19 Mayıs 1919’un 100. Yılı! Yazılıp bir kenara bırakılacak, unutulup unutturulacak bir tarih midir?

23 Nisan’dan, 19 Mayıs’a, 29 Ekim’den, 10 Kasım’a aradan bunca yıl geçmesine rağmen; sokakları, caddeleri, sahilleri, kültür merkezlerini, hele Dolmabahçe...

23 Nisan’dan, 19 Mayıs’a, 29 Ekim’den, 10 Kasım’a aradan bunca yıl geçmesine rağmen; sokakları, caddeleri, sahilleri, kültür merkezlerini, hele Dolmabahçe Sarayı, hele de Anıtkabir’i dolduranları görüp buna bir ad vermek, bu görüntüleri açmak gerektiğinde aklıma gelen soruları paylaşmak istedim…

Bunun adı, daveti, provası zorlaması olmayan bir vefa seli olmasın!

Bunun adı doğal ve kendiliğinden oluşan sivil bir şahlanış olmasın!

Bunun adı ülkemizin pek çok yerinde; Başta büyük kulüpler olmak üzere sporcu ve taraftarların sırtlarında Atatürk tişörtleri, ellerinde bayrakları, dillerinde İzmir Marşı ve yüreklerinde Atatürk sevgisiyle sahalarda yarattıkları rüzgâr olmasın!

Bunun adı 10 Kasım saat 9’u 5 geçe; Oltasını yere indiren balıkçının, denizde selam duran motorcunun, kıyıda bebeğini gezdiren annenin, seyir halindeki aracından inerek elini klaksona dayayan sürücünün gözlerine yansıyan minnet, sevgi, saygı, özlem bakışları olmasın!

Bunun adı çoluk çocuk, yaşlı genç, hasta sağlam, erkek kadın yüzbinlerin vefa duygusunun dışa vurumu ve göstergesi olmasın!

Bunun adı “Atatürk” baskılı tişörtü sırtında, kalpaklı “Gazi” resmi baskılı bayrağı elinde yürüyüşe geçenlerin kilometrelerce uzayan saygı zinciri olmasın!

Bunun adı bindiği minibüste, parayı uzatan gencin göğsündeki Atatürk’ü gören şoförün; “Bugün senden para alırsam, Ata’ma ayıp olur” şeklinde sözlerine yansıyan şükran hissi olmasın!

Bunun adı sokaklara akanların, alanları dolduranların, anma etkinliklerine koşanların, attığı her adımda O’nu görenlerin gözlerine yansıyan duygu selleri olmasın!

Gelelim anlamayanlara…

Yukarıda anlatılanları ve anlatılamayanları; son yıllara damgasını vuran ve her fırsatta olup biten tüm yanlışlara; “Ben izin verdim, ben yaptım oldu, ne olmuş yani!” diyen zihniyet anlayamaz…

Bu minnet buluşmalarını; Tarihi kendileriyle başlatanlar, tarihin çöplüğünde her gün yeni malzeme arayanlar, çaresiz kaldıkça polemik malzemesi üretenler, gündemi değiştirmek için akla hayale gelmedik yollara başvuranlar anlayamaz…

Ülkemizin her yerinden hatta yurtdışından 10 Kasım’da Anıtkabir’de, Selanik’teki evinde O’nu anmak için bir araya gelenleri; 12 ayrı ülkede yaşayan 86 Osmanlı hanedan üyesini kapsamlı bir organizasyonla, aylar süren bir hazırlıkla İstanbul’da Çırağan Sarayında da ağırlayarak; “Bundan sonra sizinle daha sık birlikte olacağız” diyenler anlayamaz…

Sokaklara akan her yaştan insanları; Başarısızlıklarına kılıf arayanlar, sıfatın “Cumhur” bölümünden çok “Reis” bölümünü sevenler, “keşke Atatürk yerine Yunan galip gelseydi!” diyenleri 10 Kasım günü ziyaret edenler anlayamaz...

Bu vefa, minnet, saygı, özlem birlikteliklerini görev süreleri bittikten sonra bile devletin lojmanlarından çıkmayanlar anlayamaz.

Kimin anladığını 4 başlıkta özetlersek;

“Bu topraklarda, kendi vatanımda, bir kadın olarak mesleğimi yapıyorsam, ayakta duruyorsam, bunu O’na borçluyum. Hastalarımın doğumuna Atatürk imzalı bonemle giriyor, her 10 Kasım’da çocukları Dolmabahçe’ye götürüyorum” diyen Dr. Banu Çiftçi’ler anlar…

Her 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nda eczanesinin vitrinini Atatürk fotoğraflarıyla süsleyip; “Atatürk ve Cumhuriyet bu ülkenin en güçlü ilacıdır” diyen 20 yıllık eczacı Ezgi Koçak’lar anlar…

“Olağanüstü beceri ve cesarete sahipti, bütün hayatını ülkesine adadı, programlı ve örgütçü, gerçekçi, öncü, fedakâr ve halkçı olduğu için en başarılı lider Mustafa Kemal Atatürk’tür” diyen İngiliz Kraliyet Savunma Akademisi öğrencileri anlar…

Nazi baskılarına dayanamayarak ABD, İngiltere, Fransa yerine Atatürk Türkiye’sini seçen ve ülkemize sığınarak; Hukuktan mimarlığa, güzel sanatlardan Fizik, Kimya, Arkeolojiye kadar pek çok bilim dalında kürsüler kuran, eğitimler veren ve ülkelerine döndüklerinde kendilerini uğurlamaya gelen öğrencilerine; “Toplu halde 10. Yıl Marşını okuyunuz. Atatürk’ün Türkiye’sine o seslerle ve o sözlerle veda etmek isterim” diyen bilim insanları anlar…

Özetlemek gerekirse; Bizi şimdi durmadan kıskanan Batı; o yıllarda kurtuluşumuza, kuruluşumuza bakarak ve şaşarak, kurucumuzun yaptıklarına şapka çıkardı. Bu gerçeği asla unutmayalım bir! Ne doğru dürüst beslenebilen, ne yeterince dinlenebilen, tek derdi ülkesi olan, hayatını saraylarda değil, savaş meydanlarında geçiren ve bu uğurda kendi yaşamını tüketen Büyük Önderi anlayanların giderek çoğaldığını unutmayalım iki!

Selamlama Notu: Dünden bugüne Aydınlanma Devrimi’ne harç katanları, emek verenleri, gönül verenleri, can verenleri, kan verenleri, aydın olmanın, çağdaş olmanın, Atatürkçü olmanın hakkını verenleri, bedel ödeyenleri içtenlikle selamlıyorum…

Kutlama Notu: 19 Mayıs’ın 100. Yıldönümünü ve Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı 19 yaşın coşkusu 1919’un heyecanıyla gönülden kutluyorum…