Pastanın kaymağını yiyenler mi? Algılar ve gerçekler mi?

Gündem yoğun olunca! Doğrusu nerden başlayıp, nereye uzanıp, neleri ekleyip, nelerden söz edip, nerede noktalayacağım konusunda kararsız kaldım? Sözü şuraya...

Gündem yoğun olunca! Doğrusu nerden başlayıp, nereye uzanıp, neleri ekleyip, nelerden söz edip, nerede noktalayacağım konusunda kararsız kaldım? Sözü şuraya getirmek istiyorum;

20 milyona yakın nüfusuyla pek çok ülkeden daha büyük olan İstanbul’un sorunlarına girsem çıkamam!

Her gün yaşlı, genç, kadın, erkek, çocuk olmak üzere çok sayıda kayıp acısı yaşayarak büyük ve acılı bir aileye dönen ülkemizde “Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği” bile var adı YAKAD olan. Otobüsleri bile var adı UMUT olan. Bu konuya dalsam içeriğinden ötürü zorlanırım!

Çeşitli nedenlerle kaybolan, bir kısmı bulunan, bir kısmı ise aradan yıllar geçse de izine bile rastlanmayan kayıpların çok olduğu ülkemizde günde ortalama 32 çocuk kayboluyor. Bu sayı yetişkinlerde yılda 4 bine ulaşıyor. TÜİK’e göre kayıp çocuk vakaları yılda 10 bini aşmış. Resmi rakamlar böyle diyorsa, bu konuya girsem de sonunu getiremem!

Bir zamanlar buğday tarlaları boydan boya uzanan, hayvanları otlaklarda ferah ferah beslenen, tertemiz yeraltı sularıyla toprağı bereket kokan, ürünü boy atan, insanı birbirine sevgi, saygı muhabbet duyan, çocukları mutluluk ve sevgi içinde olan ülkemizin geçmişine doğru uzansam nefesim daralır altından kalkamam!

Toplumu birbirine düşman belleten bir anlayışın hâkim kılındığı, ahlak ve dürüstlük gibi kavramların ötelenip, çıkarların öncelendiği iklime girersem yazıyı uzatırım!

Toplumun algısını biçimlendirme, kaderini belirleme, daha doğrusu halkı korkutma(!) işini üstlenenlerin; Kutuplaşma, ayrıştırma, dışlama, ötekileştirme, düşmanlaştırma zihniyetini benimsedikleri günümüze gelirsem örnekleri çoğaltırım!

Ayda 300’e yakın kadının öldürüldüğü ülkemizde, öldürülme korkusuyla kolluk kuvvetlerine başvuran kadına; “Buralara çok gelme kâğıdımızı bitiriyorsun” şeklindeki şaka gibi ifadeye, ya da koruma talep eden kadına yetkilinin; “En faza öldürülürsün!” şeklindeki esprisine değinirsem hemcinslerimin tansiyonunu çıkartırım!

İyisi mi suya sabuna dokunmadan CB’nın artık tevazu mu, “her şey benden sorulur” mu dercesine bizzat ve profesyonellere taş çıkartırcasına yüksek perdeden bağırarak partisinin başkan adaylarını açıkladığı törende dediklerini sütuna yatırayım!

Efendim! CB’na göre “Ülke gerçekleriyle ilgisi olmayan, Türkiye yansa da, şaha kalksa da umurunda olmayan, Türkiye pastasının kaymağını yiyenlerin oturduğu!” yerlerden biri olan Kadıköy’de yaşıyorum! Ancak küçük bir sorun var! Ülke gerçekleriyle çok ilgileniyorum. Ülkemizin Allah korusun yanmasını değil şaha kalkmasını çok istiyorum. Türkiye pastasının kaymağını yemiyorum ama kendimi her şeyden ve her sorundan sorumlu sayıyorum.

Ne mi yapıyorum? Şunları yapıyorum. Örneğin biten yeşile, betona gömülen toprağa, kesilen ağaca, evine yangın düşen şehit ailesine, işsiz gence, atanamayan öğretmene, geride hayallerini bırakıp batıya göçen insanlarımıza çok üzülüyorum.

Yine erken evlendirilen kız çocuklarına, hayattan kopartılan kadınlarımıza, çöpte ekmek arayan evsizlere, lastik botlarda boğulup giden göçmenlere, 15-29 yaş arası gençlerin yüzde 30’unun öğrenim ve çalışma hayatının dışında kalmasına rahatsız oluyorum. “Çocuklarımın istediğini alamıyorum” diye kendini asan babalar için büyük acılar çekiyorum.

Bunun için dur durak bilmeden yurttaş olarak, aydın olarak, eğitimci olarak, yazar olarak; yazıp çizerek, konuşup anlatarak, paylaşıp yayarak bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

Bu arada tabii ki; Politik manevraları anlamakta yavan kalıyor, asla yanıtı gelmeyecek soruları sıkça soruyor, yönetimin bilgisi ve onayıyla olan biteni kavramakta zorlanıyorum! Yine son yıllara damgasını vuran ve bu alanda patlama yaşatan U dönüşlerin, keskin virajların, 180 derecelik dönüşümlerin hızını anlamakta zorlanıyorum!

Özetle 35 yıllık bir Kadıköylü olarak; Ülke gerçekleriyle yakından ilgilenirken tuttuğum yolun ne olduğunu, doğrularımın neler olduğunu, kimin izinden gittiğimi, kimi ezber ettiğimi iyi biliyorum. Oturmuş kimlik ve kişiliğime, naif yüreğime kimlerin nüfuz ettiğini, ülkemiz bir gün şaha kalkarsa nasıl da sevineceğimi, pastayı da kaymağını da yiyenlerin nerede oturduğunu, ülkenin kimin umurunda olup olmadığını iyi biliyorum…

Teşekkür notu; Çarşamba günkü yazımda; “Bugünkü başlığı siz koyun!” dedim ya! Okur dostlarımdan gelen başlıklara bayıldım doğrusu. Bundan böyle bu yola sık sık başvuracağım! Bir kısmını paylaşmasam olmaz F. Gürman; “Pusulası olmayan ülke.”, B. Kocatepe; “Hızlı ve Öfkeli”, N. Atasoy; “Hız kesmeden hızla” başlıklarını yollamış. İlgi ve önerilere teşekkürler…