Atatürk: 'Bu Cumhuriyet'i ve bizim başımızı kesmektir.'- 2

Bir önceki yazımızda, Kubilay’ın şehit edilişini kaleme almıştık. Bu yazımızda, “Menemen Olayı”nı incelemeye devam edeceğiz.

Tarihteki kara sayfaya, “Menemen Olayı” diye geçen bu vahşetin sıradan bir cinayet olmadığı, önceden planlandığı ve bunun için hazırlık yapıldığı ortaya çıktı. Eylemcilerin, önce Manisa’da bir kahvede sık sık bir araya geldikleri, daha sonra Tatlıcı Hüseyin’in Manisa’daki evinde dört gün süren toplantı yaptıkları ve silah aldıkları tespit edildi. 6 Aralık 1930 günü, Manisa’dan ayrılarak Paşaköy’de, Yağcılar ve Bozalan köyünde kaldıkları, bu köylerde propaganda yaptıkları, Paşaköy’de yeni silahlar aldıkları belirlendi.

Asteğmen Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Derviş Mehmet ve beş adamının tümünün, Manisa’da ikamet ettikleri ve Nakşibendi tarikatıyla bağlantıları oldukları ortaya çıktı. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli olan İbrahim Hoca’dır. İbrahim Hoca da, İstanbul Erenköy’de Şevki Paşa köşkünde oturan Nakşibendi Şeyhi Erbilli Esat Hoca’ya bağlıdır. İbrahim Hoca’nın ifadesine göre, tekkeler yasaklanmadan önce, Şeyh Esat’ın yirmi bin civarında müridi bulunmaktaydı.

Trakya’da incelemelerde bulunan Atatürk, bu olayı duyunca, olağanüstü üzüldü ve öfkelendi. Trakya gezisini hemen keserek İstanbul’a döndü. Dolmabahçe’de; Atatürk, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı ve 2’nci Ordu Komutanının katılımı ile bir toplantı yapıldı. Atatürk, özellikle bazı Menemenlilerin bu vahşeti alkışlamalarını affedemiyordu. “Bu Cumhuriyet'i ve bizim başımızı kesmektir.” dedi. İbret için halkın boşaltılarak Menemen ilçesinin yıkılmasını emrettiyse de, öfkesi yatışınca emrinde ısrarcı olmadı. Van Valisi Bekir Sami Bey’in (Baran) ziyaretinde, Atatürk şunları söyledi: “Olayın failleri arasında iki Hasan var. Biri 50 yaşında, diğeri 18 yaşında… Beni olayın kendisinden de daha çok üzen, 50 yaşındaki Hasan ile 18 yaşındaki Hasan’ın aynı şeyi düşünmüş ve yapmış olmalarıdır. Genç bir insandan bunu beklemiyordum.”

Menemen’de gerçekleştirilen vahşetin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğinin en önemli kanıtı da, Atatürk’ün 28 Aralık 1930 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gönderdiği aşağıda yer alan başsağlığı mesajıdır.

“Menemen’de, kısa bir süre önce meydana gelen gericilik girişimi sırasında, Yedek Subay Kubilay Beyin görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet Ordusu’na başsağlığı dilerim. Kubilay Bey’in şehit edilmesinde, gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır… Menemen’de halktan bazılarının hataları, bütün millette acıya sebep olmuştur. İşgalin acısını tatmış bir yörede, genç ve kahraman Yedek Subayın uğradığı saldırıyı, millet bizzat Cumhuriyet’e karşı bir öldürme girişimi olarak kabul etmiştir… Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”

Şehit Mustafa Fehmi Kubilay, 1906 Kozan doğumludur. İlkokul öğretmeni iken askere alınmıştır. Vedide adında bir eşi, Vedat Aktuğ adında 2,5 yaşında bir oğlu vardı. Annesi Zeynep hanım sağdı. 31 Aralık 1930’da, tüm yurtta olay lanetlenir. İstanbul Üniversitesi’nden bir öğrenci yaptığı konuşmasını şöyle bitirir. “Kubilay’ı da, Derviş Mehmetleri de unutmayacağız. Kubilay’ı minnetle, Derviş Mehmetleri lanetle anacağız.”

Nadir Nadi’nin önerisi üzerine Menemen’de, Cumhuriyet Şehitleri için kışlanın arkasındaki Ay-Yıldız Tepe’ye bir anıt dikilir. Anıt, halktan toplanan paralarla yapılmış ve 24 Aralık 1934’te törenle açılmıştır. Anıtta kabartma harflerle şöyle yazılıdır: “İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.” İşte, böylece Kubilay adı, laik Cumhuriyet için bir simge oldu… Saygı ve rahmetle anıyoruz…

Özet Kaynakça:
Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi.
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Ankara, 2006.
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul, 1980.