Geride kalanlar mı?

Olup bitenler insanların yüreğinde ve vicdanında kanayan ve kapanmayan yaralar açmayı sürdürürken, yapılan haksızlıklar yürekleri sızlatıp, vicdanları...

Olup bitenler insanların yüreğinde ve vicdanında kanayan ve kapanmayan yaralar açmayı sürdürürken, yapılan haksızlıklar yürekleri sızlatıp, vicdanları kanatırken, üzüntüler artıp, canlar yanıp, yetmezmiş gibi farklı alanlarda yenilerine davetiye çıkarılırken! Yaşama zevki mi dediniz?

Yaşatılan her olay kanatarak, acıtarak, kahrederek yaşamlara dokunurken, delip geçerek, oyup geçerek, vurup geçerek geriye ruhta ve vicdanda derin izler ve yanıtlanmamış sorular bırakırken! Kader mi dediniz? İhmal olmasın?
Pamukova’da 41 kişinin, Çorlu’da 25 kişinin, Ankara’da 9 kişinin yaşamına mal olan bu kazalarda yetkili ve ilgililere hesap sorulmazken! Bunun adı üstünü örtmek olmasın?

Bu gizemli girişten sonra sözün özüne gelirsek!

29 Ekim’de bu satırların yazarıyla yaptığı söyleşi sırasında sorularıyla dikkatimi çeken Cumhuriyet Gazetesi’nin genç muhabiri Zehra Özdilek çok etkileyici bir habere daha imza attı. 25 kişinin hayatına mal olan Çorlu tren kazasında yaşamını yitirenlerin aileleriyle konuştu.

Adalet arayışında 2 yılı geride bırakan acılı aileler; facianın ardından başlarına gelenleri, haklarında açılan davaları, gerçek sorumluların hesap vermeyişini, raporları ve ihmalleri anlattılar.

Kamuoyunun yakından izlediği ve tanıdığı bu isimlerin söyledikleri, yazımın girişindeki cümlelerde gizlidir. Şimdi sözü onlara bırakarak aradan usulca çekiliyorum.

9 yaşında yaşamını yitiren Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Sel diyor ki; “İki yıl önce kendi halinde, oğlum ve kendi geleceğim için planlarımın, hayallerimin olduğu bir hayatım vardı. Sessiz, sakin, umut dolu bir hayat! Oğlumla birlikte hepsi alt üst oldu. Hayat durdu. Şu anda hiçbir şey yapmıyorum, sadece adaletin peşinde koşuyorum. Artık kaybedecek hiç bir şeyi olmayan bir anneyim ben.”

Kızını, kardeşlerini, yeğenini kaybeden Zeliha Bilgin diyor ki; “Cennet gibi hayatımızı TCDD’nin ihmalleri cehenneme çevirdi. Ölen sadece 25 can değil, geride kalan yaşayan ölüler var. Sabahları uyanmak için hiç bir nedenim yok artık. Günaydın diyen yavrum, aynı karnı, derdimi, hüznümü sevincimi paylaştığım kardeşlerim yok, hayallerim, sevinçlerim yok, artık yaşamak için bir sebep yok.”
İki kızını kaybeden Funda Dikmen diyor ki; “İki yıl önce geleceğe dair planları olan, kızlarımla mutlu olduğum, hayatını kızlarına adamış bir anneydim. Büyük kızım Gülce öğretmen oldu, küçük kızım Özge Nur liseye başladı. Şimdi tek isteğim adalet yerini bulsun ve insan hayatına önem verilsin.”

Sena Köse’nin annesi Aysun Köse diyor ki; “Sena, bizim pusulamızdı ve avukat olmak istiyordu. Onun hedefleri vardı, merhametli, doğrucu, çalışkan, duyarlı idi. Onunla gurur duyuyordum. Benim başka hayale ihtiyacım bile yoktu. Pusulamızı kaybettik.”

Anne ve babasını kaybeden İsmail Kartal diyor ki; “Müstakil, bahçeli bir evde, onlar üst katta, ben ailemle birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşıyorduk. Onlar gitti, koskoca bina sessizliğe büründü. Eşim ve çocuklarım ayrı ayrı köşelerde sessizce ağlar olduk. Buna da kader dediler. Ama inanıyorum ki devran dönecek.”

Deva partisiyle devam edelim! Genel Başkan Babacan; “Yaşlı siyaset gençleri anlamıyor. Ben ve öteki, biz ve onlar diye ayrıştırmak ülkeyi bölüyor. O nedenle bizim partinin kadınların yaratıcılığına, becerilerine, sorun çözme kapasitelerine ihtiyacı var” diyerek ağzımıza bir parmak bal çaldı! Kendisine naçizane tavsiyem! İşte kadın, işte sorun, işte arayışta olan acılı aileler! Bu konuya ve bu soruna el atın, onlarla görüşün, çıkış yolları bulmaya çalışın ve onlara sahip çıkın. Genç bir lider olarak işte fırsat, işte sorunlar yumağı…

Rıfat Ilgaz’la noktalayalım! “Elim eline değsin/ Isıtayım üşüdüyse/ Boşa gitmesin son sıcaklığım!

Geride kalanları ve onların ağzından çıkanları düşündüğümde, bu dizeler her şeyi anlatıyor. O nedenle başka yorum da yok, başka sorum da…