Eve kapanmak sorun değil, sorun endişe içinde yaşamak…

Sağlık Bakanı’nın açıklamaları, konunun uzmanlarının konuya ilişkin çok az umut, daha çok iç karartan sözleri, yerel yönetimlerin önlemleri, otoritelerin...

Sağlık Bakanı’nın açıklamaları, konunun uzmanlarının konuya ilişkin çok az umut, daha çok iç karartan sözleri, yerel yönetimlerin önlemleri, otoritelerin ekran sohbetleri yeterli mi? Tabii değil.

Yapılması gereken çok şey, alınması gereken çok yol, bilinmesi gereken çok gerçek var. İşveren ve çalışan arasındaki çizgi var, yoksulla varsılın soruna bakışı ve konuya yönelik önlemleri var. Eğitime ara verilmesi, zorunlu tatilin uzaması halinde onun yaratacağı ciddi sorunlar var. Daralan ve daha da daralacak olan ekonomiye ilişkin, yönetimin attığı ve atacağı adımlar var.

Kapatılan kafelerin, restoranların, kuaför salonlarının çalışanlarının artan ve biriken faturaları var. Ücretsiz izne çıkarılanların bu belirsizlik sürecinde işsiz kalma kaygısı var. Sokağa çıkamayanların moral çöküntüsü, giderek artan ev içi sürtüşmeler var. Devletin zirvesinde yapılan toplantıya; DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin çağrılmadığı “Ev al, evde kal ama uçmaya devam et!” demeye getiren bir yönetim anlayışı var.

İstanbul, pahalılık artışında dünya şampiyonu olurken, Türkiye mutluluk sıralamasında 93.sırada yer alırken! “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adı verilen 100 milyarlık pakette çitçiye 1 lira bile yokken! Damat bakanın; “güçlü, pozitif, eşgüdüm, dinamik, paydaş, bağlam, canlı, sürdürülebilir, etkili” gibi havalı sözcüklerle süsleyip somut tek bir kelime etmediği ve konuşmasını; “Türkiye ekonomisinde şu an için risk görmüyorum” diye noktaladığı rahatlatıcı(!) sözleri var.

Zor günlerden geçiyoruz doğru!

Şimdi Kanada Başbakanı’nın; “Parayı düşünmeyin, işimi kaybeder miyim diye korkmayın! Siz sağlığınızı düşünün. Para bizim işimiz” sözlerine kulak verme ve şu soruyu sorma zamanıdır! En zorlu, en dertli, en sıkıntılı zamanlarda böyle bir şey diyebiliyor mu siyasal iktidar? Dediler mi yahut! Demeliydiler. Demediler. Duyan varsa el kaldırsın!

Bu süreçte herkesin cep telefonuna, çok sayıda ileti, görsel, mesaj, öneri vb. geldiği ortada! Beni çok etkileyeni paylaşmadan geçemem. Gördüyseniz bile değer diye düşünerek!

Çin İtalya’ya yolladığı tıbbi maske kolilerinin üzerini Seneca’dan bir şiirle süslemiş: “Bizler aynı denizin dalgaları, aynı ağacın yaprakları, aynı bahçenin çiçekleriyiz.”

Japonya da Çin’e yolladığı kolileri bir Budist şiiri ile bezemiş: “Farklı dağlara, nehirlere sahip olsak da aynı güneşi, aynı ayı ve aynı gökyüzünü paylaşıyoruz.”

Bizde bu zorunlu- sanatsal gönderileri Nazım Hikmet’in bir şiiriyle tamamlamışız: “Yok öyle umutları yitirip, karanlıklara savrulmak. Unutma! Aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak…”

Çin’in İtalya’ya, Japonya’nın Çine yolladığı, bizim Nazım’ın dizeleriyle katıldığımız bu derinlikli sözler üzerine ne denir ki bilemem! Bildiğim o ki teşbihte hata da olsa aklıma gelen ve bana göre son derece çarpıcı olan bir örnekle yazımı noktalamak istedim.

Çanakkale Savaşı pek çok kaynakta “Centilmenler Savaşı” olarak geçer. Bunun pek çok nedeni vardır, sıralayacak değilim. Ancak biri var ki insanlık adına çok öğretici ve ders vericidir. Savaş sırasında kendi sargı beziyle düşmanının yarasını saran Mehmetçiklere, Anzaklar “Cony Türk” adını takarlar. Savaş biter, İngilizler çekilirken “yakın, imha edin” dedikleri erzakları, bu uyarıya rağmen Anzak neferler yakmazlar. Üzerine “Cony Türk! Zehirli değildir, yiyebilirsin!” notunu yazarak Mehmetçiklere bırakırlar…

Dünden bugüne, Çin’den İtalya’ya, Japonya’dan Çin’e, Küba’nın tıbbi destek ve insancıl tavrıyla tüm dünyaya, Kanada başbakanının halkına verdiği mesaja bakınca! Demek ki koşullar ne olursa olsun destanlar kolay yazılmıyor. Arkasında ciddi bir emek, özel bir çaba, insanüstü bir özveri, olağanüstü bir vefa, yıllara ve yollara meydan okuyan evrensel bir insanlık gerekiyor…

Teşekkür Notu: “Sağlık ordusuna alkışlı açık mektup!” başlıklı yazıma İstanbul’dan Ankara’ya, Ayvalık’tan Bursa’ya, Edirne’den Adana’ya, Hacettepe’den GATA’ya, özelden devlete başta doktorlar olmak üzere, sağlık çalışanlarının “insanın ayağını yerden kesen” övgülerine özel teşekkürlerimi sunuyorum. Ve pozitif ayrımcılık hakkımı kullanarak Ankara’dan yazan Mimar Işıl Taşangil’in iletisini paylaşmak istiyorum; “Bir virüsün insanlığı esir aldığı dönemde kıymetli düşüncelerinizi, güçlü ifadenizle hissederek ve hislenerek okudum. Bir hekim annesi olmanın gururunu sanki yüreğime mühürlediniz. Hele ki ULU ÖNDERİMİZ ’in vurgusuyla gözyaşlarımı tutamadım. Sağlıkla kalın.”