Soru içinde sorularla altını çizelim!

Köşemin sıkı okurlarından biri şöyle diyor; “Yazılarınızı her daim okuyorum. İçim daha da acıyor ama okuyorum.” Bir başka okurum ise; “Yazılarınızı okuyorum ama keyifle bitirmiyorsunuz?” diye eleştiriyor. Ben de diyorum ki; “Keyifli konular var da biz mi yazmadık bir! Keyifle başlamıyorum ki keyifli bitirebileyim iki!”

Şehirler, dağlar, yaylalar, ovalar, tarlalar, ormanlar haraç mezat satılırken! Çılgın proje ve sükse uğruna Kanal İstanbul için ne denirse densin, hangi temele dayandırılırsa dayandırılsın, hangi bilimsel raporlar hazırlanırsa hazırlansın! İktidar uzmanların çığlığını, direnişini yok saymaya kararlı iken! Gel de keyifli bitir öyle mi?

Farklı taktik ve akla gelmeyecek manevralarla toplumsal psikoloji yerle bir edilirken! 187 ayda 286 kez değiştirilen Kamu İhale Yasasıyla, ya da imar barışı adı altında çürük binalara ruhsat verilirken! İğneden ipliğe yapılan zamlarla halk depresyona sokulup, intiharlar artarken! Keyifli konular bulup yazmak nasıl olacaksa!

Artan işsizlik, önlenemeyen kadın cinayetleri, ekonomik ve sosyal eşitsizlik, gelecek kaygısı, liyakatsiz kişilerin; idari, kültürel, siyasi alanlarda geldiği ve getirildiği yer ülkemize puan kaybettirirken! Keyifli konuları bulup çıkarmak kolay mı?

Bilginin gücünü arkasına almadan; Kibir, bencillik, umursamazlık, “ben ne dersem o” mantığıyla yönetilen bir ülkede yaşarken! Hülyalarla- rüyalarla- içi boş hayallerle, süslü laflarla yürütülen dış politika memleketimizi çıkmaz sokaklara, aşılması dik yokuşlara sürüklerken! Keyifli konular bulmak mı?

500 AVM’nin 450’sinde sıkıntı varken, binlerce esnaf kepenk indirip, yüzlerce firma kapanmışken, sektörün en eskileri; “bundan daha büyük bir kriz görmedik!” derken! Keyifli konular bulunur mu? Zor!

O halde bir kez daha, alıştığımız üzere keyifsiz konulara değinelim!

Sahte dengeler, sahici sarsıntılarla boğuşup, içimizde fırtınalar koparken, yaşadığımız sarsıntıları kendimizden bile gizlerken! Zaman geçtikçe aynadaki yüzümüz her gün biraz daha yaşlanırken! Reçetelere yazılan küçücük bir drajeden tüm sorunlarımıza çare beklerken! İnsanda keyif mi kalır?

Yerde yatan köpeğe tekme savuranlar, öldürülen kadınların arkasından yazılanlar, en ufak bir sarsıntıda yıkılan binalar, yanan evler, yakılan ormanlar sizin de içinizi acıtmıyor mu?

Bir zamanlar Ortadoğu’nun kırmızı et ve canlı hayvan tedarikçisi olan ülkemiz; bayramlık koyunu bile ithal eder hale gelmişken! Yıllardır savaşan Suriye’den zeytinyağı ve patates alıyorken, yani varsıl toprakların yoksul insanı haline gelmişken! Keyifli konular bulmak mı? (tam da burada övünmek gibi olsun, hayvancılık konusunda ciddi katkısıyla memleketim Kars’ı anmadan geçemem!)

Artık klişeleşen; “Yaraları sarılacak!” yalanlarına toplum inanmazken, nereye gidersek gidelim, ülkemiz ve sorunları omuzlarımızda ve bavulumuzda bizimle birlikteyken! Hırsızlık, yolsuzluk, para hırsı, çıkar hırsı, rant hırsının yerine kader, fıtrat, doğal afet, taksirat gibi deyimler özellikle yerleştirilirken! Keyifli yazılar yazmak nasıl olacaksa…

Gerçeklerden uzaklaştıkça asla kaçamayacağımız ve kaçınamayacağımız gerçek dışı sığınaklar burnumuza dayatılmışken! Hak kaybı, sağlık kaybı, zaman kaybıyla kaygılanırken! Bazı konuları algılama düzeyimiz düşük olduğundan mıdır nedir, yönetici kadroların bize açıklama yapmaya vakti yokken! Keyifli konular yazmak mı?

Çözüm aramak yerine çözümsüzlükte ısrar edenler, her yanlışa göz yummakla yetinenler, sonucunu düşünmeden içi boş, temelden yanlış hayallerinin faturasının bedelini halka, gençliğine ödetenler çoğunlukta iken! Düğüm üstüne düğüm atanlar, sosyal deprem yaratarak, tehlikeli fay hatları oluşturanlar iş başında iken! Keyifli konular ara ki bulasın!

Hele de gelişmiş ülkelerin kaderini; sayıların, harflerin, notaların belirlediğini bilmeyenler suyun başını tutmuşken! Yazıya keyifle başlamak mı? Söz buraya gelmişken! Sadece bu kadar değil, bir adım daha öteye giderek diyorum ki; Sıraladıklarım bana farklı örnekleri de hatırlattı. Mesela, kurumların üzerindeki baskı ve gölge her gün biraz daha büyürken! Yürekler acıyla dolu iken! Lafı eğip bükerek, olup biteni görmezden gelerek, yapılanları alkışlayıp, bravo diye tebrik ederek keyifli konular bulunabilir mi? Denemedim, bilmiyorum…

Yok, eğer: “Yeryüzü mucizelerle doludur, sen üzülme aynen böyle! Uyum sağlamak için, moral bulmak için, kazançlı olmak için siz de araziye uyun! Dozunu iyi ayarlamak şartıyla deneyin! Baktınız olmuyor, bildiğiniz yolda ilerlemeye devam edin!” derseniz!

O zamanda altını özenle ve özellikle çizerek derim ki! Benim kişisel duruşum, yazarlık çizgim, eğitimci kimliğim ve Cumhuriyet değerlerine olan borcum; Görmeyenlerle arama mesafe koymak, olup biteni yazmak, yansıtmak üzerine kuruludur.

Gözümüz görmeye, dilimiz söylemeye, kalemimiz yazmaya varmasa da…