Ekran tıkınmacıları kayda geçsin

Ekranlarda Yemek programlarının yerlisi yabancısı gırla gidiyor. Türkiye’nin açlık , yoksulluk alt sınırı umurları değil , tıkınıp duruyorlar. Bunların...

Ekranlarda Yemek programlarının yerlisi yabancısı gırla gidiyor.

Türkiye’nin açlık , yoksulluk alt sınırı umurları değil , tıkınıp duruyorlar. Bunların kimseden açlardan filan korktukları yok hani yolda dayak yeriz filan diye de dert edinmiyorlar, aç mezarı yok hesabı habire tıkınıyorlar.

İşinin ehli , ne yaptığını, neden yaptığını , ne yedireceğini bilen ahçılarımıza lafımız yok , muhteşemler , işlerini bilen bu insanlar kadınlı erkekli gururumuz , tavsiyeleri yerel malzemelerimize uygun olanlar bilhassa şayanı tercih ve çok başarılılar . Tatlarla ilgili bilgilendirmeleri de öyle .

Medeniyet sosla başlar derdi mekanı cennet olsun Çetin Altan , onu da rahmetle analım, yemek tarifleri öyle basit işler değildir hele ahçılık ekranlarda görünmeye bahane edilemeyecek ciddiyette bir iş , onları ayrı tutalım tıkınanları ayrı .

Bu ekranların tıkınmacıları , yemek programlarını tıkınmak olarak algılayan iflahı zor bir predator gurup.

Ne bulsa tıkınıyorlar .

Malum , Gurme (Fransızca: gourmand), Fransız kökenli bir sıfat olan 'gurman'dan gelir. Gourmet, "lezzeti keşfetmiş, damak tadına sahip kişi" demektir . Ayrıca, "yemesini bilen" anlamına da geliyor bildiğiniz gibi .

Ne var ki bunlar ‘ gourman’ değil tıkınan hayvan.

Bu kadınlı erkekli tıkınanları ekranlara niye çıkartıyorlar , obur teşviki kampanyası mı var?

Ahçıların yaptıklarından , sunum zerafetinden hiç mi ibret almıyorsunuz da her gittiği yerde tıka basa karın doyurmayı yemek programı yapmak zannedenleri ekranlara çıkartıyorsunuz , bu ne iğrençliktir , ne sevimsizliktir.

Kimilerinde de entelektüel numaralar, çevreyle ilgilenmeler uyduruk yüzeysel bilgiler, bilet kesilmeyen bedava yerleri gezip dolgu laf sallamalar , alakasız tanıtımlar bir tanesi istiridyeli tariften keman tamirine geçti , keman tamiratı yapılan dükkan çok ‘keyifliymiş’ buraya istiridye yemeye gelirsek ziyaret etmemizi tavsiye etti , Bordain’den ilham alıyorlar da olmuyor.

Bu ‘keyifli’ kelimesi o kadar çok kullanılıyor ki , bence son yıllara hakim hedonizm çaresizliğinin yansıması , yeni türeyen ‘şeyi şeyine denk trampet çalan umursamaz bir insan türü’ var ya , hani grizu faciasını haber yaparken marka reklamı alan veya adalet yürüyüşünde spor ayakkabılarını göze sokan işte onlarda bulunan öküz ‘keyfi’nden söz ediyorum.

Kamu ile alakaları yok o zaman televizyonlarda ne işiniz var bende bunu anlamıyorum !

Bu ekran tıkınmacılarına yer veren aynı ekranlar sonra millete dengeli beslenme dersi veriyor , bu tıkınanların dengeli beslenmeden anladığı çift yutma sistemi herhalde !

Nereye girse herşeyi yiyen bir tomruk var hele , tencere kapağını da yiyecek gibi duruyor ve yerken ‘ahh ahh…ıhh ıhh…mıhh mıhh ‘ diye ses çıkartıyor , avanta yemek bulmuş her lokmasında zevkten inliyor , hakikaten çok ‘keyif’ alıyor .

Bir diğeri çok bilmiş ‘dünya insanı’ , gittiği her yerde eski komşusu var , her sokakta oturmuş filan hadi alıştık sallamalarına din kardeşiyiz diye ses etmiyoruz da , sevilmek , bilinmek isteyen kim varsa bizim ekranlarda yemek programlarında yer buldu , televizyonları naklen terapi seansına döndürdüler mübarekler.

Ekranlar ve camiler kamusal alan kavramında kendilerine nasıl bir yer arıyorlar acaba , bu oburları gördükçe aklımdan bu soru geçiyor .

Devlet ; kurumlar ve kamusal alan kavramı batıda yaratıcılığa açık çok ciddi güncellemeler, değişimler geçirmekte .

Mesela Kilise çevrelerinde yıllardır örtbas edilen , kol kırılıp yen içinde kalan bir mesele olan çocuk tacizleri ile ilgili çok önemli ciddi filimler , tartışmalar birbiri ardına gelip kamusal alanda farkındalık yaratınca insanlık vicdanı ayağa kalktı ve geçenlerde Papa çok müşkülde kalmış olacak ki papazların cinsel seçimlerine yasak getirmenin mümkün olamıyacağını bildiğinden herhalde , papazların iradelerine hakim olamayanların istifalarını istedi , çünkü kılıfı kalmadı işin , çocukları istismarın inançla bağdaşır yanı mı olur , bu kamunun zaferidir.

Kamu baskılarıyla oluşan değişim , güncellemelerle devlet ve kurumlar detoks yapıp güçleniyorlar batıda .

Bizde ise muhafazakarlık ve kamusal alan meselesi epey sorunlu .

İkisini de bağlamından koparan bir laubalilik var .

Rakımı da içerim , orucumu da tutarım , başımı da örterim oryantal dansımı da yaparım basitliğinde bir uyduruk özgürlükçü liberal muhafazakar demokrasi inşa ederek siyaset hybrid medya horozları yarattı .

Bunların hiç biri bizim gül ibik Denizli horozları değil.

Ekranlarda tıkınanlar da bu ucubeliğin devamı . Müslüman ama tıkınmaya doymuyor , olacak iş mi yahu .

Kamusal alan yani televizyonlar fikirlerin tartışmaya açık olduğu bir arena olmak yerine çalçeneler, yaranmacılar, cahiller, yalancıların ve tıkınanların kendilerini pazarladıkları vitrin haline geldi .

Bütün bunların sonucu kamu , okumuş , okumamış , iktidar, muhalefet bu ekran horozlarını çoktan terk ederken tek bir cümle söylüyor ‘Hepsi aynı bokun soyu’ , evet izleyici terk ediyor ekranları ama bunlar oldukları yerde duruyorlar !

Eğer iktidarın uyarıları , siyasi saptamaları muhalefetin kuşkuları doğru ise en doğru koalisyon dünyanın daha da altüst olma ihtimalinin olduğu şu günlerde iktidar ve muhalefetin ittifakı değil mi ?

Bir konuşun yahu bu ihtimali , her çeşit ittifakı konuştunuz bu hariç , günaha girmezsiniz , bir an tıkınmayı bıraktığınızda .

Biz ekran karşısı ahalisi de sevinelim iktidarın da muhalefetin de umurundayız diye .

Saygıyla Kayda Geçtim , Elimizden Gelen Budur.