Dinliyorum, okuyorum, izliyorum…

Belki okudunuz, belki atladınız. En iyisi ben birkaç örneği alıntılayıp, bellek tazeleme yapayım. Bu arada öfkemizi daha fazla kabartmamaya, sinirlerimizi daha çok zıplatmamaya, tansiyonumuzu daha çok çıkartmamaya özen göstererek…

Gündeme damga vuran pek çok olay var. Hangisinden başlamalı acep? Ardı arkası kesilmeyen çocuk tacizlerinden girsem kadın cinayetleri eksik kalacak. Garanti amaçlı seçim ittifakına dalsam TBMM’ye yağan fezlekeler atlanacak. Eğitimde yaşanan sorunlara dikkat çeksem

TBMM’de taciz konusu görüşülürken AKP’den 5 vekilin, CHP’den 40 vekilin salonda olduğu gerçeği unutulacak.
Yetinmeyip 3. havalimanı için kuzey ormanlarını mahveden girişimin İstanbul’u çıplak, kel, susuz bırakacağından dem vursam, şeker fabrikalarının satışı havada kalacak.

Türkiye’nin toplam (özel+devlet) brüt dış borcu olan 438 milyar dolardan söz etsem, ekonomist diliyle yazamayacağımdan etkili olmayacak. Daha sayayım mı?

İyisi mi tek tek sayamayacağımdan gerisini siz tamamlayın! Ben de satırbaşlarıyla yetinip, kolları sıvayayım ve Melih Âşık’ tan
aynen aktarayım!

Efendim! Belçika vergi idaresi, Belçikalı vergi mükelleflerine, “Bakmakla yükümlü olduğunuz kişileri bildiriniz” diye yazmış. Mükelleflerden biri yanıtlamış: “2.1 milyon kaçak göçmen. 2.5 milyon işsiz.

90 bin mahkûm ve parlamentodaki 650 şapşal.” Vergi idaresi, bu yanıtı kabul
edemeyiz deyince mükellef sormuş. “Niye ki? Unuttuğum birileri daha mı var?” Allah korusun iyi ki oralarda yaşamıyoruz, bu ne biçim soru, o ne biçim cevap öyle?

Hayret bişey…
Biz mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz. Asrın lideri asrın buluşlarını gerçekleştiriyor, televizyonlar 24 saat 2018 Türkiye’sini pek güzel, pek eksiksiz anlatıyor, çeşitli ağızlardan haberler veriyor bende ve toplumun bazı kesimlerinde cevabı olan soruysa şu oluyor!

Sanırım yönetimin tek amacı bir kişi bile izleyip anlıyor ve etkileniyorsa tamamdır.
Şu anda mutlu ve huzurlu bir yarın ve gelecek çok uzakta ama! Öğüdümdür, merakımdır, ricamdır. Öğüdüm genç öğrencilerime lütfen bugünleri not edin ve unutmayın.

Merakım hiçbir şey olmuyormuş gibi davrananlar işin sırrını ve sabrın ölçüsünü öğretin. Ricam sanmıyorum ama birileri artık ülkemizin başat sorunlarının çözümü için net bir tarih verin lütfen!


Yapılanlar doğru mu? Bence hayır! Korkusuz, pervasız, çekincesiz atılan adımlar doğru mu? Bence yine hayır! Bu olup bitenler bize neyi anlatıyor? Cehaletin egemenliğini mi?


Yaptıklarıyla ve konuştuklarıyla dram değil trajedi yazanları mı? Had bildiren tonlama, posta koyan sinirli jestler, sert ve ölçüsüz ifadelerle ayar verenlerin, bir hışımla gelip geçenlerin yarattığı yaygın sağırlık ortamını mı?

Evet!

Derler ki insanlar 3’e ayrılır. Kadınlar, erkekler, tiyatrocular. Kadınlar öldürülüyor, erkekler öldürüyor, tiyatro sanatçılarının da oyunları yasaklanıyor. O halde ne yapmalıyız?

Düşünmeli, sormalı ve kuşkulanmalıyız. Neyi mi özet geçeyim! Kadın-erkek can pazarında iken bile yoğun bakımda ayrı üniteler olmalı diyenler!

Türkiye’de her 100 bin kişiye 176 doktor düşüyor ve bu rakamla OECD ülkeleri arasında son sırada olduğumuzu bilmeyenler! Yine 150 bin hemşire 60
bin doktor açığı olduğunu unutanlar! Siz ne diyorsunuz?

Pembe vagon, pembe otobüs, pembe yoğun bakım ünitesi! Başka ne pembe olsun bilelim artık…
Yine işi gücü bırakıp Bursa, Antalya, Afyon, Eskişehir, Antakya, Konya, Kayseri ve Rize Atatürk Stadyumlarının adını değiştirenler! Sizin başka derdiniz yok mu? Türkiye iyi gidiyor diyenler!


Gidiyor ama nereye gidiyor? Sadece Ocak ayında 2 milyar 176 milyon dolarlık Çin’den mal almışız. Ne kadar satmışız 225 milyon dolar. Ne mi almışız? Elektronik ürün, deri, kösele, mobilya, hazır giyim, iplik, plastik! Bunlardan haberiniz var mı?

Sözün özü; Yokluk varlığın karşıtıdır. Her şey karşıtıyla var. Karanlık olmasa ışığı bilmeyiz. Kötülük olmasa iyiliği anlamayız, umut olmasa umutsuzlukla başa çıkamayız. Ölüm kaygısı olmasa hayatta kalmak için uğraş vermeyiz. Bu yazının meselesi tam da bu sıraladıklarımken haftanın gülümseten (düşündüren mi demeliydim?) haberi önüme düşmez mi?

Abdülhamid’i anma toplantısında bir belediye başkan yardımcısı konuşmasına şöyle başlamış;

“Pek Sayın Bilal Erdoğan Beyefendi Hazretleri!” Bir “Han’ı” eksik değil mi?