Ekranlarda ölümüne çene yarışması ve atları da vururlar

KAYDA GEÇSİN Ekranlarımız ‘ They Shoot Horses, Don’t They ’ (Atları da vururlar ) filmindeki o korkunç , meşum dans yarışmasına döndü, bizimkiler dans...

KAYDA GEÇSİN

Ekranlarımız ‘ They Shoot Horses, Don’t They ’ (Atları da vururlar ) filmindeki o korkunç , meşum dans yarışmasına döndü, bizimkiler dans etmek yerine konuşuyorlar . Gereğinden fazla uzun anlamsız hiç bir şey anlatmayan konuşmalar, nasihatlar ve tavsiyeler , kime mi herhalde biz izleyicilere değil iktidara, muhalefete .

Artık bağırıyorlar da , korkarım bu bağrış çığrış ölümüne , tıpkı filimdeki dans yarışması gibi .

Filmin konusu izlemeyenler için kısaca hatırlatayım :

1930 Ekonomik kriz yıllarında ünlü bir aktris olmanın hayalini kuran Gloria ile yönetmen olma çabaları başarısızlıkla sonuçlanan Robert dans maratonuna katılmaya karar verirler.
Çiftlerin kazanmak için durmaksızın dans etmesi gerektiği bu acımasız yarışmada, Gloria ve Robert ne olursa olsun yarışmanın bütün acımasızlığına rağmen ayakta kalmaya çalışacaklardır.
İzleyicinin Roma arenalarını aratmayan vahşi coşkusu ise başka bir dehşettir.

Filim Sydney Pollack’ın filmografisi içinde en önemli eserlerinden biri , Horace McCoy’ un aynı isimli romanından uyarlanmış . ‘Atları da Vururlar ‘ , kapitalist sistemin acımasızlığını gözler önüne seren sarsıcı bir dram derler hep , bence insan vahşetinin nasıl ticarete çevrilebileceğini gösterir , kapitalizm filan biraz uzatıyor işi ve elbette fena halde Soğuk Savaş repertuarıdır, yoksa zaten bizim Devlet tiyatrosu neden oynasın , sonra galiba Okan Bayülgen’de yer almış başka bir versiyonunda .

Bizlerde şimdi her gece bu filim gibi umutsuz bir çene yarışını izliyoruz ekranlarda , kimileri değerli eğitim görmüş insanlardan son kalanlar , aralarına serpiştirilmiş döküntülerle çene yarıştırmaya inatla devam ediyorlar.

Yapmayın yahu , bizler Roma Arenalarındaki vahşi izleyici değiliz kapışın diye talebimiz yok , sizler kolay yetişmediniz yapmayın üzmeyin bizi bırakın kendi kendilerine bağırıp çağırsınlar , siz olunca gülemiyoruz da, çok üzülüyoruz.

Adalardaki payton atlarının çilesine son veren belediyeler belki ekranlardaki bu birbiriyle ölümüne yarışan insanların çilesine de son verir.

Moraliteyi yükseltmek için yapılan dizilerin hepsinin konuları aslında kamu yayıncılığı açısından bırakın moral yükseltmeyi olanı dümdüz eder nitelikte , Naçizane tavsiyem buyursunlar bir ‘kabus kanal’ ı açıp moralini sıfırlamak isteyenlere parası karşılığı şifreli izletsinler demokrasilerde mazolara hizmet vermek isteyenlere de yer var ama kamu yayıncılığında yok .

Kamu yayıncılığında detone şarkıcıları ‘Ortalık yıkıldı’ diye şişirmek halkı kandırmakta yok , hoş hem karga hem detone sesi dinleyince kimsenin kandığı yok ama bu kakalama sevdası bizle kimse başedemez heyyyt dayılanmasına döndü .
Bunları ve bazı kaybetmeye alışık olmayan köpeksiz köyde dolaşmaya alışık yaratıkları savunan gazeteci geçinen ekran body guard’leri bile var .

Gazetelerde baştan aşağı yalan yanlış filim , piyes eleştirileri o kadar zararlı değil nasılsa kimsenin okuduğu yok , hatta bazı kalemler Allah korusun bir oyuncu için ‘iyi’ derse o oyuncu için çok fena referans oluyor , bu da çok acıklı , iyi bir oyuncu ‘ya bu aşağılık herif benim için iyi ‘ yazarsa diye yürek Selanik bekliyor !

Velhasıl battıkça ‘anlaşılmadım’ diye entelektüel geçinen, cehaletin kol gezdiği bir medya çete dayanışması sürdürülemez halde . Bu yarışın kazananı olamaz bu kazananı olmayan bir yarış .

Ekranlarda aynı anda pek çok ‘şey’ olma özelliği olan maskara şeylerle karşı karşıya izleyici çilesi bir bizim memelekette mi var ?
Bunlar ; hem tarihçi, hem tıp allamesi, hem müzisyen , hem iktisatçı , hem romancı , hem kendi kendini etkileyen oyuncu derken PR , aynı anda koyu Atatürk’çü ama Mandacı Halide över –sever yine bizde ,
kusura bakmayın ama böylesine yuh denir.
Herşeyi aynı anda olma isteği ve hiç bir şey olamama trajedisi yaşayaların yurdu olduk , her yemeğin üstüne başkası yemesin diye tüküren arsız çocuklar gibiler, bok atmadıkları değer kalmadı .

Birde başımıza kendi ‘usta’ lığını anlatan henüz çırak bile olamamış sadece fırsatların yarattığı çocuklar çıktı , artık büyüdüler saçları beyazlaştı işi yüzsüzlüğe vuruyorlar ! Yakışmıyor bu koskoca devlete .
Dağıtılan ganimetlerden payına filim düşmüş olan bile var keşke TMSF eski başkanı Ahmet Ertürk hatıralarını yazsa …

Yanlız ; ekranlardaki bu kakafoni, gürültü boşuna , kimsenin dinlediği yok , etkisizler. Anketlerde bile en çok yalan söyleyen insanlar olduk onun için gelecek merak konusu .

Herşeyden kuşku duyan izleyici var , unutmayın kuşku duyan bizzat kendisi etkileyicidir artık , bunun için sosyal medya ürkütücüdür.

Etki el değiştirmiştir .

Dayatılan kim varsa o kuskusu , pirinci, karyolayı sattırmaz ! Reklamcılar bunun farkında değil olamazlar !

Nefret ve güç elinde tutanlar geri kalanı korkutur elbette ama etkilemez .
Asıl etki zihindedir bir sonuç değildir sürdürülebilir hiç değildir.
Bu yaşadıklarımızı yaşamak varmış kaderde , geçmişin günahları çok .
İtibarına düşkün insanlardan büyük değişim reformlar bekleyemeyiz risk almazlar tamam da yalakalardan da reformist çıkmıyor , bunu gördük .
Çok karışık bir durum biz neredeyiz Allah Aşkına ?
Yoksa ‘O Belde’ hani ‘nefy ü hicre müebbed’ yaşamaya mahkum olduğumuz bu ülkemidir , ve ayrı kaldığımız o masmavi ülke artık nerededir , hani Ahmet Haşim’in şiirde anlattığı …
Adadaki atlar kurtuldu , darısı insanların başına.
Atlar Kayda Geçsin Saygıyla Efendim
necefugurlu@gmail.com

Etiketler
Urla