Zamanlama manidar!

Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı sık sık; “Doğruların gücü tekrarından gelir. Doğru olanı tekrar tekrar söylemek gerekir” derdi. Yerinde bir niteleme...

Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı sık sık; “Doğruların gücü tekrarından gelir. Doğru olanı tekrar tekrar söylemek gerekir” derdi. Yerinde bir niteleme doğrusu.

Peki, ben bu girişi niye yaptım? Elekten geçirip yazmamıza rağmen, hayatı kâbusa çeviren bunca sorun ensemizde boza pişirirken, bunca konu tepemizde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp dururken, genellemeler, dalgalanmalar, suçlu aramalar, dışlamalar, ötekileştirmeler hız kesmezken gördük ki; mutsuzluk da, mutluluk da bulaşıcı, tıpkı virüs gibi! Keşke köşe başlarını tutanlar, hayli lüksek egolu yönetim erbabı, ya da işin kaymağını yiyenler biraz daha özenli ve dikkatli olsalar.

Çözülmemiş bunca sorun varken yüzümüzde güller açtıran “Ayasofya ibadete açıldı!” haberi gelmez mi? Açık değil miydi diye sormak kimsenin aklına gelmeden; ağlayanlar mı dersiniz, sarılanlar mı, alkışlayanlar mı, düşüp bayılanlar mı? Üst perdeden konuşanlar mı, yutkunarak kem küm edenler mi, hukukçusundan tarihçisine, yazarından akademisyenine, anketçisinden, yurttaşına konuyu enine boyuna ekranlarda tartışanlar mı? İşin hukuki, siyasi yönünü ve dünyadaki olası etkilerini masaya yatıranlar mı? AB’den, ABD’ye, uluslararası platformlardan, güçlü aktör ve STÖ’lere kadar bazen yüksek tonlu, bazen koro halinde yankı bulan sesler mi dersiniz? Tekmili birden diyelim…

İşin diğer boyutu şu ki; Ayasofya ibadete açılınca, işsizlik bitecekse, mutfaktaki yangın sönecekse, yapboz tahtasına dönen eğitim öğretime bir katkı sağlayacaksa, ekonomi düzelecekse! Tarih bu adımla Türkiye için yeni bir sayfa açacaksa! Keşke bu adım daha önce atılsaydı.

Yine itibarımız artıp kıskananlar çatlayacaksa, çiftçi ve üreticinin yüzü gülecekse, ihracat artıp ithalat azalacaksa, açlık sınırında yaşayanların karnı doyacaksa, ifade özgürlüğü, tutuklu gazeteciler, demokratik özgürlükler konusunda yaşanan sorunlar ortadan kalkacaksa! Geç bile kalındı keşke bunca sorun yaşanmadan önce açılsaydı…

Otomotivde duran üretim şaha kalkacaksa, TOKİ denizi bile satıyorken vazgeçecekse, kendisine Kanal İstanbul piyangosu vuran Katar Emirinin annesinden; “ben bu işte yokum” diye açıklama gelecekse, Heybeliada ve Çanakkale ormanları artık hiç yanmayacaksa, ürkütücü boyutlardaki milyonlarca işsizin derdine derman olacaksa, gençlerimiz yurtdışını mesken tutmaktan vazgeçecekse! Geç bile kalındı!

Yok eğer bu adım; başarısızlıklara örtü, yapısal sorunlara yeni bir hamle, çoklu baro konusunu kamufle, Sakarya’daki havi fişek fabrikasındaki patlamayı örtme amacını güden bir koz olarak ortaya atıldıysa! Tam da zamanı! Evet, zamanlama manidar doğrusu! Hayırlı uğurlu olsun…

Ekonomik kriz, deprem olasılığı, sel baskınları, artan intiharlar, tavan yapan işsizlik, Bunlar da neymiş? Ülke genelinde 84 bin 684 olan camilerimize Ayasofya’yı da katarak biz tüm sorunları aşarız zaten…

Y.N: Üzgünüm! “Fikrimin ince gülü!” “Ölmeye yattı”…

Yıllar önce aynı platformda konuşmacı olarak yan yana oturduğum Adalet Ağaoğlu’nun; yazma eylemini sigara tiryakiliğine benzeten, hatta daha büyük bir tiryakilik olarak niteleyen, yazı yazmayı su içmekle özdeşleştiren sözlerini o gün bugün ezber ettim. O günkü konuşmasında söylediklerini hiç unutmadım…

Edebiyatımızın bol ödüllü, çok kitaplı yazarı Adalet Ağaoğlu yok artık! Oyun yazarlığından radyoculuğa, TRT’de daire başkanlığından deneme yazarlığına, öykülerinden mektuplarına, anılarından güncelerine çok yönlü, çok ünlü yazarını yitirdik. Yazarlık derslerimin konusu ve konuğu, başucu kitaplarımın değişmez adreslerinden biriydi kendisi!

Dilimizin ince, zarif, tatlı, eğlenceli olabileceğini kanıtlayan yazarlarımızdan biri olduğu için ona teşekkür ediyorum. Işıklar içinde yatsın…