Aslında her maddesi ayrı yazı konusu olacak özet bir yazı...

“Ardahan’da inşaat işçisi yoksul bir babayla ev kadını olan annemin üç çocuğundan biriyim. İlkokuldan beri aldığım ÇYDD bursu hayatımı değiştirdi, Boğaziçi...

“Ardahan’da inşaat işçisi yoksul bir babayla ev kadını olan annemin üç çocuğundan biriyim. İlkokuldan beri aldığım ÇYDD bursu hayatımı değiştirdi, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünü ilk bine girerek kazandım. Elimden tutan olmasaydı, diğer arkadaşlarım gibi evlenip çoluk çocuğa karışmış olurdum. Başarımı annem, babam ve ağabeyimin ‘Dilan okuyacak’ ısrarına ve ÇYDD bursuna borçluyum. Çocuk yaşta elimden sımsıkı tutmasalardı, asla okuyamazdım!” diyen, 32 yılda binlerce çocuğun hayatını değiştiren ÇYDD bursiyerlerinden biri olan Dilan Can Karakulak’ın duygulandıran sözlerini alıntılamayıp ne yazacaktık?

ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel’in; “ÇYDD bursuyla okuyup öğretmen, hemşire, doktor, hukukçu, mühendis, akademisyen olan çağdaş kadınlar ülkemizin dört bir yanında görev yapıyor. 48 ilde 118 şubemizle, çalışanlarımızla, üyelerimizle, bağışçılarımızla 140 bini aşkın çocuğa ulaştık.” Şeklindeki açıklamasını yazmayıp neyi yazacaktık?

Bu yılın ilk altı ayında 20 bin 488 yabancı konut satın alınca, tapu alanların aile fertlerine de T.C vatandaşlığı verilince, Suriyeliler yetmezmiş gibi bir uçtan da Afgan sığınmacılar ülkemizi doldurunca ne yazsaydık?

Bilmek yetmez, uygulamak gerekir, insanı insan yapan sözleri, davranışları, dünyaya bakışı ve duruşudur, siyasi kariyer basamaklarını tırmanırken görsel hafıza şarttır gibi özlü sözleri hatırlatmayıp ne yazacaktık?

Özetle eyvah dedirten uygulamaları yazmayalım mı?

Yolcu aranan trenleri, uçak inmeyen hayalet hava meydanlarını, faturasını milletçe ödediğimiz anlamsız yatırımları, ulusal marşları yasaklayan partilileri, rekora koşan harcamaları yazmayalım mı?

Boğaziçi Üniversitesine yapılanları görünce; Uygar, çağdaş, eşit, barışçıl bir akademik iklime duyduğumuz özlemi yazmayalım mı?

Hep hatırlamak ve hiç unutmamak için; Biz istemesek de hızla üstümüze doğru gelen sorunlar yumağının yarattığı travmatik ortamı ve kırılmaları yazmayalım mı?

Üst düzey yöneticiliğin, devlet adamlığının özel bir makam olduğunu, olmazsa olmazları olduğunu, bunların başında gelenin de; hangi kritik dönemde, hangi yaşamsal kararları, neye dayanarak aldığını açıklamak ve bunun sonuçlarına katlanmak olduğunu yazmayalım mı?

Temeli 2013 yılında atılan 2020’de biteceği açıklanan, şimdiye kadar 7 bakan değiştiği halde ancak yüzde 43’ü tamamlanan, hala bitirilmeyen Ankara- İzmir hızlı tren projesinin niçin bu kadar uzadığını yazmayalım mı?

Kavimler göçünü aratmayacak şekilde ithal ettiğimiz Suriyeliler yetmiyormuş gibi şimdi de akın akın gelen Afgan halkının yarattıkları sorunları, yaşattıkları sıkıntıları yazmayalım mı?

“Hiçbir şey olmasa da kesin bir şey olmuştur” gibi somut delillere dayanan açıklamaların mucitlerine sırada neler var diye sormayalım mı?

İş bulamayan üniversite mezunlarının; “her iş kapısında önümüze taş, kaya koyuyorlar, hayallerle hayata tutunmaya çalışıyoruz, ailemize yük olmak canımızı yakıyor, kıt kanaat geçinmekten, hep makarna yemekten yorulduk” şeklindeki sözlerini yazmayalım mı?

Ne doktoru olduğunu bilmediğimiz, ama Türkçeyi unuttuğunu, imla ve dilbilgisi kurallarını hiç bilmediğini, i ve ı harflerini karıştırdığını yolladığı bayram kutlamasından sonra öğrendiğimiz Tarım ve Orman Bakanına acilen danışman ordusuna dilimizi iyi bilen bir uzman ataması gerektiğini yazmayalım mı?

Şaha kalkan ülkemizde; Böbürden kibire, milletle inatlaşmadan değerlerin, doğruların, kavramların içini boşaltmaya, dolardan petrole, buğday fiyatlarından hayvan yemine, yağdan peynire, sebzeden meyveye, otoyol ve köprülerden işsizliğe, kayırmacılıktan kadın cinayetlerine uzanan yolu yazmayalım mı?

Her biri ayrı tartışma ve yazı konusu olacak bu önemsiz (!) konulara yönelik düşünce ve saptamalara dikkat çekeyim istedim! Neye yarayacaksa?