Önemini koruyan yığınla sorunla yüzleşme ve dertleşme yazısı…

Önemini her daim koruyan, sorunlar yumağına ve ülkenin dert haritasına baktığımızda; çözüm üretenden çok sorun üreten sisteme kitlendiğimizde, üretimden...

Önemini her daim koruyan, sorunlar yumağına ve ülkenin dert haritasına baktığımızda; çözüm üretenden çok sorun üreten sisteme kitlendiğimizde, üretimden kopan, ithalata yönelen ekonomik verileri değerlendirdiğimizde eğer düşüp bayılmazsak; bütçedeki kara deliği kapatmak için duble zamlarla, tek haneye indirilen enflasyonla, yılbaşından sonra gelecek büyük zamlarla baş etmenin yolu topluca ve ülke olarak sıkı diyetten geçiyor…

Diyete başlarken; Çaydan şekere, doğalgazdan benzine, köprüden otoyollara, tren biletinden uçak biletine, posta gönderim ücretinden havada, karada, denizde her alanda peş peşe yapılan çift haneli zamlara bakarken tek haneli(!) enflasyona dalıp gidersiniz…

Sonra da insanı derin bir soru işaretinin gölgesinde bırakan, içine oturan, önemini her daim koruyan konular arttıkça önce klasik bir sızlanmanın ardından bazen yazarak, bazen kendi kendinize bıkıp usanmadan konuşarak rahatlamaya çalışırsınız…

Yetinmez, yazmak topluma karşı bir borç, paylaşmak zorunluluk ve sorumluluk ise, niye yerine getirilmez ki dersiniz! Sonrada oturup bir köşe yazısında hepsini özetlemek zor ama birkaç satır başı verilebilir deyip döşenirsiniz…

Derken önünüze gel de yaz diyen konular dökülür. Örneğin yaşamın her alanına el atan, her daim durumdan vazife çıkaran DİB’nın, bu kez de sunucu performansından, formata, içerikten yayın politikasına kadar televizyonları denetleme kararı alması karşısında konuyu neresinden tutmalı diye düşünüp durursunuz…

Yine İran’da bir kadının kendini yakmasından sonra kadınların futbol maçlarına girmelerine izin çıkması, Suudi Arabistan’da kadınlara futbol oynama serbestliği tanınması gibi kadınlar adına geç kalınmış bu gerçek çaresizlik haberlerini duyunca zihninizin boşaldığını duyumsar, Atatürk ve Cumhuriyet dönemi için 80 yıllık parantez, reklam arası, enkaz, travma yarattı diyenleri hatırlarsınız…

Yetinmez. Ülkede genç işsizlik oranı yüzde 25 olmuşken, her 4 gençten biri işsizken, atanamayan öğretmen sayısı 700 bini bulmuşken, esnaf batıp, sanayici iflasın eşiğinde iken, her gün 50 milyon dolar faiz öderken, enflasyon rakamları gerçeği yansıtmazken, toplumu geren her açıklamadan sonra konuyu kapatır gibi yapıp askıya alanları düşünürsünüz…

Bir damada bakanlık, bir başka damada izinlerin jet hızıyla verildiği özel bölge tahsisi, kızlara vakıf başkanlığı, oğula başında bulunduğu kurumun ok atma festivalinde (MSB, TÜRKSAT, TCDD, TRT) gibi anlı şanlı kurumların sponsorluğunu hatırlar mecaliniz kaldıysa gülümsersiniz…

Düşler, gerçekler ve gelecekte yaşanacaklar arasında gidip gelirken yazıya noktayı TÜSİAD başkanının; “Geçen yıl başlayan krizle genç işsizlik yüzde 25’e tırmandı, olabilecek en büyük ve yenilmesi en zor risk gençlerin umutsuzluğudur. İktisatta mucizeler yoktur, ekonomiye güven vardır.” Sözleriyle koyarsınız…