Muhalefetin ıskaladığı kritik seçim: Yanlış yanlış üstüne 

Özetle, güçlü, donanımlı, güven veren, kurucusu ve tarihiyle gurur duyan, köklerini ve çağdaş sosyal demokrasi değerlerini sentezleyen bir CHP'ye Türkiye’nin fevkalade ihtiyacı var. Bu nitelikte bir CHP, bütün muhalefetin de moralini ve gücünü artıracaktır.

28 Mayıs gecesi cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tur sonucu belli olduktan sonra kaleme aldığım "İlk gün" başlıklı yazımda bilahare muhalefetin, özellikle de muhalefetin lokomotif unsuru CHP'nin yığınağındaki hata ve eksikleri üzerinde durarak özeleştirisine yardımcı olmak, yol göstermek istediğimi not etmiştim.

Şimdi oraya gelebiliriz. Ama önce yinelemek pahasına altını bir kez daha çizeceğim: 1) Yığınakta hata ve eksiklik varsa savaşı kazanamazsınız (Bu askeri tanımlamayı siyasete uyarlayınız). 2) Seçim, iki seçim arasındaki zaman diliminde kazanılır veya kaybedilir.

Yığınaktaki hata ve eksiklikleri doğru okumadan özelleştiri de, yeni bir kurgu da, yapısal reformlar da, zihniyet değişikliği de olanaksız.

ADAY BELİRLEME YÖNTEMİ VE SÜRECİ

Maddeleyerek ilerleyelim... Önce ittifak ve seçim kampanyası...

1)Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayının masada belirlenmesi ve üstelik bunun seçime çok az kala ittifakın sendelemesi ve krize yol açması pahasına yapılması eksi yazmıştır. Aday kim olursa olsun, Kılıçdaroğlu da olsa seçmene yönelik sahici ve doğru örneklemle birkaç farklı anketle belirlenmeliydi. En risksiz ve parlamento çoğunluğuna katkıda bulunacak aday adayı aday gösterilebilirdi. Bunu seçimden aylar önce önerdim, Gerçek Gündem'de kaleme aldım. Gerekçesi ise "halkla inatlaşılmaması".
Kılıçdaroğlu’nun seçmene sorulmaksızın masada adaylaşma yönelimi de, Akşener’in buna medya üzerinden "kazanacak aday" itirazı da yanlıştı. Akşener, itirazını Kılıçdaroğlu birinci tekil şahıs cümlelerini ilk kurduğunda, ilk mutfak videosunu yayınladığında, gönüllülerini kurduğunda daha baştan ve kapalı kapılar ardında yapmalıydı. Kısacası, Millet İttifakı'nın iki büyük partisinin aday belirlemedeki süreç yönetimi yanlıştı.

MİLLETVEKİLİ SEÇİMİNDE LİSTELERDE PARMAK ISIRTAN İSİMLER YOKTU

2)Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalma olasılığı varken özellikle CHP'nin milletvekili listelerini en iyilerle, en doğru ve en çok oy getirebilecek adaylarla doldurması beklenirdi. Milletvekili seçimi ile cumhurbaşkanı seçiminin etkileşimi söz konusuydu. Ancak bunun gözönünde tutulmadığı görüldü. CHP listelerinde parmak ısırtacak isimler görülmediği gibi katkısı sınırlı isimlerde yeterince değişikliğe gidilmediği de görüldü. Öteyandan örneğin bir ittifak ismi olan S. Ergin'in en olmayacak seçim bölgesinden aday gösterilmesini de seçmen "inatlaşma" ve "dayatma" olarak algıladı. Ergin istişare ile pekala başka bir seçim çevresinden aday gösterilebilirdi.
Nitekim, Millet İttifakı'nın parlamento çoğunluğunu kaybetmesi cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda rakibe psikolojik üstünlük verdi, seçmenin bir kısmı muhtemelen ayrıca "istikrar" için sandığa gitti.

ÇOK BAŞLILIK VE HAK EDİLMEMİŞ GÖREVLER SEÇMENİ NEGATİF ETKİLEDİ

3)Kılıçdaroğlu’nun çok sayıda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı göstermesi, dört küçük partinin genel başkanının da o statüde seçmen karşısına çıkarılması ters tepti. Bu yanlıştı. Keza iki belediye başkanının da bu çerçevede değerlendirilmesi de yanlış oldu. İki başkan o statüde olmadan da kendi illeri ve komşu illerde kampanyada çalışabilirdi. İki başkanının vitrinde olması bir nevi "kefalet" olarak algılandı ve bu da seçmen nezdinde Kılıçdaroğlu’nun "kefaletle gereksinim duyan aday" olarak algılanması beraberinde getirdi. Oysa sadece İYİ Parti lideri
Akşener'in Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı olarak açıklanması yeterdi.

HDP İLE ZIMNİ İTTİFAK NE GETİRDİ NE GÖTÜRDÜ? DAHA FARKLI IZAH EDİLEBİLİRDİ

4)İktidarın HDP'nin aday çıkarmayarak Kılıçdaroğlu’na destek açıklamasını, keza Kandil'den gelen destek açıklamasını "terörle işbirliği" şeklinde lanse etmesine karşı Millet İttifakı gereken netlikte ve doyurucu açıklamalar getiremedi. Söz konusu açıklamalar Millet İttifakı’na olduğu kadar Cumhur İttifakı'na yaradı. Millet İttifakı'na her iki seçimde gelebilecek ortadaki oylar kısmen rakip ittifaka gitti, kısmen evde kaldı, kısmen de protesto olarak geçersiz oldu. Bu noktada 1991'de SHP-HEP örtülü ittifakını hatırlatmak isterim. Bu nedenle partinin oyu 20,8'den SHP-CHP birleşmesine karşın 1995 genel seçimlerinde 10,8'e düştü. "Yürütme" yetkisine sahip cumhurbaşkanı seçiminde, seçmen onca sorununa karşın "güvenlik", "beka" vb. kaygılarla HDP'ye mutlak mesafe koyan Erdoğan'dan yeterince kopamadı. HDP'nin ilk turda ayrı bir aday çıkarması Erdoğan'ın yenilgiye uğratılması için daha elverişli bir iklim oluştururdu. Öteyandan HDP'nin (Yeşil Sol) oyunun düşmesi de adayının olmaması ve motivasyon kaybı nedeniyle olabilir.

Bir de şu açıdan bakılmalı meseleye: HDP'nin siyasi arenadaki varlığı, sistemin içinde olması Millet İttifakı’nın tamamı tarafından demokrasinin bir gereği olduğu kadar ayrılıkçı terörle topyekun mücadelede yararlı bir unsur olarak da anlatılabilirdi. İYİ Parti'nin de bu konuda devrede olması milliyetçi hassasiyeti olan seçmen nezdinde olumlu bir rol oynayabilirdi.

SİYASET BİRAZ DA KARŞI CEPHEYİ DARALTMA, KENDİ CEPHENİ GENİŞLETME SANATIDIR

5)CHP ile Muharrem İnce arasında 2018 seçimlerinde güvensiz bir ilişki vardı. Bu tablo olağanüstü kurultaya ve sonuçta kopmaya, ayrı partileşmeye kadar gitti. Aradan geçen beş yıla karşın bu sorun çözüleceğine bilakis seçim sürecinde daha da derinleşti ve Millet İttifakı’nın ayağına dolandı. Siyaset biraz da karşı cepheyi daraltma, kendi cepheni genişletme sanatıdır. Maalesef Millet İttifakı bu süreci de iyi yönetemedi. Muhafazakar partilerin, SHP-CHP'den iki kez Erdal İnönü ve Deniz Baykal tarafından partiden atılan ve CHP'ye karşı üç kez parti kuran Sarıgül'ün katkısını aldığınız gibi İnce'nin de almalıydınız. DSP'nin logosunu, tüzel kişiliğini de rakibe kaptırmamalıydınız. Bunu becermek de siyasete dahildir. Tabii mutlak kazanmak istiyorsanız... İhtiyat kuvvetlerinin önemini biliyorsanız...

GEÇMİŞ BİR DENEYİM ŞURADA DURURKEN...

6)Siyasi tarihten bir laboratuvar olarak yararlanmak çok önemlidir. Abdüllatif Şener, başbakan yardımcısı iken 2007 seçimleri öncesinde AK Parti'den ayrıldı ve Türkiye Partisi'ni kurdu. Sıfır çekti, partiyi kapattı ve CHP'ye katıldı bilahare. 2007 seçimlerinde AK Parti oy patlaması yaptı! DEVA ve GELECEK çıkışları Babacan ve Davutoglu'nun, bana Şener'in o çıkışını hatırlattı. Bu iki AK Parti'den kopanların kurduğu parti toplamda muhtemelen yüzde 2-2,5'luk oy katkısı ile 25 milletvekili aldılar! Fakat tam tersine erozyona uğrayan AK Parti'nin erozyonunu yavaşlattılar. Onların sayesinde AK Parti gevşeyen ve adres arayan seçmenini konsolide etti.

Şunu da belirtmezsem olmaz: Koalisyonları iyice incelemiş birisi olarak söylüyorum; ideal koalisyon (ittifak da bir tür "seçim öncesi koalisyon" demektir) iki partili koalisyondur. Bazen bir bağlantı gerekir ve üçlü de olabilir. Türkiye daha önce en fazla dört partili bir koalisyon yaşamıştı. Altılı bir ittifak ve üzerine cumhurbaşkanı seçimi için zımni bir ittifak fazla geldi, seçmene karışık geldi.

MUHALEFET SEÇMENİ SANDIĞA TAŞIYAMADI, PROTESTO OYLARINI LEHİNE ÇEVİREMEDİ

7)"Kritik seçim" olarak tarif edilen seçime karşın katılım ilk turda yüzde 88'lerde, ikinci turda ise yüzde 85'lerde kaldı! Muhalefet seçmeni sandığa taşıyamadı. Kritik bir seçimde güçlü bir değişim arzusu da varken seçmen sandığa beklenen ilgiyi göstermiyorsa o zaman muhalefetle seçmen arasında az da olsa bir "itişme" var demektir. Seçmen, bir ölçüde muhalefete tepkili demektir. Türkiye’nin kritik başka seçimlerinde yüzde 90'ı aşan örnekler var. 1950 seçimlerine seçmen yüzde 93 küsur, keza 1987 seçimlerine yine yüzde 93 küsur katılmıştır.

MUHALEFET BU SEÇİMDE TENCERENİN DEĞİL DEĞERLERİN VE GÜVENLİK-BEKA MESELESİNİN ÖNE ÇIKTIĞINI OKUYAMADI

8)Millet İttifakı, klasik "tencere götürür" yaklaşımına aldandı. Determinizme kapıldı. Oysa bu seçim "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi" rejiminde yapılıyordu ve cumhurbaşkanının olağanüstü yetkilerle donatıldığı bu sistemde seçimde başka etkenlerin ön plana çıkması sürpriz olmadı. Seçmen davranışlarını etkileyen pek çok başlık var kuşkusuz ancak Cumhur İttifakı, Erdoğan bunlardan avantajına olanı ustaca öne çıkardı ve rakibinin çok gerisinden gelip önüne geçti. Neydi bunlar kabaca? "Değerler" ve "eserler" ile güvenlik ve beka vurgusuna paralel "savunma ve güvenlik araç-gereçleri". Sosyal psikolojik etkenler de seçimde ciddi bir rol oynadı. Tamam her inanç, yol, köken onurludur; ancak Türkiye toplumunun içinde görece nicel olarak küçük olan bir mezhebe güçlü bir vurgunun sırası mıydı? Karadeniz, Orta Anadolu, İç Ege, İç Akdeniz, Doğu Marmara'nın seçim haritası ne demek istediğimi anlatmaktadır. Oysa öne çıkarılması gereken İhvan'ın ötesindeki Anadolu Müslümanlığı (Sünni ve Alevi motifleriyle) idi. Bu bağlamda "Alevi videosu" da "başörtüsü çıkışı" da yersizdi. Kılıçdaroğlu bu çıkışları muhtemelen karşı tarafa koz vermemek adına yaptı ancak başörtüsü sorunu ortadan kalkmıştı, Alevi videosu çekmek yerine seçimden çok önce parti deseni ile ülke deseni arasındaki makası üye, örgüt yönetimi ve aday listesi nezdinde kapatmak daha doğru olurdu (Bu konuyu CHP'nin yapısal reformuna ilişkin yazıda etraflı ele alacağım).

Öte yandan Millet İttifakı’nın, ülkemizdeki kontrolsüz ve aşırı göçü-adı konmamış mülteci akınını dikkate alamadığı görülüyor. Bu sadece Suriyeliler meselesi değildir. Bu konuya cumhurbaşkanı seçimi ikinci turunda Zafer Partisi ile işbirliği çerçevesinde yer verilse de çok geç kalındı.

LGBTİ kesimin de kuşkusuz hakları var ve savunacaksınız ancak bunu yaparken geleneksel aile yapısıyla, toplumsal yapıyla sanki makas açıyor gibi bir algı oluşturmayacaksınız, karşı tarafa koz vermeyeceksiniz.
Türkiye’de ABD karşıtlığı ayrılıkçı silahlı terörist örgüte desteği, tarihteki keşke olmasaydı dediğimiz tehcir ve sonuçlarını 'soykırım' olarak nitelemesi ve pekçok nedenle tavan yapmışken Kılıçdaroğlu’nun adaylık yüklemiyle dış gezilerine ABD'den başlaması, İngiltere'de ve Almanya'da devam etmesi(siyasi içerikli olmasa da) ne kadar doğru olmuştur (İmamoğlu'nun karar duruşması günü Almanya'ya gidilmesi ve geri dönülmesi, bu süreçte Akşener’in ön alması ayrı bir garabet)?

İKTİDAR PROGRAMI KRİSTALİZE EDİLEREK ANLATILAMADI, YANKI ODASI AŞILAMADI

9)Millet İttifakı’nın seçim kampanyası kendi seçmeninin ötesine geçecek bir boyutta gelişmedi. Kendi kemik seçmen kitlesine yönelik mitingler yerine ortadaki, kararsız kesimlere yönelik özel çalışmalar, ziyaret ve görüşmeler daha yararlı olurdu. Bununla birlikte çok miting yerine yedi bölgede yedi miting yapılabilirdi. Böylelikle bir yankı odası vaziyeti oluştu.

Millet İttifakı Mutabakat Metni kuşkusuz bir yürütme-iktidar programı olarak kıymetli. Ancak kampanya boyunca sürekli buna atıf yapılaması, "çok çalıştık 2400 madde oluşturduk" denilmesi yerine bir elin parmaklarıyla konuşup temel sorunlara net çözüm önerileri ortaya konulmalıydı. Vaatler kısa, özlü, net işlenmeliydi. Erdoğan'ın konsolidasyonuna yarayan Erdoğan karşıtlığı yerine kristalize edilmiş bir acil program paketi tercih edilmeliydi. Acil, yakıcı sorunlar bellidir: Hayat pahalılığı- geçim zorluğu-enflasyon-yoksullaşma, yani ekonominin geniş halk kitlelerini esenliğe çıkaracak şekilde rayına sokulması; barınma sorununun deprem bölgesi öncelikli olmak üzere büyük metropollerde konut ve öğrenci yurdu açığını kapatacak şekilde çözümü; eğitimli genç işsizliğe çözüm bulunması ve eğitimdeki dokunuşlarla diplomalı işsiz birikmemesine, eğitim-üretim dengesinin kurulması; aşırı ve kontrolsüz göç, 'misafir'lerin başta Suriye ve Afganistan'dan gelenler olmak üzere nasıl geri gönderileceğine ilişkin net politikalar ortaya konulması (Ki, bu konuda yeterli performans gösterilmediği için reaksiyoner refleksle Zafer Partisi ve MHP, yani "milliyetçi" pozisyona yöneldi AK Parti'den kaçan oylar). Özellikle CHP'nin altı okundan birisi olan "Milliyetçilik"'in ikinci tur öncesinde seçime birkaç gün kala hatırlanması işe yaramadı, samimi bulunmadı.

SONUÇ OLARAK...

Sonuçta, muhalefet önüne altın tepside gelen tarihi fırsatı kaçırdı, futbol diliyle söylemek gerekirse gollük bir ortayı fena ıskaladı, gole çeviremedi. Şimdi kimse çıkıp bu sonucu mazur göstermeye kalkmasın. "Şerefli mağlubiyet"e mazeretler, methiyeler üretmesin. Yüzde 48 oyu da kimse kendisine mal etmesin. Bu oy oranı Erdoğan'a "yeter" diyenleri ifade ediyor. Aksi takdirde CHP'nin dört partinin de listesinden seçime girdiği koşullarda bir parça da olsa kıpırdaması gerekmez miydi?Türkiye, bir değişimi hak etmişti; seçmen önemli ölçüde değişimi arzuluyordu. Millet İttifakı gümbür gümbür gelmeliydi, cumhurbaşkanı seçiminde en az beş puan fark atıp aynı zamanda parlamento çoğunluğunu alabilmeliydi. Muhalefetin üzerine düşen bu değişimin ebeliğini yapmaktı. Muhalefetin kurmayları maalesef bu konuda rasyonel davranamadı, değişimin ebeliğini yapamadı.

Şimdi özeleştiri zamanı. Özellikle CHP ve İYİ Parti'nin geriye dönüp esaslı bir özelleştiri yapması, sonuçlar çıkarması sonra da yerel seçimlere hazırlanması beklenir. Yerel seçimlerde elde edilen kazanımların korunması ve üzerine Balıkesir, Bursa gibi büyükşehirlerde 2019'daki hatalardan arınarak yeni kazanımlar elde edilmesi toplumsal moral için, muhalefetin iktidarı kontrol edebilmesi için şart. Türkiye şimdi adamakıllı sorumlu, ciddi, pırıltılı bir muhalefete mecbur. Özellikle CHP'nin vasat görüntüden süratle çıkması, yapısal reformunu gerçekleştirmesi ve amorf bir profilden vazgeçip kendisi olmayı başarması şart.

(CHP'nin içe döndüğü ve kendisine bakmaya başladığı bu süreçte o yapısal sorunlara ayrıca eğilip yol göstermeye çalışacağım. O da başka yazılara... Ancak şunu da not edeyim; arşiv bu konuya ilişkin yazılarım ve konuk olduğum televizyon programlarıyla dolu. Meraklısı google hazretlerine başvurabilir.)

Son notum da şu: Bilhassa CHP bu süreçten birbirini 'dövmeden', ancak başarısızlığının nedenlerinin de üzerinden atlamadan çıkabilmelidir. Olağanüstü de, olağan da bir kurultay toplandığında o kurultay bir 'şov' kurultayı olmamalıdır. Gerekirse tribünsüz ve bir hafta kadar sürecek, meseleleri enine boyuna masaya yatıracak bir kurultay olmalıdır o kurultay. Hatta o kurultaydan önce CHP'nin yeni MYK'sının ve PM-YDK üyelerinin, yaşayan önceki genel başkanlarının ve genel başkan yardımcılarının katıldığı en az üç gün sürecek bir arama konferansı yerinde olacak, kurultaya ışık tutacaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu süreçte yanlışlarla cesurca yüzleşip en az siyasi tarihimize altın harflerle geçen Adalet Yürüyüşü kadar iz bırakmasını bekliyorum. Bu süreci yürütürken danışmanlarını da gözden geçirmesini öneriyorum. Bir danışman dokuz yıl sizinle çalışıp sonra nasıl oluyor da Erdoğan'ın Alevi açılımının başına geçebiliyor? Neyse, bir örnekle bırakayım. CHP'nin üst yönetimindeki isimler de üst düzey danışmanlar da koltuktan güç alan değil, bulunduğu koltuğa güç veren kimseler olmalıdır.

Özetle, güçlü, donanımlı, güven veren, kurucusu ve tarihiyle gurur duyan, köklerini ve çağdaş sosyal demokrasi değerlerini sentezleyen bir CHP'ye Türkiye’nin fevkalade ihtiyacı var. Bu nitelikte bir CHP, bütün muhalefetin de moralini ve gücünü artıracaktır.

Etiketler
CHP Türkiye Muhalefet Seçim