Genç işsizlik! Genç borçluluk! Genç evsizlik!

İzleyeni ve okuyanı hüzne boğan kederli haberler, hızı kesilmeyen aksine artan yok saymalar, küçümsemeler, unutturma çabaları! DİB’in her gün bir yenisi çıkan...

İzleyeni ve okuyanı hüzne boğan kederli haberler, hızı kesilmeyen aksine artan yok saymalar, küçümsemeler, unutturma çabaları! DİB’in her gün bir yenisi çıkan yeni yorum ve açıklamaları. Halkın büyük çoğunluğunun dilindeki; “bir türlü olmuyor, ne yapsak olmuyor, file dolmuyor, karın doymuyor!” yakınmaları!

Bunca müteahhidi olan, ülkeyi betona boğmayı siyasi başarısı sayan bir yönetim döneminde kalacak yurt, yatacak yer bulamayan gençlik…

Parklarda yatarken; “Biz bu ülkenin parklarında yatabiliriz. Buna cüret edebiliriz. Buna hakkımız var, çünkü başka çaremiz yok!” diye açıklama yapan gençler…

Bunca iç karartıcı haberden sonra; “Büyüme ve ihracatta cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırıyoruz. Sanayi istihdamında rekora koşuyoruz. Ekonomide çarklar olağanüstü bir hızla dönüyor. Her alanda rekorlara imza atıyoruz.” Şeklindeki açıklama ve müjdeler…

İyi de! 6 kişinin alınacağı işe neden 7 bin kişi başvuruyor? 12 kişilik temizlik görevlisi kadrosu için aralarında çok sayıda üniversite mezunu olan 13 bin 785 kişi niçin sıraya giriyor? İşsizlik, borç, enflasyon tırmanırken, imalat sanayindeki küçülme alarm verirken bunun net bir açıklaması neden yapılamıyor?

Yönetimin tarihi rekorları her alanda hız kesmedin ilerlerken, her alanda rekora koştuğumuz tescillenmiş ve kabullenilmişken yürek soğutmaya yönelik, propagandist açıklamalarla neden zaman yitiriliyor?

Bu konulara girersek çıkamayız. İyisi mi gelelim diğer başlıklara!

Bazen insana çok ağır gelen yükler vardır. Bazen ani kararlar vermek için uzun mücadele yılları gerekir. Halk sağlığı kahramanlarına bakınca bu gerçek daha net görülür. Net görülen bir başka gerçek var ki o da şu; özellikle pandemi sürecinde olağanüstü bir gayret gösteren sağlık emekçilerine son derece haşin ve kaba davranıldı. Birkaç gün önce pandemi geçirdiği için sokağa çıkmaması gereken bir hastaya ilaç yazmak istemeyen kadın doktora hastanın; “Doktorları boşuna dövmüyoruz” demesi nasıl bir ruh halidir?

Yüreği memleket sevgisiyle hırpalanmış duyarlı insanların birbiri ardınca göçüp gitmesi! İzleriyle, eserleriyle, yetiştirdikleriyle, hissettirdikleriyle yaşayacak olan tiyatro ve müzik dünyamızdan yıldızların birbiri ardına kayması! Sahnelerde hüznün artması…

Yine sanatlarını icra edişlerinde dostluk olan, vefa olan, bilgi olan, birikim olan, keskin bir zekâyla harmanlanmış mizah olan, muzipçe sıraladıkları zekâ dolu göndermeler olan, çalışkanlık ve yaratıcılık olan ustalar tek tek göçüp gittikçe! Sahnelerde ve sanat dünyamızda yaprak dökümü sürdükçe, yüzlerde onları bir daha görememenin, izleyememenin, dinleyememenin hüznü arttıkça bazı yayın organlarında yazılanlar çok acı ve incitici olması…

Tabii ki yazımı onları överek sürdürmeyeceğim. Onları tanımayan mı var? Yaratıcılıkları, sanatsal dehaları, gösteri dünyamıza katkıları, yerleştirdikleri köşe taşları olarak aklımızdan silinmeyeceklerinin altını çizmek istedim sadece…

Demem o ki; Bedel ödeyen, ölen, hastalanan, intiharı seçen, görevini, geleceğini, kariyerini, hayallerini, umutlarını kaybeden, yönetimlerin hesaplı kitaplı, yanlı, yanlış kin, nefret kokan korkularıyla cebelleşen aydınlardan biri diyor ki; “Yazmak hem terapi, hem tarihe belge, hem direnme, hem de ben varım demektir.”

Yorumsuz…