Biz kim miyiz?

İstanbul’da sokak ortasında genç bir kadın, internetten kolayca alınan samuray kılıcı
ile öldürüldü. Katil savunmasında; “Bir kadın öldürmek daha kolay olduğu için kadın
öldürmeyi tercih ettim” dedi. Tıpkı daha önce öldürülen Güldünya, Özgecan, Hazal,
Şule, Gülistan gibi…

Şimdi başarı hikâyesi yazan, destanlara imza atan, kadını eve hapsetmeyi
amaçlayan, onu yaşatacak İstanbul Sözleşmesinden çıkanlara bizim kim olduğumuzu
hatırlatma zamanıdır…

Biz kim miyiz? Yolda, sokakta, çarşıda, pazarda, evde işyerinde her an, her türlü
tacize uğrayan ve güvende olmayanlarız…

Biz kim miyiz? Uluorta gülmenin ayıp sayıldığı, yalnızca anne olanların takdir
edildiği, erkeklerle konuşurken yere bakmanın makbul sayıldığı, evde oturmanın
meşrulaştırıldığı bir ülkede soluk almaya çalışanlarız…

Biz kim miyiz? Peyniri gramla, meyveyi sayıyla alan, sebzeyi unutan evlerde yemek
yapmaya çalışan, sahiciliğin, samimiyetin, doğallığın, karşılıksız sevginin, özverinin,
yalınlığın türkülerini çığırırken, el ele tutuşup halay başı, bar başı çekenleriz…
Biz kim miyiz? Yaşadığı acıyı bilen, yaşanmakta olan acıyı hisseden, yeri geldiğinde
acıları dindiren bir merheme dönüşen, yol gösteren, sıkıntılara iyi gelecek reçeteleri
olan ve bunu duygu selleriyle sergileyenleriz!

Biz kim miyiz? Uyumakta olan ruhları uyandıran, kalıpları kıran, kalpleri fetheden, dokunduğu her şeye hayat ve büyü katan, akıcı, dolaysız, kalem ve kelam
kıvraklığıyla şiirsel bir dille içinden geçenleri yazıya-söze dökenleriz…

Biz kim miyiz? “Ölmüşse bir kadın ölmüş, ne var bunda büyütecek, o da o saatte
sokakta olmasaydı!” denilen! Erkeğe toz kondurulmayan geleneksel yapımızda
devletin ve yasaların umurunda olmayan! Erkekle eşit olmadığı için öldürülmesi doğal karşılanan! “Koca bu döver de sever de, aile kutsaldır, gelinlikle çıktın kefenle
dönersin, iki tokatla yuva mı yıkılır?” sözlerine muhatap olanlarız…

Biz kim miyiz? Herhangi bir ülkede bir hemcinsimiz öldürüldüğünde hepimiz
öldürülmüşüz gibi yas tutan, anne, kardeş, evlat, gelin, nine, hala, teyze, yenge olan,
“çilenin coğrafyasının olmadığını” iyi bilen, bazen bulut bazen rüzgâr olan
kadınlarız…

Biz kim miyiz? Gelişmiş batıdan çok daha önce; Yani Fransa, Belçika, Yunanistan,
İsviçre ve İtalya’dan yıllarca önce; 1924 Devrim Yasalarıyla, 1926 Medeni Kanunla,
1930 Muhtarlık, 1933 Yerel Yönetimler, 1934 yılında Seçme ve Seçilme hakkını
veren Büyük Atatürk’ün bizler için yaptıklarını anlatmaya - anlamaya çalışanlarız...

Biz kim miyiz? Kadın- erkek eşitliğini sonuna kadar savunan, Atatürk’ün kadın
devrimine sahip çıkan, Cumhuriyetin bir kadın devrimi olduğunun bilincinde olan, kadınların her gün vahşice öldürüldüğü ülkemizde, kadının canını bile
önemsemeyenlere karşı canını kurtarmak için Atatürk ve laik cumhuriyet ilkelerine
sıkı sıkıya yapışanlarız…

Biz kim miyiz? O’nu yılda bir gün, sadece ulusal bayramlarda değil, soluk aldığımız
her an minnetle, sevgiyle, saygıyla anan, O’nun devrimlerinden güç alarak yaşamını
sürdürenleriz…

Biz kim miyiz? Cehalete, kötülüğe, yalana, talana, ihanete karşı savaşırken,
görmezden gelinen değerlere, babalar gibi satılan kalelere karşı mücadele
edenleriz…

Biz kim miyiz? Laikliği, çağdaşlığı, aydınlığı, hukuk devletini, akıl toplumunu
olmazsa olmazı, kırmızıçizgisi sayanlarız…

Biz kim miyiz? Kadını yok sayan, eğitimini gereksiz gören, kendi fikirlerini dayatan, tehditle, baskıyla, gözdağıyla, hoyratlıkla ben yaptım oldu diyen ve yıllardır
yaptıklarıyla insanların yüzündeki gülümsemeyi silenleri, gençlerin hayallerini yerle bir edenleri görmezden gelmeyen, bir yana not edenleriz…

Biz kim miyiz? Sıradan olayların bütün haftayı sarıp manşetlere taşındığı buna
karşılık, kadınların her gün öldürülmesinin haber değeri yokmuş gibi kanıksandığı
ülkemizde; bu konunun çözülene kadar sürekli gündemde tutulması gerektiğine
inanan, ana gündem olması gerektiğini savunanlarız…

Biz kim miyiz? Artık katliam düzeyine ulaşan, bir nevi soykırıma doğru giden,
korkunç planlarla yok edişe doğru ilerleyen kadın cinayetlerine İstanbul Sözleşmesini kaldırarak yeşil ışık yakanların bu cinayetlere ve göz yummalara artık dur demesi gerektiğini savunanlarız…

Biz kim miyiz? “Ya benimsin ya toprağın!” “Tapun elime geçti sen artık benim
kölemsin!” “Karım yemek yapmıyordu, öldürdüm!” gibi sözlerle dayak, işkence,
kavga, bıçaklama, şişleme, samuray bıçağıyla doğrama, ağır baskı uygulama, korku
altında yaşatma, ailesini ortadan kaldırma, gibi tüm yolları kendine hak görenleri
kişisel ve kamu vicdanına taşıyanlarız…

Biz kim miyiz? Sevdiği için öldürdüğünü söyleyenlere aşırı sevgi indirimi yapılan,
arkası güçlü olanlara(!) mesleğinden ötürü saygın tutum indirimi yapılan, tıp öğrencisi olduğu için gelecek indirimi yapılan, çocuğunun gözleri önünde 42 kez bıçaklayarak öldürdüğü karısını “bu cinayeti işlerken haz ve mutluluk duymadım” diyene ceza indirimi yapılan ülkemizin hukuk sistemini sorgulayanlarız…

Biz kim miyiz? “Kadınlar insandır, biz insanoğlu!” diyen Neşet Ertaş gibi düşünenleri alkışlayanlarız…

En kısadan şunu söylemek gerekirse: Anlaşılmayan anlaşıldı mı?