Hatırlıyorum, daha doğrusu hiç unutmadım…

Aynı şeyleri yazmaktan ve okumaktan sıkıldık biliyorum! Olup biteni hiç bıkmadan ve asla üşenmeden yazmayı sürdüreceğimi bildiğim gibi, hüzünlenip...

Aynı şeyleri yazmaktan ve okumaktan sıkıldık biliyorum! Olup biteni hiç bıkmadan ve asla üşenmeden yazmayı sürdüreceğimi bildiğim gibi, hüzünlenip, hüzünlendirmek istemesem de bilinçaltıma fena halde kazınmış bazı anıları paylaşacağımı da biliyorum…

Malum! Hepimizin özel dostları- dostlukları vardır. Örneğin kendi çevresinden önce tanıyıp sevip saydığı ana-baba ve aile dostları gibi. Onları çok az görür, buna karşılık çok sevip sayarız. Hatırları vardır, hatıraları vardır diye…

Yine burnumuzun direğini sızlatan, genelde evlerdeki büfelerin üstünde duran resimlerden sık sık bize bakan, bazen gözgöze geldiğimiz aile büyüklerimiz vardır. Kavgasız gürültüsüz evlerimizi, sarıp sarmalayan komşuluklarımızı, tartışma bile duymadığımız mahalle ortamımızı, kısaca muhteşem çocukuğumuzu anımsatırken duygulandıran siyah- beyaz resimler...

Eskilere dalmışken birden bire aklıma bi türlü gelmek bilmeyen ve mutlaka bir anlamı olan ertesi günler, harçlık alacağımız bayram günleri, hediye alınacak doğum günleri geldi. Küçücük aklımız ve kocaman yüreğimizle büyük hayallere daldığımız günleri düşündüm. Sofra kurulmadan bizim sofraya kurulduğumuz tasasız günleri hatırladım. Laf arayıp bulamayınca sık sık başvurduğumuz; “Çocukluk ettim, gençlik hatası, bi daha olmayacak, A’dan Z’ye kadar hata yapılırmış(!) ben daha A’dayım” gibi kurtarıcı sözcüklere sığındığımız günleri andım. Ah çocukluğum, ah çocukluk arkadaşlarım, ah eski mahallem, hele de ah memleketim diye iç geçirdim…

Entelektüel birikimi karşısında şapka çıkardığımız, onu örnek alıp, ona benzemeye çalıştığımız, düşüncelerini kolayca anlatan, konuştuklarını sıkmadan dinleten, yazdıklarını okutan, fikri takip sahibi, iç dünyamızda bize; kimdir, nedir, yazar mı, lider mi, düşün adamı mı, yoksa hepsi mi sorularını sordurtan kişileri anımsadım…

Sonra birden bire günümüze döndüm! Yaşananları, yaşatılanları, dayatılanları anımsadım, tam kararmışken, yaratıcılık ve anlam büyüklüğüne şapka çıkardığım bir görsel düşmez mi önüme!

“Aşk; hiç görmediğin halde 137 yaşındaki bir adamı sevmektir” yazılıydı siyah beyaz görselin üstünde! İnsanın yüreğini ısıtan bu yaratıcılık karşısında duygulandım, alkışladım, iç geçirdim ve bize çok özel bir miras ve silinmez izler bırakan GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü düşündüm milyonuncu kez. Hele de memleketin dört bir köşesinde dönümlerce saraylara doymayanları görünce; savaş meydanlarında pelerinine sarınarak uzanan Gazi’yi bir kez daha anmak istedim.

Not: Haftanın bu ikinci yazısında aklıma gelenleri, daha doğrusu aklımdan hiç çıkmayanları, en çok da özlediğim değerleri yazmayı yeğledim. Sabrınıza teşekkürler…