Nedenlere ve nasıllara bakalım!

Bir yanda turşusuyla ünlü Çubuk! Diğer yanda yumruğu atanın kutsandığı bir iklim! Bir yanda bütün bileşenlerin söz birliği ettiği ortak bir dil! Diğer yanda...

Bir yanda turşusuyla ünlü Çubuk! Diğer yanda yumruğu atanın kutsandığı bir iklim! Bir yanda bütün bileşenlerin söz birliği ettiği ortak bir dil! Diğer yanda atanın yanına kar kaldığı bir yumruk! Bir yanda yumruk öncesi ve sonrası yapılan yorumlar! Her yanda görenlerin tanıklığı ve açık net görüntüler…

Olaya farklı yorumlar var! Müessif protesto diyenler var. İnsanlar hassas oldukları için protesto hakkını kullandı diyenler var. Linç girişimi diyenler var. Gaz sıkışmasıydı diyenler var. 50 kişi vardı diyenler var, 500 kişi vardı diyenler var, bin kişi vardı diyen görgü şahitleri var. Ve de bir zamanlar üst perdeden yapılan açıklamaların hafızalarda yaşayan tazeliği ve arşivlerdeki kaydı var...

Olayı farklı değerlendirenler var! Çirkin saldırı diyenler var. Bu olayı kabul etmek mümkün değildir diye açıklama yapan devlet ricali var. Memnuniyet duymak mümkün değildir diyen yetkili kurum ve kuruluşlar var.

Olaya ilginç bakanlar var! En yüksek tepelerden günler sonra yapılan laf ola beri gele şeklindeki açıklamalar var. Kaburgası kırık vekiller, gözlüğü kırılan danışmanlar, “Yakın, o evi yakın!” diye bağıran kadınlar var. Ortada bu saldırganlığa zemin yaratan, bu barbarlığı meşrulaştıran siyasi bir dil ve üslup var. Saldırganlara; “Değerli arkadaşlar! Mesaj alındı” diye hitap edenler var.

Olayı hafife alanlar var! Yumruk attığı iddiasıyla gözaltına alınan şahıs şeklinde açıklama yapanlar var. “Düşün bakalım sen bu saldırıyı, bu yumrukları hak edecek ne yaptın”? diye soranlar var. Gitmeseydin diye akıl verenler var. Ortada vahşice sallanan yumruğun ve yumruk sahibinin kin ve nefret dolu bakışlarının görüntüleri var.

Olayda suçu saldırıya uğrayanlara atanlar var! Çatılarda sopa dağıtıldığını görenler var. Biz yiğidimizi yedirmeyiz deyip elini öperek tebrik edenler var. Olaydan sonra yumruk sallayan arkadaşları kınıyorum, dişleri hala ağzında duruyor diye üzülenler var! Taş atanlar, aracın camlarını kıranlar var. Özgüveni hep tavan olanların yaptığı enti püften açıklamalar var.

Bugüne ve gerçeklere dönersek! Bir zamanlar ülkenin elitlerinden seçilen “akil insanlar ordusu” ne düşünür, ne der bilinmez ama! Dilin ve hitabetin halkı ayrıştırmada etkisinin çok önemli olduğu bilinmelidir. Gelinen noktada; zillet, illet, işbirlikçi şeklindeki nefret dilinin neden oldukları görülüp, acilen kapsayıcı barış diline dönülmelidir.

Yöneticilerin diline bakarsak! CB; “Ben ekonomi ve iş hukuku okudum” “İnsanoğlu hem cahildir, hem zalimdir” diyor. Ortağı; “Muazzez birlikteliğimizi kıskananlar çatlasın” şeklinde açıklama yapıyor. Kemal Kılıçdaroğlu; “Gün bu güzel ülkemizin sorunlarına çözüm üretecek felsefeyi yeniden keşfetme günüdür. Bu felsefeyi üç sözcükle özetleyebiliriz. Hak, hukuk ve adalet” diye konuşuyor. İBBB Ekrem İmamoğlu; “Allahım beni aileme, doğduğum büyüdüğüm topraklara, milletime ve Büyük Atatürk’e karşı mahcup etme” sözünü verirken, meydandan bir kadın; “Seni Atatürk gönderdi” diye bağırıyor.

Sözün özüne gelirsek! Bu yumruk umuda atılmıştır, bu yumruk demokrasiyi hedef almıştır. “O evi yakın!” sesleri çok tanıdıktır. Hiç kimsenin güvende olmadığının kanıtıdır. Bu girişim esefle geçiştirilecek bir şey değildir, çok gür bir sesle kınanması gerekir. Bu adımları öncelikle 82 milyonun ittifakına talip olanların, demiri soğutmak isteyenlerin atması gerekir.

Ne diyor James F. Clarke; “Siyasetçi gelecek seçimi, devlet adamı gelecek nesilleri düşünür.”