Dün 29 Ekim’di! Bugün 30 Ekim!

Ekim ve Kasım ayları ülkemizin geçmişi ve biz Karslılar için çok önemli tarihi günler demektir. 6 Ekim 1924 Atatürk’ün Kars’a gelişi. 29 Ekim 1920 Şanlı...

Ekim ve Kasım ayları ülkemizin geçmişi ve biz Karslılar için çok önemli tarihi günler demektir.

6 Ekim 1924 Atatürk’ün Kars’a gelişi.

29 Ekim 1920 Şanlı Cumhuriyetimizin ilanı.

30 Ekim 1920 Kars’ın düşman işgalinden kurtuluşu.

10 Kasım 1938 57 yaşında iken göçüp geden büyük Atatürk’ün ölüm günü.

Tüm bu sıralanan tarihler; Geçmişle, halle, gelecekle ve tarihle hesaplaşmak için yeterli bir süre midir bilmiyorum.

Bildiğim o ki; Bu tarihler için yazı yetmez, roman yazılsa, belgesel çekilse, yıllarca konuşulsa yeridir. Çünkü görkemli, destansı Cumhuriyetimiz için, o destanı yaratanlar için, ülkemizin kaderini değiştiren yürekli adımları atanlar için ne yazılsa az kalır, ne konuşulsa eksik kalır…

Nereye gitsem yanımda; hüzünle, özlemle, iç çekerek, anarak, anılara dalarak memleketimi de götüren, bir Karslı olarak; kurtuluş günümüzde Kars’ı selamlayarak; Yaşa KARS! Var ol 36 KARS! “Kars Memleketim Benim!”, “Yüreğim Kars’ta Kaldı” demez miyim?

Sık olmasa da gurbette yaşayan Karslı hemşerilerimizle, okul, sınıf, mahalle arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde ortak paydamızın şu olduğunu görmek bize hüzün veriyor; Oralara gidip, bir zamanlar birlikte olduğumuz, konuşup dertleştiğimiz aile bireylerimizin ve dostlarımızın hiç birinin hayatta ve oralarda olmayışı bize hüzün veriyor.

Okulumuzun, evlerimizin önünden geçerken bulamamak, ya da tanıyamamak bize hüzün veriyor. Sokaklarında dolaşırken anıların baskısından kurtulamamak bizi hüzün veriyor. Çalıştığımız kurumların önünden geçerken, kafamızın o yıllara takılması, büyük biri coşkuyla yaptığımız hizmetlerin gözümüzde canlanması, sık sık buluştuğumuz parkın yerinde yeller esmesi bize hüzün veriyor.

Hayatımıza renk katan sinemaların kapanalı yıllar olması, tadına doyamadığımız baba evlerimizin boyanmayalı seneler olan duvarları bize hüzün veriyor. Karların kapadığı yollar, kara saplanıp kalan araçlar, toza dumana boğulan çocukların hala var olması bize hüzün veriyor.

Olmazsa olmaz dostlar gibi, olmasa daha iyi olan bazıları gibi, görülmezse olmaz yerlerden saydığımız, sarılmalı ağlamalı buluşmalarımızın ana vatanı saydığımız, anılarımızda yaşattığımız, adını anınca, ya da adı geçince gülümseyip geçmişe daldığımız, Kars’ı uzaktan sevmek bize hüzün verirken, toprağımıza ait başarıları, güzellikleri duymak sevindirip, bir gururlandırıp, bir mutlu ediyor.

Aynı semtlerin, hayata ve olaylara benzer bakışların, varlığı da yokluğu da paylaşmanın, yaşam boyun sürecek dostlukların ne olduğunu bilen bir kuşak olarak; masanın başköşesine kurulduğumuz çocukluğumuzun mütevazı ikramlarını, kömür sobasının ısıttığı evlerimizin sıcaklığını, iddiasız ve kendi halinde mekânlarının düzeyini bulamamak bize hüzün veriyor.

Oradan ayrıldıktan sonra uzun zaman düşlerimize giren, belleğimizdeki ve yüreğimizdeki özlemini hep koruyan, akıllı bir eğitim tasarısı olan, iyi düşünülmüş karma ve bütüncül eğitim yoluyla aklımızı başımıza getiren, yerden kesik ayaklarımızı sağlam basmamıza zemin hazırlayan bir modelin yerinde yellerin esmesi bizi kederlendiriyor…

Yüreklerimiz ufak, hülyalarımız enginken; disiplini, azla yetinmeyi, dayanışmayı hele de okumaktan vazgeçmemeyi öğreten, diplomadan başka güvencemizin olmadığını anlatan bir sistemin rafa kaldırılarak işsizler ordususun yaratılması bize hüzün veriyor. Bize düşünmeyi öğreten okullarımız, geçmişimiz, her yer, her şey, hele de hocalarımız adeta kutsalken tüm bu değerlerin yerle bir olması bizim kuşağı üzüyor…

Kars’ta baharın harika olduğunu, hele de Mayıs ayının tadına doyulmayacağını, gök masmavi, toprak bereketli, dağ bayır yemyeşilken; oralara gidip, bir kilo çiğid, yarım kilo semişga, 2 kilo sarı yağ, 3 kilo bal, 4 kilo pendir, alıp gelme hayali beni heyecanlandırıyor.

Her buluşmamızda artık konuşulan konuların ağırlıklı olarak sağlıkla ilgili olması, kolesterolden girip, şekerden çıkıp, tansiyona değinip, yürüyüş ve vitamin desteğiyle sohbeti zenginleştirsek de! Çocukluk ve gençlik yıllarımızı hatırlatan, tadını unutamadığımız yerel lezzetlerimizi hala sürdüren, kulaklarını çınım çınım çınlattığımız hemşerilerimizin, hamarat merfetti hemcinslerimizin varlığı bizi gururlandırıyor.

Demem o ki; Seni bugün gurbetten selamlıyorum Ey KARS!

Çocukluğumun, gençliğimin, öğrencilik yıllarımın şehri olan Kars! Ben seni çok sevdim. Bizim kuşak seni çok sevdi. Mahallelerini sevdi, dostluklarını önemsedi, sokaklarını arşınladı, caddelerinde koştu, yokuşlarında düştü, karına, kışına, dağına bayırına kitaplar dizeler döktürdü. Şimdi de özleyip duruyor seni uzaktan el sallayarak gözlerini sık sık silerek…

Son olarak bi itirafım var! Kars lisesinden bi türlü mezun olamamak, hep Kars liseli ve Karslı kalmak bana mutluluk veriyor bilesin istedim…