Kişiye özel ve adrese dayalı olmayan açık mektup…

Yazdıklarımı okuyunca ister sitem deyin, ister serzeniş deyin, ister mesaj, ya da gönderme deyin, ister siyasetten bıkma yazısı deyin. Size kalmış. Ben bugün...

Yazdıklarımı okuyunca ister sitem deyin, ister serzeniş deyin, ister mesaj, ya da gönderme deyin, ister siyasetten bıkma yazısı deyin. Size kalmış. Ben bugün ortaya karışık bir menü hazırladım. Bu nedenle de dostluktan girip arkadaşlıktan çıktım, eskimeyenlere vefa selamı çakıp, erken tükenenlere sitem yolladım! Aslında yazacaklarım, bildikleriniz, şaşırmayacaklarınız, bekledikleriniz olsa da ben yazdım, eliniz mahkûm siz okuyacaksınız! Bu arada yazının ucunu açık bıraktım, kim ne isterse üzerine alınsın diye…

Bazen insanlar (daha çok kadınlar) her zamankinden daha çok sabırlı olmaya, her zamankinden daha fazla özverili davranmaya, daha yoğun hoşgörü göstermeye ihtiyaç duyarlar ya! Bu genel tanımlamanın içine hem toplumsal yaşamı, hem de ailevi ilişkileri koyarsak, yaşam daha kolay olur, ilişkiler daha sağlıklı yürür ya! İşte tam da öyle bir süreçten geçiyoruz. (tecrübeyle sabit!)

Öncelikle şunun altını çizelim! Dar ve kısıtlı bütçelerde unutulmaz özverileriyle destan yazanların bu fedakârlıklarını diline almayanlar, aklına getirmeyenler, bir teşekkürü, iki gönül alma sözünü çok görenler! Ortalarda tırım tırım dolaşmasınlar buna hakları yok çünkü…

Yine bazı konular belleklerde tazeliğini korurken, yapılan vefasızlık hangi sözcüklere sığar diye düşündürürken, onların küçük dünyaları kişisel çıkar hesapları üzerine kurulu iken, yaşamın ekseni ve odağı olan konular hakkında ağzından tek sözcük çıkmayanların ortalarda “ben ben” diyerek kasım kısım kasılmalarının hiç bir kıymet-i harbiyesi de yok... (Güncel politik deyimle yok hükmündedir!)

Yaşama erken veda eden dost ve arkadaşların acılarını ve anılarını fonda tutanların, onların varlıklarının önemini, yokluklarının boşluğunu hep duyumsayanların, bilgilerini, becerilerini, düzenlerini, düzeylerini, çevreleriyle ilişkilerini, sindirilmiş kimliklerini hep arayan ve ananların insani vasıflarına ise hiç şüphe yok…

Kişisel olarak genetik miras olduğuna inandığım ve inanmak istediğim kendinden emin olma tavrı ve duruşu, özgüvene sahip olmak ayrıcalıklı bir durumdur kuşkusuz. Hakları hatırlatmak ve kişiliği harcamamak adına gerekli koşuldur da. Yeri geldiğinde had bildirmek durumunda ve konumunda olanlar bu duruşu sergilemekten vazgeçmemelidir ayrıca. Aksi halde üzülmeye, derin pişmanlıklar yaşamaya hakları olmaz çünkü…

Aileyle sürtüşmek, dostlarla küsmek, arkadaşlarla görüşmemek, çocuklara tavır koymak gibi çıkışları kuşkusuz ki; kişinin öznel koşulları ve özgür iradesi belirler. Kendisini üzmeden ve ezdirmeden kararı verip, sonunda çok acı çekse de…

Yaşam boyunca yanınızda olan, evim evindir diyen, olanaklarını sonuna kadar zorlayan, yüreğini de cüzdanını da paylaşan dostların farklı duruşunu, farklı oluşunu, farklı bakışını unutmamak önemlidir. Bir çırpıda silenlere inat…

Demem o ki; Ayağımızı yere sıkı basalım, kendimizi ezdirmeden özel ve önemli olduğumuzun altını çizelim. O bunu demiş, falanca bunu düşünmüş, bir başkasının aklından şunlar geçmiş gibi sorunlara takılmadan, önce diyeni, sonra düşüneni, daha sonrada bunları taşıyanı tartarak ve değer mi diyerek yola devam etmek en iyisi...

Özetle; İçimizdeki sesi, cesareti, özgürlüğü, gerçek ve samimi duygularımızı, gülümseme ve kahkahalarımızı ertelemeyelim. Kişisel olarak bizi mutlu edecekse bazı masallara inanalım, ama toplumsal olarak bazı şeyleri de dert edinelim. Bu arada kadın konusunu işleyen kalemlere önem verelim. İçimizin açılması ve baylara örnek olması için 4 ünlü yazardan alıntılarla yazıya noktayı koyalım.

Aziz Nesin diyor ki; “Tüm unvanlarımı, bütün şöhretimi, ünümü annemin bir resmini bulmak için feda ederdim!”

Bekir Coşkun diyor ki; “Bir anne gidince yalnız gözler değil, duvarlar, çiçekler, saksılar da ağlar, bir anne gider, dualar biter.”

İvan Sergeyeviç Turgenyev diyor ki; “Bütün dehamı, bütün eserlerimi, akşam yemeğine geç ya da erken gelmemle candan ilgilenen bir kadın uğruna feda etmeye hazırım!”

Pablo Neruda diyor ki; “Bir kadın söyleyeceği çok şey olduğu halde susuyorsa, erkek artık tüm şansını kaybetmiş demektir!”

Y.N: Teşekkürler Aziz Nesin! Teşekkürler Bekir Coşkun! Teşekkürler Turgenyev! Teşekkürler Neruda! İmza: “Annemin dediklerini unuttum, babamın nasihatlerini unuttum, eve ekmek almayı unuttum da! Beni unut diyeni bi türlü unutamadım!” diyen vefa küpü kadınlar…

Kişiye Özel Not: Gerçek bir cumhuriyet kadını, çok sıkı bir sivil toplumcu, Kars Lisesi’nin ilk mezunlarından (1942 mezunu) Neriman Kuban Erduman’ı kaybettik. O, rahmetle andığım teyzemin ve dayılarımın okul arkadaşı, sevgili dostum Begüm Yavuz’un annesi, benim okuldaşımdı. Pırıl pırıl zekâsıyla, Cumhuriyet kuşağının bilgi ve bilinç düzeyiyle, çağdaş ve aydın görüntüsüyle ondan çok ders alıp, çok şey öğrendim. Annesiyle bir ömür geçiren Begüm’e başsağlığı, sabır ve dayanma gücü diliyorum. Okuldaşım olan Neriman Abla! Arkadaş mıydı, dost muydu, ana mıydı, kardeş miydi, abla mıydı, evlat mıydı, nene miydi? Teker teker hepsi miydi, topluca hepsi birden miydi? Bu soruya verecek cevabım artık yok! Ağladı, güldü, yaşadı, öğretti ve gitti. Son zamanlarda sessiz sözsüz anlaşırdık bakışarak ya da susarak! Nasıl unutulur?

Uğurlar olsun, ışıklarda uyusun.