Nasılsa 364 gün bizim! Siz 8 Mart’la idare edin…

Şilili şair-yazar Pablo Neruda; “Ne yapalım yani! Bu dünyanın gerçekleri varsa bizim de hayallerimiz var” der. Kime der? Niye der? Ne zaman der? Bilmiyorum ama ben üstümüze alındım!

Şimdi altı çizilecek bu yaklaşımı fonda tutarak konuyu açma zamanı…

CB 8 Mart’ta; “Kadınlara hak ettiği değeri vermeyenlere rağmen kadınlarımızı özgürleştirdik. Baskıcı, ayrımcı politikalara biz son verdik. Kadınlarımızı dışlayan, ötekileştiren faşist zihniyete izin vermeyeceğiz” şeklinde konuşurken;

Aynı saatlerde! Savaşlara, iç karışıklıklara, felaketlere karşı ses çıkarmak, şiddetsiz, savaşsız, özgür ve eşit bir dünya için demokratik haklarını kullanmak isteyen kadınlar dövüldü, gazlandı, saçlarından çekilerek yerlerde sürüklendi, 34 kadın tartaklanarak gözaltına alındı! Bu görüntüler karşısında ülkem adına mahcup oldum mu? Oldum. Yönetim mahcup oldu mu? “Y” ile başlayan bir sözcükle! Yorumsuz…

Ama öncesi de var tabii! Bir zamanlar başbakan yardımcısı olan B. Arınç; “Kadın iffetli olacak. Herkesin içinde kahkaha atmayacak, konuşurken yere bakacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak” buyurmuştu!

Bir zamanlar Sağlık Bakanı olan M. Müezzinoğlu; “Kadınlar annelik kariyeri dışında başka bir kariyeri asla merkeze almamalı” demişti.

Bir zamanlar MSB olan V. Gönül; “Türk hanımları evinin süsüdür!” diye haddimizi bildirip, konumumuzu belirlemişti. İyi de! De’si şu ki;

Beyler! Ağalar! Yoksulluğun olduğu her yerde en yoksulların genelde kadınlar olduğunu, ön yargıların baskın ve egemen olduğu toplumlarda en fazla ezilenin kadınlar olduğunu unutuyor musunuz?

Başarı hep erkeklerin hanesine yazılıyorsa, kadınların tek başarısı bir erkeğin eşi, bir erkeğin annesi, bir erkeğin kızı olarak algılanıyorsa! Evde ve dışarda kuralları hep erekler koyuyorsa! Erekler dilediği gibi yaşarken kadınların kendilerine ait zamanları, alanları, köşeleri yoksa hele de hayalleri yok sayılıyorsa! Adımızın en önemi var. Ya da kadının adı var mı?

Not 1: Yazımı iyimser bir inançla bitirerek, hemcinslerimin gücüne inanmayı seçiyorum.

Not 2: Yazıya noktayı 14 Mart nedeniyle hekimlerimizin Tıp Bayramını kutlayarak koymayı düşünürken! 15 Mart Pazar günü Ankara’da “Beyaz Gömlekliler Yürüyüşü” olduğunu duydum. Genelde insanlar niye yürür, özelde hekimler neden yürüyecek? Tarihe ve geçmişe baktığımızda; özgürlük için adalet için, insan hakları için, kadın hakları için yapılan pek çok yürüyüş görürüz. O zaman soralım? Sağlığın, saflığın, temizliğin sembolü olan beyaz gömlekliler neden yürüyor? Can güvenlikleri olmadığı için, insanların hayatını kurtarırken saldırıya uğradıkları için, halkın sağlığı için, insanın yaşama hakkı için olmasın?

Not 3: Edip Cansever; “Gülmek! Bir halk gülüyorsa gülmek sayılır!” der. Gülüyor muyuz?

Soru Notu: Şimdi siz söyleyin! Çok sancılı, çok zor, çok yorucu, heyecanlı, gelgitli, iniş çıkışlı, nöbetli, bir eğitim sürecinden geçen bir başka meslek dalı var mı? Yaşam boyu öğrenmeyi, araştırmayı, yenilikleri takip etmeyi gerektiren başka bir meslek var mı? Sorumluluk yükü ağır olan, bakışlarında umut aranan, elleri ve sözleri mucizeler yaratan başka bir disiplin var mı?

Kutlama Notu: Mesleğine; yüreğini, deneyimini, aşkını, sevdasını, bilgisini, birikimini, deneyimini, emeğini koyan tüm hekimlerin, kapanmaz vicdan yaraları taşımadan hekimlik yapan tüm doktorların 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun…

Dilek Notu: Umutsuz bakışlarla kapıyı çalanlara ilk tanıyı koyan, çaresiz bırakan bir süreçte hastayı ve hasta yakınlarını rahatlatan, izlenecek yol haritasını kırmadan, incitmeden, göze sokmadan, ürkütmeden anlatan hekimler! Gününüz kutlu olsun…