İnsanların tercihleri vardır…

Son rakamlara göre Türkiye nüfusunun yüzde 13.7’si işsiz. “Genç İşsizler Platformu” sözcüsü Dr. Murat Kubilay; “İşsizlik; İstanbul- Ankara- İzmir’den sonra...

Son rakamlara göre Türkiye nüfusunun yüzde 13.7’si işsiz. “Genç İşsizler Platformu” sözcüsü Dr. Murat Kubilay; “İşsizlik; İstanbul- Ankara- İzmir’den sonra Türkiye’nin 5. büyük il nüfusunu oluşturacak düzeye çıktı” diyor…

Bu demektir ki; Eğitim sisteminin çökmesiyle, işsizliğe çare bulunmamasıyla, enflasyon ve hayat pahalılığının önemsenmemesiyle gelinen noktada, hem çok sayıda üniversiteli işsiz, hem de iş bulabilirse üniversiteli işçiler var. Eğitimli eğitimsiz, okumuş okumamış, genç yaşlı, kadın erkek çalışmak isteyen, iş arayıp bulamayan milyonlar var.

İş öyle bir noktaya varmış ki temizlik işçisi arayan belediyeler üniversite mezunlarını alacağını duyuruyor. Fırsatını bulan, yolunu bulan, şartlarını zorlayan kapağı yurtdışına atıyor. Damada göre her şey güllük gülistanlık olsa da! 10 yılda memur maaşları erimiş, emekliler akşam pazarlarında kuyruğa girmiş, zamlar yağmur gibi yağmış, Dolar -Euro alıp başını gitmiş önemli mi? Değil!

Bu özlü ve zorunlu girişten sonra gelelim konu başlığını açmaya!

Seçtiğimiz dal ne olursa olsun konu insansa; hammaddesi insan olan alanı seçmişsek onun çelişkilerini, hırslarını, yanılgılarını, özlemlerini, umutlarını, hayallerini, hedeflerini, pişmanlıklarını gözlemleyerek dile getiririz. Getirmeliyiz.

Kişilerin seçimi; Zemine, zamana, kişiye, koşullara göre değişiklik gösterse de; Bu seçim ahlaki, hukuki, insani, ticari, siyasi, sanatsal olsa da, en başa adalet duygusu ve vicdani sorumluluk konulmalıdır.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre; Son 3 yılda hastanelerin psikiyatri kliniklerine 8 milyon kişi başvurmuş. Başvuranların yüzde 69’unu kadınlar, yüzde 31’ini erkekler oluşturuyor. 8 milyon kutu sinir ilacı kullanmışız. Bu oran kişi başına yılda ortalama 4 kutu ediyormuş.

Bunca ilaç kullanmamızın nedeni; Kaldıramayacağımız ağır yükler, bitmeyen terör, Suriye sorunu, işsizlik, geçim sıkıntısı, kavga, cinayet, stres, mutsuzluk, sevgisizlik, gergin ortam, ayrıştırıcı dil, güven duygusunu yitirmemiz olabilir mi?

Ya da ülke olarak fiyat artışında ikinci, gıda güvenliğinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin bile gerisinde yer almamız olmasın?

Israrla inatla ayrıştırıcı dil kullananların, dediğim dedikçi siyasal iradenin, çıt çıksın istemeyen yönetimin kararlı çıkışlarına karşı ses çıkaranların başına gelenlere bakılırsa söylenenler altı çizilecek bir yaklaşımdır doğrusu…

Çıkarcılığın neredeyse yükselen değer olduğu ülkemizde siyasette şaşırtmayan ama düşündüren yeni bir değişim ve dönüşüm örneğiyle karşılaştık. Siyasete İyi Parti’de başlayan, istifa edip MHP ile görüşen, daha sonra AKP’de karar kılan bir göz doktoru geçmişte TBMM konuşmalarında şimdiki partisi için ağır eleştirilerde bulunmuş!

Neler mi demiş? Ejder meyvesinden girip, EYT’lilerden çıkmış, Suriyeli konusuna değinip tek kişilik yönetimi eleştirmiş. Sonra ne mi olmuş? Hem diyen hem muhatap olan tüm bunları unutarak parti rozeti törenle yerini bulmuş! Göz doktorları muhtemel ve müstakbel göz sorunlarını iyi teşhis eder! İlkesel boyutu dışında tutarsak bu da geleceğe yönelik bir tanı ve yarınlara yönelik bir koltuk tercihidir değil mi?

Bu arada Corona virüsünden ötürü; gelme, gitme, girme, çıkma, toplanma, buluşma, yan yana gelme, tokalaşma, evlere girip çıkma, kalabalık mekânlarda görünme, misafir kabul etme vb gibi bize ters önlemleri hayatımıza soktuğumuz bugünlerde! DEVA partisi gümbür gümbür yola çıkmış. Dertlere deva olur mu bekleyip göreceğiz…

Önemli Not: Tarihin akışını değiştiren ve Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini ateşleyen 18 Mart Çanakkale Zaferinin 105. Yılı nedeniyle başta Büyük Atatürk olmak üzere bu destanın tüm kahramanlarına selam olsun…