim, yer yer dişimi sıktım, yer yer de geçmiş- hal- gelecek bağlantısı kurdum. Genç oyuncular tarafından hepimizin yaşayamadıklarının, söyleyemediklerinin, hayal kırklıklarının, acıyla ömür tüketenlerin iç dünyasını ve çocuklukta yaşanan bazı olayların hem oyunculara hem de seyircilere nasıl başarıyla yansıtıldığına, aktarıldığına tanıklık ettim…

Taassubunun girmeyeceği tek yer sanattır.

Oyunu izlerken bir kez daha taassubun girmeyeceği tek yerin genelde sanat, özelde tiyatro olduğunu düşündüm. İlmek ilmek sorgulanan bu oyunda beni en çok neyin etkilediğine gelince; Sahnedeki oyuncular akışı iyi yakalamışken, birinin bıraktığı yerden diğeri alırken, onlar hayallerini, hayata bakışlarını, beklentilerini, hayal kırıklıklarını anlatırken şiddetin az veya çok herkesi etkilediğine, hayatın bazen çok acımasız olduğuna bir kez daha inandım…

Oyun güncel bir soruna parmak basarak, aile içi tacizi sorgulayarak, adalet kavramını yine ve yeniden tartışmaya açarak sadece salonla sahneyi değil, sanatçıyla seyirciyi değil, günle geçmişi de kıyaslıyor. Seçilen konu bugünü ve yarını, dünü ve geleceği de kapsıyor. Oyunun bitiminde insanın gözüne kan, yüreğine taş oturuyor. Ve bir kez daha karanlığın üstüne kararlıkla gidilmezse daha çok taciz vakası görülür dedirtiyor. İzleyin göreceksiniz ve bu satırların yazarına hak vereceksiniz…

İzleyicinin boğazını düğüm düğüm eden, sinir katsayısını artıran, kapıları sıkıca örtmek yerine oyunla, romanla, diziyle dillendirilmesi gereken bu konuyu yazarken kapkara puntolarla vurgulamak, konuşurken tonu iyice ayarlamak gerekiyor. Tıpkı Reaksiyon oyuncularının sorunu ses tonlarına, beden dillerine başarıyla yansıttıkları gibi…

Gelelim sanat ne mi yapar sorusuna?

Sanat sorgular, düşünme damarlarını açar, hem göz açar, hem insanın gerçeklerden kopmamasını sağlar. Çünkü en etkili iletişim sanat aracılığıyla kurulandır…

Bir oyunu sahnelemek, bir yapıtı perdeye taşımak, bir eseri yaratmak kolay mı? Kolay olur mu? Tema, metin, beste, şarkılar, koreografi, oyuncular, enstrümanlar, dekor, kostüm, ışık, aylar süren emek, çaba, parasal yatırım, nerede sahneleneceği, hangi koşullarda sunulacağı, nasıl tanıtım yapılacağı vb…

Tabi ki her oyun, ya da gösteri büyük bir emek ve ekip istiyor. Oyunu izlerken ana kadronun, teknik kadronun, müzik, ışık, makyaj, dekor, reji, kostüm ekibinin ciddi bir özen ve çaba gösterdiğini gördüm. Emeği geçen herkesi kutlarım.

Reaksiyon; Tıkır tıkır işleyen koreografisiyle, konuyu içselleştiren ve başarıyla sergileyen oyuncularıyla, göz ve kulak dolduran bir ekiple, oyunun tüm yükünü üstlenen ve omuzlarında başarıyla taşıyan dörtlüyle gerçekten dört dörtlük! Sonrası? Sonrası mı? Sahnede! Başta yazarın, sahneye koyanın, oynayanların eline emeğine sağlık.

Unutmamak gerek! Her rolü başrol yapan sanatçılar vardır. Sorgulatan, tat ve iz bırakan oyunlar vardır, hayatı yaşanır ve çekilir kılan oyuncular vardır. Yaşamımızın bir parçası olan acı gerçekleri birikim ve düşünceyle harmanlayıp önümüze koyan kıymetli ve kayda değer yapıtlar vardır…

Unutmamak gerek! Sadece güldürmeyen, düşündüren, sorunu, derdi, tasayı, acıyı aracısız hissettiren, seyirciyle buluşturan, baş döndürücü bir uyum, inanılmaz bir iç ve dış ses, müthiş bir oyunculuk, izlenesi bir oyunla sergileyen, bitmeyen alkışlarla uğurlanan, bıraktıkları izle hiç vazgeçemediğimiz genç ve umut veren sanatçılar vardır…

Özetle! Genç oyuncuları ve oyunu izlemeniz için daha fazla ipucu vermemeye çalışarak, metni önceden okuduğumdan bağımsız olarak hüzünle acıyı, çelişkilerle farklılıkları, başlangıçla bitişleri buluşturan ve oya gibi işleyen oyuna ait son birkaç nota gelince!

İnsanı acı acı düşündüren, burnunuzun direğini sızlatan diyaloglarıyla insanı ele geçiren, tutkunun, çalışmanın, umudun buluştuğu ve toplumumuzda tabu sayılan bu zorlu konu için yalnızca meslektaşlarına değil herkese ilham veren ekibi kutluyorum…

Başta metnin yazarı MSM’den öğrencim Sibel Ulutaş’ı, müthiş oyunculuklarıyla Burcu Sığın, Cihan Tangerli, Egemen Ulutaş’ı ayakta alkışlayarak notu kıt bir hocadan yıldızlı pekiyi aldıklarını köşemden ilan ediyorum…

Oyuna emek veren teknik ekipten; Işık tasarımını yapan Can Kılınç’ı, reji asistanları Mustafa Burak Tunçbilek ve hemşerim Berke Keleşoğlu’nu kutluyorum…

Reaksiyon adlı oyunun yolu ve şansı açık olsun, festivallerde turnelerde sık sık görelim, ödül alacakları günü bekleyelim. O gün geldiğinde benim aklım da, fikrim de, yüreğim de o törende ve genç oyuncularımızla olacak. Sözzzz…

Etiketler
sergi