Afgan kadınları mektup yazmış. “Dünya kadınlarına!” diye başlıyor.

Baştan ve peşinen söyleyeyim. 7 Ocak tarihli “Kadın derken!” başlıklı yazıma bir ilgi, bir içten övgüler, bir yorum yağmuru, bir alkış, bir alaka ki sormayın...

Baştan ve peşinen söyleyeyim. 7 Ocak tarihli “Kadın derken!” başlıklı yazıma bir ilgi, bir içten övgüler, bir yorum yağmuru, bir alkış, bir alaka ki sormayın gitsin! Acaba daha sık mı kadın yazısı yazmalıyım diye düşündüm, iyisi mi yayın yönetmenime sormadan önce bugün bir kadın dosyası daha açayım dedim.

Bir yanda “Kadın derken!” yazıma her satırı yüreğime işleyen ve içimi acıtan iletileriniz, ışığı ve umudu paylaşan mektuplarınız, hayalleri baskılanan kadınların ve gençlerin her şeye rağmen aldıkları azımsanmayacak yol ve hiç bitmeyen umutları…

Diğer yanda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı 2021 veri raporuna göre; Arazide, sokak ortasında, işyerinde, ıssız alanlarda, parkta, kömürlükte, barakada, okul önünde, minibüste, evinin dışındaki tuvalette, avukatlık bürosunda, fabrikada, otoparkta, sağlık ocağı bahçesinde, restoranda en güvenilir yer olarak bildikleri yuvalarında son nefeslerini veren 280 kadın…

Bir yanda şüpheli şekilde ölen, çoğunun hangi silahla, kim tarafından öldürüldüğü saptanamayan, katillerin ise eş, eski eş, birlikte olduğu erkek, akraba, sevgili, kardeş, baba veya hiç tanımadıkları biri tarafından hayatı bitirilen 217 kadın…

Diğer yanda “Hep telefonla konuşuyordu hâkim bey çok kıskandım. Kendimi kaybettim, gerisini hatırlamıyorum. Çok seviyordum pişmanım” diye kendisini savunanların ceza indirimi aldığı yargı sistemi…

Bir yanda eşinden şiddet gören kadın oranının yüzde 38’le en yüksek olduğu ülkemiz! Her yanda boğularak, darp edilerek, yakılarak, kesici aletle delik deşik edilerek, yüksek yerden itilerek, zehirlenerek, yüzüne kezzap atılarak yok edilen kadınlar. Ve “namus uğruna!” dedikleri için ceza indirimi alan erkekler!

Bir yanda bastırılmaya, ezilmeye, susturulmaya, sindirilmeye çalışılan kadınlar. Diğer yanda kendilerince düz mantıkla namusunu koruyan ve bu mantıksız gerekçeye sığınan ve cezadan sıyıran erkekler!

Bir yanda çatışma içinde kalan, çıkmazdan kurtulmaya çabalayan, kararlı, inatçı, mücadeleden yılmayan kadınlar. Diğer yanda kendini dünyanın merkezi sayan, her daim sahalardaki yerini alan, yasaları da yanına alan erkekler!

Bir yanda en büyük mutluluk kaynağı mutlu etmek olan, bu uğurda ağır bedeller ödemeyi göze alan, vefakâr, cefakâr kadınlar. Diğer yanda hayata ve yüreğe dokunmayı hakaret ve dayak olarak algılayan erkekler!

Bir yanda acıları, sevinçleri, özlemleri, hayalleri yok sayılan, görmezden gelinen kadınlar. Diğer yanda hataları, dayakları, incitici sözleri kahramanlık olarak görülen erkekler!

Şimdi tüm bu sıralananlar, tanımlananlar, unutulanlar duvarlara çarpıp geri mi dönecek? Kadın dünden bugüne hep suçlu mu görülecek? Farklı coğrafyaların üreten, düşünen, direnen, ezilen kadınları hep erkekler tarafından tehdit mi edilecek? Hayatta ve ayakta kalmaya çalışan kadınların kaderi hep erken yaşta erkek eliyle ölümü tatmak mı olacak?

Şimdi bu soruların somut yanıtlarını almak için Afganistan’a gitme zamanıdır…

Katı bir şeriatın egemen olduğu, dünyanın en büyük kadın hapishanesi sayılan Afganistan’dan gelen mektupta şunlar yazılı; “Bize evin dört duvarı sınır olarak çizildi. Taliban kuralları çalışmamıza izin vermiyor. Tümüyle örtünmeden evden çıkamıyoruz. Anaokulundan üniversiteye kadar okuma hakkımız elimizden alındı. Kız okulları kapandı. Kabil’deki 150 bin öğrencinin %40’ı kız iken, şimdi kız öğrenci yok. Çalışan kadın nüfusun %70’ini oluşturan öğretmenlerin çalışması yasak! Evimizden dışarıya ancak, ilaç almak için, bir erkekle ve burkaya sarınarak çıkabiliyoruz. Su birikintisinin üstünden atlarken, eteklerini toplayan bir hemcinsimiz öldürüldü. Müzik, sinema, tiyatro, fotoğraf, moda dergisi, ince çorap, topuklu pabuç, makyaj, yüksek sesle konuşmak ve gülmek yasaklandı. Gülecek halimiz ve gülünecek olay varmış gibi!”

Kadınların hayatını cehenneme çeviren Taliban’ın “Ahlak ve Erdem Bakanlığı” adıyla kurduğu bakanlık yeni kurallarını açıkladı. Buna göre; kadınların yanlarında bir erkek yakınları olmadan seyahat etmelerine kısıtlama getirildi. Kurala göre, kadınlar yalnız başlarına evlerinden en fazla 72 km uzaklaşabilecek. Örtünmeyen kadınlar araçlara alınmayacak.”

Siz kendi hikâyenizi yazmazsanız, sizin için yeni hikâyeler yazan çıkar!

Afganistanlı yönetmen Sahraa Karimi, Afganistan’da kadınların yaşadığı zorlukları ve kaçış öykülerini anlatan bir film yapacağını açıkladı ve dedi ki; “Bizim umutlarımız, hayallerimiz, enerjimiz vardı. Şimdi evimi, işimi, umutlarımı, hayallerimi, ülkemi kaybettim, bize verilen sözler uçup gitti, gençliğimiz parçalandı, bir milyon parça halindeyiz. Siz kendi hikâyenizi yazmazsanız, sizin için yeni hikâyeler yazan çıkar. Benim jenerasyonumun gençliği de hayalleri de parçalandı. Hayatımız bavullara sığdı, sürekli seyahat etmekten yoruldum. Evim sadece bir bavul oldu. Sesimi duyurmak için yükseltmek zorundayım.”

Sırada İrlanda var! İrlanda’nın Tullamore kentinde 23 yaşındaki ilkokul öğretmeni Ashling Murphy, spor yaptığı parkta tanımadığı biri tarafından öldürülünce neler mi oldu? Özetlemeye çalışalım! Cenaze törenine başta Cumhurbaşkanı M. Higgins, Başbakan M. Martin olmak üzere bakanlar ve binlerce kişi katıldı. Kalabalık kadına yönelik şiddetin son bulması çağrısı yapan pankartlar taşıdı. Ülkede Ashling Murphy ve şiddet kurbanı kadınlar anısına bayraklar yarıya indirildi, ülkede yas ilan edildi…

Düşünüyorum da! Bizde böyle bir şey olsa, ölen kadınların çokluğu yüzünden bayrağımızın hep yarıya indirilmesi, ülkede milli yasın sürekli olması, yönetim erbabının durmadan öldürülen kadınların cenazelerine katılmaktan işlerini yapamaması gerekirdi. İyi ki yöneticilerimiz insan, hele de kadınların hayatını bu kadar ucuza alabiliyor, aksi halde ne yapardık?