Kaygı ve umut…

Kim olduğunu, nerede durduğunu, ne olduğunu, nereye gittiğini, neyi temsil ettiğini bilmeyenlerin yoğun olduğu günümüzde; insan ister istemez bizi kim yönetiyor, öfke mi, kutuplaştırma mı, ayrıştırma mı, ötekileştirme mi, benden olmayana hayat hakkı yok deme mi yönetiyor bizi diye düşünüyor!

Savaş, kan ve ölümü sembolize eden kılıçlı gösteriye merak saranlar, gelişmiş dünyaya savaş istiyoruz mesajı verdiklerini mi düşünüyorlar acep? Yok, efendim sağ elde çıkılırsa savaş, sol elde çıkılırsa barış mesajı verilirmiş falan. Ne gerek var bu gösteriye o zaman? Zaten yolu çizen yıllar önce çizmiş; “yurtta barış, dünyada barış” diyerek noktayı koymuş. Bu tür fantastik gösterilere, kılıca sarılarak minbere çıkmaya, ruha dokunan konuşmalar yapmak varken insanı ürküten görüntülere ne gerek var?

Tam da ülkemiz adına feryat figan etmeye hazırlanırken imdadıma koşan ve yüzümde gülümseme yaratan ve hala da beni terk etmeyen bir konuyu atlamam olmaz! Manidar bir zamanlama ile “İngilizce, İtalyanca, Fransızca, Arapça” bilen mahdum beyin, maç öncesi sahaya çıkıyormuş ısınma turları yapıyormuş gibi ekranlarda alfabeyi tartışmaya açması bana ülkemiz adına ışık tuttu. 4 dil bilen birine okçuluk vakfı ve TÜRGEV’de yöneticilik ne ki? Mahdum bey acilen turizm bakanlığı koltuğunu oturtulmalı. Damattan ve ETS turdan neyi eksik garibimin!

Yine halkın asıl gündemi ekonomi ve işsizlik iken, turizmde gelir kaybı şimdilik 8 milyar dolarken CB’nın; “Milletimizin yüreğindeki 86 yıllık yara olan Ayasofya’nın 24 Temmuz Cuma günü fiilen ibadete açılması bayram sevincimizi daha da artırdı.” Şeklindeki sözleri tüm sorunları unutturdu.

Müjdeli haberler ardı ardına geliyor! (Mevla’m ver dedikçe veriyor mu demeliydim?) CB İletişim Başkanı F. Altun diyor ki; “Türkiye, dış politika, ekonomi ve güvenlik alanlarında önce bölgesel bir güce dönüştü, sonra küresel bir aktör oldu.” (Alkış sesleri)

CB tüm konuşmalarında; “biz milletimizin emrindeyiz” diyor. Vekilleri ve bakanları eylem ve söylemlerinde “Biz genel başkanımızın emrindeyiz!” mesajı veriyor. Ülkeyi de “işte biat, işte itaat, işte sadakat!” üçlüsü yönetip, yönlendiriyor…

Bu arada gelir uçurumu alıp başını gitmiş, cehalet uçurumu açıldıkça açılmış,
kanunlarımız kadınlarımızı koruyamayacak hale gelmiş, ortada tutkal kalmayınca
bazı boşluklar itina ile doldurulmuş, ancak biz “sosyal medyayı” cendereye sokmak
ve “çoklu baro” yasasını takdire şayan bir çabayla komisyonlardan gece yarısı
geçirmişiz! Sonuçta ne mi olmuş? Her kademede şiddet körüklendiği için ortaya
mutsuz, umutsuz, karamsar bir ülke çıkmış.

Şimdi sorma zamanıdır. 100 yıl önce bu topraklarda ve o koşullarda can ve kan
pahasına kurulan ve bir mucize sayılan çağdaş ve laik cumhuriyetimizden daha
değerli neyimiz var? Soruya cevap beklerken bir açıklama yapmak gerekirse!

Beyinle sözcüklerin, bellekle kurgunun, örneklerle gerçeklerin, klavyeyle parmakların, kâğıtla kalemin buluşma hali vardır. Bunu yazıp çizenler çok iyi bilir. Yine salonla kürsünün, ses tonuyla beden dilinin, televizyon karşısında dökülen gözyaşlarının, alkışlanan tümcelerin, yaşanan duygu sellerinin, jestle mimiğin buluşma hali vardır. Bunu ekran ve kürsü deneyimi olanlar iyi bilir…

O nedenle bazıları derdi olan, bir şeyler anlatmaya çalışan, mesaj içeren konuları tercih eder. Ben de övünmek gibi olsun (!) yazar ve okur olarak o gruptan sayarım kendimi. Örneğin her yazım için aynı heyecan ve kılı kırk yaran araştırmayla otururum bilgisayarımın başına. Her konuşmam için tıpkı ilk dersini anlatacak öğretmen gibi, ilk ders zili çaldığında ne yapacağını bilmeyen öğrenci gibi, ilk vardiya düdüğünü bekleyen emekçi gibi, sabah ilk trenin yola koyulmasını bekleyen yolcular gibi, suda kendi mutlu yüzünü gören çocuk gibi heyecanlanır, duygu selleri arasında gider gelirim.

Yazıp çizmek bir yolculuk aslında; “Yaş almak kaçınılmaz, yaşlanmak isteğe bağlı!” gerçeğini unutmadan bu aşamada temennimiz odur ki; ülkemizde hayaller gerçeğe dönüşürken kuşkular sadece kuşkuyla sınırlı kalsın. Özelikle de kadına yönelik vahşet, şiddet, dehşet görüntüleri yetkililerin dikkatinden kaçmasın…

Y.N: Konu kapsamlı olduğundan sürdüreceğim…