Ses getirmese de!

Sayıştay’ın yolsuzluk raporlarına bakıp şaşıp kalıyorsunuz. Adı ve faturası 10 bin kişilik, katılımı 600 kişilik geziler mi dersiniz? Sık sık yapılan Boğaz...

Sayıştay’ın yolsuzluk raporlarına bakıp şaşıp kalıyorsunuz. Adı ve faturası 10 bin kişilik, katılımı 600 kişilik geziler mi dersiniz? Sık sık yapılan Boğaz turları, 5 bin kişilik yemekler mi istersiniz? Dövizle borçlanan belediyelere, ödenmeyen diz boyu faturalara mı bakarsanız? Usulsüz harcamalara mı şaşırmazsınız? Size kalmış! Ancak merak edip soruşturma açıldı mı, yaptırım uygulandı mı diye sorarsanız, “pardon o da ne, sadece ortaya çıkaran yetkili görevden alındı!” der noktayı koyarız…

Lafı şuraya getireceğim. Her ne kadar damat bakan; “Tepe göründü, iniş başladı, artık göstergeler olumlu olacak, süreç gayet olumlu devam ediyor, tam da planladığımız gibi” diyorsa da! Anlattıkları sinek vızıltısı gibi havada kalıyor…

Ancak ülke gerçekten 4 kişinin kanatları altında uçuşa geçmiş bile! Artık adı kaderin cilvesi mi olur, yeteneklerin bir ailede toplanması mı olur, hünerleri sınırsız kişilerin bir araya gelmesi mi olur? Neyse ne! Bilinen ve görünen o ki ortada aile boyu bir özgüven patlaması ve özverili bir çalışma dönemi var!

Bu özverili ekip için önemi olmasa da; eğitime ayrılan bütçenin büyük ölçüde kısıldığını, AKP döneminde eğitim yatırımlarının yarı yarıya azaldığını, bu durumun tarikat yurtlarının artmasına zemin hazırladığını, denetim uzun süredir raydan çıktığı için gerçeklerin üstünün örtüldüğünü, zaten dikkate değer bir konu da olmadığını, atı alanın da Üsküdar’ı çoktan geçtiğini söyleyip bir bardak soğuk su daha içsek mi?

Suyumuzu içtikten sonra şunu teslim edelim! Boş durmayarak, hatta gecesini gündüzüne katarak pek çok alana el ve kanca atan bir DİB (Diyanet İşleri başkanlığı) var. Bundan böyle turist rehberleri İslami bilgilerle donatılacak, güneş ve deniz için ülkemizi tercih edenlere geniş katılımlı ve her dilde konferanslar verilecek, broşürler dağıtılacak. Bu arada ülkemize gelemeyenler eksik kalmasın diye yurtdışına vaaz ve irşad ekipleri gönderilecek. Ayrıca okullarda imam eşliğinde çocuklara okuma saati düzenlenecek, sığınmacılara da Kuran eğitimi veren kursları açılacak. 10 Kasım günü Atatürk’e hakaretleriyle sık sık gündeme gelen biri evinde ziyaret edilecek. Daha ne olsun dedirten cinsten…

Resmin geneline kuş bakışı baktıktan sonra, gelelim diğer yarısını görmeye!

AKP iktidara geldiğinde cezaevlerinde 59 bin kişi vardı. Haziran 2018 verilerine göre 246 bin kişi var. Yani 4 kat artmış. Bunun 50 binden fazlası uyuşturucudan yatıyor. Bu durum ve sayı bize birincilik de getirmiş. Avrupa’da cezaevi nüfusunda birinci olmuşuz! Bu arada unutmadan söyleyeyim bir birinciliğimiz daha var. Bu iktidar döneminde 22 bine yakın işçi hayatını kaybedince, Avrupa’da işçi ölümlerinde yine birinciliği kimselere kaptırmamışız!

Ancak sevindirici bir gelişme var! CB aylar önce; “Yeni sistemde her şey daha hızlı olacak” demişti ya! 15 yılın rekorunu kıran enflasyondan zam yağmuruna, artan işsizlikten batan şirketlere, otomatiğe bağlanan konkordato ilanından artmayan gelire her şey çok hızlı gelişerek bu sözü haklı çıkarıyor! Yine Atatürk, laiklik ve kadının adının ders kitaplarından çıkarılması hız kesmiyor ve sınır tanımıyor…

Bu ekonomik krizde son derece gereksiz olan, bölgeyi ve doğayı yok eden 3. Köprü, İstanbul Havalimanı, Kanal İstanbul projeleri ekonomik ve siyasi rant ve siyasi erkin yandaşlarına pahalı jestleri ve peşkeşleri olarak sürüyor.

Saraydaki şaşaalı törenlere, yarım yamalak açılışı yapılan hava alanlarına, aile boyu gidilen yurtdışı gezilere bakınca! Yönetimin hala “Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisiyiz” sözlerini duyunca! Damadın büyük, kayınpederin güçlü Türkiye’sinde devlete emanet edilen iki askerimizin donarak öldüğünü görünce! Dona kalıyoruz…

Kardeşin bakan, abinin TV sahibi, oğulun aklınıza gelen gelmeyen pek çok vakıf, üniversite ve derneğin ya başında ya yönetiminde olduğunu görünce! Bu başarı hikâyesi karşısında baka kalıyoruz…

Sonra da saf saf; “Ne zamanki liyakat sadakatin, önüne geçerse işler düzelir gerisi hikâye sözünü” gözlerimizi kapayarak dinliyoruz…

Enflasyon yüzde 25’i bulmuşken, yoksul kırılgan ve umutsuzken, bunca dağ gibi sorun varken “Andımız” üzerinden tabana mesaj, halka ayar veriliyorsa! Bunun adı laf olsun torba dolsun deyip, görünen köy kılavuz istemez deyip susuyoruz…

Ekonomik kriz, pahalılık, işsizlik, yağmur gibi yağan zamların kitlelerde yarattığı endişe, kaygı, polisiye haberlerdeki artış, kadın cinayetlerindeki patlama, doktorlara kadar uzanan saldırı, seyir halindeki araçların bıçaklı kavgaları, mapus damlarındaki doluluk oranı neyin habercisi, ya da göstergesidir diye soruyoruz?

Daha önce yazmıştım yineliyorum! Gerginlik, kutuplaştırma, ötekileştirme siyaseti ve hiddet dili arttıkça; kadına şiddet, çocuk istismarları, huzursuzluk artıyor bu da beraberinde uyuşturucuya yönelmeyi getiriyor. Son 10 yılda antidepresan kullanımı yüzde 160, boşanma oranı yüzde 29 artmış. Bu neyin habercisidir?

Sarayda bulunan ve sayıları artık sayılamayan danışman ordusu ve kültür sanat ehlinden biri ya da birileri keşke tüm bunları anlatsa- anlatabilse…

Muhalefete mensup olanlar; “Madem ülkede iktidar olamıyoruz, bari belediyelere asılalım, o da olmazsa, dar alanlarda kısa paslaşmalarla birbirimizi yiyelim” havasından çıksa, çıkabilse…

Başlığı nokta atışlarla açmaya çalışırken uzattım, ayrıntılara daldım biliyorum. Son olarak 10 yıl sonra 5 milyon Suriyeli konuğumuz olacakmış…

Demek ki neymiş? Teşhis ve reçete tutmamış…