Karmaşık olaylar zinciri…

Bir yanda AKP’li eski vekil kızının 143 gün işe gitmemesini insani bir durum olarak niteleyen bakanlar! Diğer yanda “Adalete güvenmek isteriz ama korkularımız bitmiyor diyen kadınlar! Bir yanda şiddeti kınamak içini sokağa çıkan kadınlara şiddet uygulayan kolluk güçleri! Ve olup biteni normal gören yönetim! Bazıları tüm bu olanları günün koşulları içinde doğal saysa da olmaz, olmuyor, olmayacak…

Bir yanda kalabalık sınıflarda, gözden uzak kasabalarda, gönülden ırak dağ köylerinde, kentin yoksul semtlerinde her şeye rağmen aydınlanma savaşı veren öğretmenler! Diğer yanda atama beklerken bakanın açıkladığı sayıyla umutları yerle bir olan öğretmenler! Bir yanda anlı şanlı okullarda maaş alamayan öğretmenler! Diğer yanda elinde cetvelle kız öğrencilerin etek boylarını ölçen okul müdürleri…

Bir yanda 1250’si engelli, 700 bin öğretmenin atama beklediği bir MEB! Diğer yanda Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde ayakkabı boyacılığı yapan edebiyat öğretmeni 32 yaşındaki Recep Gürdal hocamın yürekleri acıtan geçim seçimi! Her yanda her yolun TÜGVA ve TÜRGEV’e çıktığı bir eğitim sistemi, kamusal eğitimi dışlayan bir görüş…

Bir yanda son 2 yılda 18 bin 756 köy okulunun kapatılmasıyla ortaya çıkan ve çıkacak olan sorunlar! Diğer yanda o köylerde bir daha ulusal bayramların kutlanmaması ve Atatürk’ün anılmaması gerçeği...

Bir yanda 105 yaşındaki emekli öğretmen Mülkime Fıratoğlu’nun; “Çocuk yaşta anne ve babamı kaybettim ancak Atatürk Cumhuriyeti bana sahip çıktı. Yolu, suyu, elektriği olmayan köylerde çalıştım at eşeksırtında yolculuk yaptım saman yataklarda, sıraların üstünde yattım. Ama köylünün kalkınması için çalıştım aklın ve bilimin ışığından hiç ayrılmadım” şeklindeki sözleri…

Diğer yanda 97 yaşındaki Fatma Ersan öğretmenin; “İnek sağdık, yoğurt yaptık, peynir yaptık, savaş zamanıydı Âşık Veysel hocamızdı, her şeyi yaparak öğrendik” şeklindeki açıklaması…

Bir yanda 74 hukuk fakültesinden 20’sinin dekanının hukukçu olmadığı bir gelişmişlik! Diğer yanda 68 üniversite rektörünün uluslararası akademik yayınının bulunmadığı, dünya bilim sıralamasında giderek gerileyen bir Türkiye! Bir yanda 82 milyon nüfusumuza karşı sayıları 84’ü bulan tıp fakültesi! Diğer yanda bu sayının İngiltere’de 32, Almanya’da 36, 328 milyon nüfusu olan ABD’ de 147 olarak açıklandığı az gelişmiş bir BATI…

Bir yanda ürkütücü boyutlara varan işsizlik, peş peşe gelen zamlar, yeni vergiler ağır yaşam koşulları altında ezilen işçi, çiftçi, emekli, memur! Diğer yanda günlerdir ülkeyi meşgul eden saraya kim gitti sorusu ve uçan saraydan sonra yüzen saray müjdesi…

Bir yanda topallayan bir ekonomi, gerçeklerden kaçan yükseklerden uçan ve her daim destan yazan bir yönetim, tarafsızlığın ve güvenilirliğin yerlerde sürüklendiği bir ülke, halkın gündemini oluşturan geçim zorluğu! Diğer yanda gece gündüz, saatler boyu tartışılan ve ne olacağı bilinmeyen Suriyeliler sorunu!

Bir yanda gazetecilerin işten çıkarıldığı, haksızlığın hukuksuzluğun diz boyu olduğu, gençlerin umutsuzca kahveleri doldurduğu, genç cumhuriyetin alın teri olan tüm fabrikaların satıldığı, rant cennetine dönen bir ülke! Diğer yanda 23 milyon metre kare orman alanını, 136 milyon metre kare tarım alanını yok edecek, 10 bin hafriyat kamyonunun trafiğe çıkacağı KANAL İSTANBUL projesine kitlenen bir toplum…

Bir yanda ekonomik krizden ülke kan ağlarken ancak bazı yayın organlarında konunun özünü ve yaşadıklarımızın kısa özetini bulabildiğimiz yazılar! Diğer yanda ayrıntıya dalarak, örneklere boğarak, patronlara ve genel yayın yönetmenlerine sempatik görünmeye çalışan kalemler…

Bir yanda öznesi olmayan, belgesi olmayan, dedikodu düzeyindeki iddiaların ortalığı kasıp kavurduğu, gündemi unutturduğu bir boş vermişlik! Diğer yanda karmaşık dış politika, ekonomik zorluklar, politik ve sosyal sorunların zirve yaptığı bir ülke…

Bir yanda işsiz sayısının rekor düzeye ulaştığı, yoksulluğun alıp başını gittiği, pahalığın ev yıkıp ocak söndürüp intiharları körüklediği bir ekonomi! Diğer yanda dış politika sorusuna yanıt aramayı unutan bir ülke! Pardon…

Bunca konu ve bunca sorun arasında “pardon!” demeden önce yakıcı soruya gelince; dünya neleri tartışıyor, biz nelere takılıp kalmışız, nelerle zaman ve enerji kaybediyoruz bilen ve gören bir yetkili var mı? Ya da çıkar mı? Her bakanlığın aldığı her kararı “fevkalade!” diye alkışlayan, vazgeçip aldığı yeni karar için “bu da fevkalade!” deyip ayağa fırlayanlara şunu söylemek gerekir mi? Ya da oturup kalkarak kendinizi bu kadar hırpalamasanız keşke! Ortaya çıkan sonuçlar ne yazık ki fevkalade değil demeli mi?