Sahi ne oldu bizim dostluğumuza!

Suudi Arabistan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı buyurmuş; “Kesin ve net bir şekilde söylüyorum. Biz vatandaşlar ve iş adamlarının Türk olan hiçbir şeyle...

Suudi Arabistan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı buyurmuş; “Kesin ve net bir şekilde söylüyorum. Biz vatandaşlar ve iş adamlarının Türk olan hiçbir şeyle işimiz olmayacak. Yatırıma hayır, ithalata hayır, turizme hayır!” Yetmemiş! Suudi Arabistan’da süper marketler Tük malları stokları bulundurmama kararı alarak, müşterilerine Türk mallarını boykot etmeleri konusunda yazılı ve sözlü uyarılarda bulunmuş. Yeri gelmişken hatırlayalım!

Hani 10 Kasım’da Türkiye’ye gelip Anıtkabir’e gitmeyen Suudi kralı ölünce biz milli yas ilan edip bayrakları yarıya indirdik ya! Karadeniz’den İstanbul’a en kıymetli arsalarını parsel parsel Suudilere satıyoruz ya! Onların vefadan ve dostluktan anladıkları İşte böyle bir şey!

Kıyıdan köşeden devam edelim…

Allah için yaman buluşlarımız, müthiş çözüm yollarımız, parmak ısırtan buluşlarımız, komşu çatlatan çıkışlarımız var bizim! Mesela son 18 yılda çoğu Mercedes, makam aracı sayımız yüzde 506 artmış. Dünya rekoru kırmışız bu alanda da! Kayıtlara göre; Halen 125 bin makam aracımız var. Bu adet Almanya’da 9 bin, Fransa’da 8 bin, Japonya’da 10 bin imiş. İtibardan tasarruf etmeyi düşünmediğimiz bu şaşaaya bakınca Merkel, Macron, Naruhito neden çatlamasın ve karalar bağlamasın ki?

Gelelim eğitim dosyamıza…

İlkokuldan üniversiteye 26.5 milyon öğrencisi olan bir ülkeyiz. 10 milyona yakın öğrencinin interneti ve bilgisayarı yok. Sık sık kararan ekranlara bakıp “sesim geliyor mu?” sorusuna; “Hayır, bağlantı koptu!” cevabını alan öğretmen ne yapsın? Zor koşullarda bir yolunu bulup zar zor bağlandığı ekranın kararması karşısında yeniden bağlanma savaşı veren öğrenci ne yapsın? Sesini duyuramayan, eğitime bile bağlanamayan gençler, ülkeyle bağlarını koparmayıp ne yapsın? “Müminin görevi sabırdır!” sözüne mi sığınsın?

“Çözeriz az kaldı” müjdesi veremeyen MEB’i görünce, Online eğitimde olup bitene bakınca, gerçek manzarayla yüzleşince yüreğimize cam kırıkları batıran bu gerçeği unutalım mı? Yoksa bunun adı öğrenilmiş (dayatılmış mı demeliydim?) çaresizlik mi, önemsememek mi, görmezden gelmek mi sorularına boşuna yanıt mı bekleyelim?

Duygusal sığınak arayışı…

“Falanca dayımdır, filanca amcamdır, feşmekanı iyi tanırım, sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sözlerinin geçerli olduğu günümüze dönelim. İyi güzel de! Lafı eğip bükmeden söyleyeyim: hayatı bu ilişkilere göre sürdüren, bununla övünenlerin aklına bazı değerler ne zaman gelecek? Ya da daha doğru bir ifadeyle gelecek mi? Ne diyor CB; “Hep dua edelim. Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım! Çünkü biz birbirimizi Allah için severiz, menfaat ve makam için değil.”

Gerilimi tırmandırmak için kültürel kodlar, genetik miras, kindar bellek daha ne kadar gündemde tutulacak, ya da gündemi belirleyecek? Oysa gelecek geçmişten güç olarak, ders alarak şekillenmez mi?

Bazen kafa tutarak, sık sık çalım atarak konuşan siyasi irade; son 1.5 yılda 35 bin esnafın kepenk indirdiğini neden görmez? “Döviz kuru benim için hiç önemli değil, işin o tarafına bakmıyorum, sanayi sağlam, üretim sağlam!” diyen bakan bunu neden bilmez. Bu koşullarda özentisiz, abartısız, net, yalın bir dil nasıl özlenmez? Sorumlu makamlarda oturanlar, anlı şanlı koltukların çok sıfatlı sahipleri sınırsız güçlerini niçin halkın yararı için kullanmaz? Bakanlar, hele de ekonomiye yön verenler bunları nasıl görmez? Oysa bilir ya da bilmesi gerekir. Bu nasıl sağlam bir sanayi?

Bulundukları makamlara, taşıdıkları sorumluluklara bakınca söyledikleri her şeyi uygundur deyip alkışlamak, önem taşıyan konumları nedeniyle her sözlerini kanun kabul edip doğru bulmak olur mu? Hele de “Ben işin o tarafına bakmıyorum” sözü! Tuhaf ki ne tuhaf, hatta tuhaf ötesi! Size de tuhaf gelmiyor mu?

Yönetimin bakışı; kültürel mirası, tarihsel dokuyu, çevreyi ve doğayı koruyor mu, kirlilikle mücadele ediliyor mu? Hukuk devleti, özgürlük, demokratikleşme, kadın hakları, yoksullukla mücadele, yoksulluğu yenme, sürdürülebilir kalkınma, ulaşım, iletişim gibi başlıklarda aramızda maskeli bir mesafe yok mu? Ne münasebet derseniz o da sizin görüşünüz ve gerçeğiniz olsun…

Durmadan ekranlara çıkan akademik unvanları yücelerde olanları görünce bu sanların bazen hiçbir önemi olmadığını düşünüyor insan. Başını elindeki cep telefonundan kaldırmayan, soruyu değil de bildiğini anlatan, yönetime bağlılık mesajları vermeyi asla atlamayanları görünce hele de…

Not: İzmir dururken yeri mi, sırası mı diyebilirsiniz? Deprem gerçeğimizi Cuma günü okuyacaksınız…

Etiketler
Suudi Arabistan