Güzelliklere ve inceliklere hasretiz doğrusu...

Bu köşede yazmayı hep istediğimiz ama gündemin yoğunluğundan ötürü hep ertelediğimiz, yine yazmaktan yorulduğumuz ama günceli ve gündemi yakalamak için yazmak...

Bu köşede yazmayı hep istediğimiz ama gündemin yoğunluğundan ötürü hep ertelediğimiz, yine yazmaktan yorulduğumuz ama günceli ve gündemi yakalamak için yazmak zorunda kaldığımız o kadar çok konu var ki notunu düştükten sonra yazıya başlamak gerekirse! Daha çok kültür sanat, daha çok umut ve hayal, daha çok ertelenen beğeni ve beklentilerden söz etmek isterken, ne yazık ki madalyonun öteki yüzü öyle demediği için tatsız tuzsuz konulara, sorulara ve sorunlara dalıp gidiyoruz. Tıpkı uzayıp giden tren rayları gibi…

Gündem mi? İşsizlik, yoksulluk, umutsuzluk! Oğlu işsiz baba, kızı iş arayan anne, harçlıksız okula giden genç, beslenme çantası boş olan çocuk, pazardan eli boş dönen kadın, kahvede bir çay bile içemeyen erkek! Dışarda ailece bir yemek hayal olduğu için eve mahkûm aileler! Yaşı gereği bilim, müzik, edebiyat, sinema, sanatla ilgilenmesi gerekirken gelecek kaygısı taşıyan üniversiteli! Son 9 yılda 571’i iş kazasında can veren 2 milyon çocuk işçi! Mutfağı boş annenin çaresizliğinin nefes almamızı zorlaştıran bakışı!

Bitmedi biter mi?

İğneden ipliğe dolara endeksli bir yaşam! Gece gündüz dinmeyen zam yağmurları! Çekip giden, göçüp giden, kaçıp giden, bıkıp giden nitelikli insan gücü! Hazıra konduğu için yurtdışında hemen kapılan yetişmiş beyinlerimiz! Toplumun geneline yayılan yaşam kaygısı! Beklentileri ve hayalleri yerle bir olan gençler! Korkutan işsizlik, ürküten derin yoksulluk! Artan dolar, düşen lira, yükselen enflasyon, önlenemeyen dış borç! Durmadan pompalanan ötekileştirme, ayrıştırma, kutuplaştırma! Tutarsız TÜİK verileri! Asla sorgulanmayan eğitim sistemimiz! Doğaya, yeşile, maviye düşman, çimentoya dost bir yönetim anlayışı!

Yine bitmedi. Bitecek gibi de değil!

Mahallesindeki yeşil parkına, köyündeki ormanına, kasabasındaki gölüne, doğduğu yerin nehrine sahip çıkanların başına gelenler! Haklarını aramak için yasal zeminde sokağa çıkanlara uygulanan orantısız şiddet! Emekçinin her daim payına düşen dayak! Yüksek tepelerden sallanan parmak ve giderek dozunu artıran hakaret dili!

Derin yoksulluğun hayalleri de hedefleri de bitirdiği bir ülke! Zaman tünelinden geçerken kaybolan ve ayakta kalmaya çalışanların sayısında görülen olağanüstü artış! Hayata karşı omurgalı duruş sergileyenlerin bile bıkıp usandığı zorlayan koşullar! Güncele ve gündeme dalıp giderken; yaşamı, sanatı, insani ilişkileri atlama!

Genelde göçmen ve sığınmacı sayısı, özelde Suriyeli konuklarımızla ilgili beyanların, iddiaların, sayıların karıştırdığı kafalar! Cevap bekleyen sorunların, çözüm bekleyen sorunların havada asılı kaldığı bir ülke!

Herkesi kapsayan, pek çok kesime yönelik, kadınları erkekleri, gençleri yaşlıları, tembelleri çalışkanları, hızlıları yavaşları, başarılıları başarısızları, kurnazları safları, aldananları aldatanları hedef alan açıklamalar!

Böylesi, bu kadarı hiç görülmedi…

Hesaplı kitaplı, planlı programlı, bilinçli nokta atışlı kimlik ve nefret siyaseti yapanlara katlanabilmek için aranan ancak bulunması çok zor olan çelik gibi sinirler! Ağızdan çıktığı andan itibaren; Beyinleri meşgul eden, kafaların içinde bozuk plak gibi dönüp duran, uzaklaşmayan, atılamayan, yenilip yutulamayan, gece rüyalara giren, gündüz bakkalda, markette, fırında, sokakta akıldan çıkmayan sözler!

Rekabetin keskin, duyarlılığın az, yok saymanın çok olduğu, uzun yol koşucularının bile pes ettiği bir ortam! Fiyatların el yaktığı, tasarrufların, birikimlerin erimesi sonucu elde avuçta hiçbir şeyin kalmadığı bir ülke!

Demem o ki; Eğitimci olarak, yazar olarak, yurttaş olarak olup biten ağrıma giderken, söylenenleri sindiremezken ve umudum tükenirken Ulaştırma Bakanı’nın yaptığı muhteşem ve alkışlanası açıklama! “Muhteşem projelerdeki devlet aklını alkışlamak yerine eleştirmek niye?” Sn. Bakan! Muhteşem projeler için ödenen bedeller belleklerde iken alkışlamak yetmez ki! Farklı öneriler sunmanız gerek!

Son bir soru: Bakanın sözünü not ederek üzerinde düşünsek mi?

Son bir söz: Yazı başına her oturuşum, bir anlamda dertleşmeye, içimi dökmeye dönüşüyor! Birhan Keskin; “İçimi açtım sana/ İçimi açasın diye!” dediğine göre, bu yazı da benim içimi döküşüm olmasın…