“Çıkmaz bu yol, çıkmaz bu yol bir yere…”

Erdoğan çıkmaz kestirme yolları bırakarak normal bir iklimde seçime götürüp ülkeyi, kazanamaz mı? Bunu muhalefetin performansı belirleyecek.

Timur Selçuk’un ünlü şarkılarından “Nereye Payidar, Nereye”nin güftesinin nakarat dizelerinden aldım yazının başlığını; “Çıkmaz bu yol, çıkmaz bu yol bir yere…”.

O şarkının nakaratını Timur Selçuk’un bağlamından başka bir yere oturtacağım yazıda. Şu notu da ekleyeyim; yazıyı 4 Ocak’ta kaleme alıyorum, istisna dışında gece yarısından sonra yayına girdiği için takvimler 5 Ocak’ı gösterecek ve ilerleyen saatlerinde günün Altılı Masa toplanacak (Sadık okur hatırlayacaktır; Altılı Masa liderlerine toplantı öncesinde bir kitap okumalarını salık vermiştim ki önceki gün de aralarında Gerçek Gündem yazarı Nezih Onur Kuru’nun da siyaset bilimcilerden Altılı Masa’ya bir deklarasyon geldi. Bendenizin kitap önerisi ve daha önce yaptığım birçok öneriyi de içeren-örtüşen deklarasyonu da okumuş olarak toplanır umarım liderler).

SÖZÜM İKTİDARA

Altılı Masa’ya bu kadar not yeter… Başlık, Altılı Masa ile ilgili değil; iktidar ile, Cumhur İttifakı ile ilgili… Konuyu açmak için 1950’lere, Demokrat Parti (DP) tek parti iktidarının erki elinde tutmak için gerilemeye başlayıp iktidarı ilk seçimde kaybedeceğini iliklerine kadar hissedince gemi azıya aldığı 1957’ye gitmek gerekecek. Gidelim bakalım neler olmuş?..

1958’deki genel seçimleri DP erkene almaya karar verir. Bu arada erozyona uğradığı için iyice de sertleşmektedir. Bayar ve Menderes’e kendi mahfillerinden (Anayasa profesörü Prof. Ali Fuat Başgil de yumuşama öneren isimler arasındadır) gelen yumuşama, itidal hatta kabinede değişiklik yaparak mutedil isimlerle takviye önerilerine de aldırış edilmez. Belki Menderes kulak verecektir ama bilhassa Bayar bilakis “Ne münasebet efendim, bilakis tenkil, tenkil!” diyerek yumuşama önerilerine yüz vermez. Gerginlik DP içinde de tırmanır ve partiden kopuşlar başlar. Tıpkı şimdilerde AK Parti’den kopuşlar gibi kopuşlar gelir peş peşe… Bu süreçte ayrılanlar Hürriyet Partisi’ni kurarlar. HP, DP’nin karşısına geçer. Daha önemli bir gelişme olur; Menderes’le birlikte Dörtlü Takrir’i vererek CHP’den ayrılan ve DP’yi kuran Prof. Köprülü de DP’den ayrılır ve bağımsız olarak seçimlerde aday olmak üzere pozisyon alır.

İşte bu atmosferde DP erken seçim kararı alır ve 1957 sonbaharında sandık kurulmasına karar verilir. CHP, F. L. Karaosmanoğlu’nun başında olduğu HP ve Osman Bölükbaşı’nın başında olduğu Cumhuriyetçi Millet Partisi bir “Güçbirliği” oluşturma kararı alırlar ve bir deklarasyonla kamuoyuna duyururlar. DP iktidarının buna yanıtı seçim yasasında değişiklik yaparak güçbirliğini engellemek şeklinde olur. HP ve CMP de CHP listelerinden seçime girme hususunda tereddüt edince üç muhalif parti seçime ayrı katılır ve böylece CHP az bir farkla seçimi kaybeder. DCP de iktidarını korur. HP ve CMP’nin seçmeninin elinin CHP için sandığa gitmeyeceği tereddüdü DP iktidarının ömrünü uzatır. Kısacası muhalefetin küçük partileri iktidarı DP’ye adeta hediye eder (Bu süreci yakın zamandaki bir yazıda etraflı anlattığım için ayrıntıya girmiyorum. HP daha sonra CHP’ye iltihak etmiştir ama iş işten geçmiştir. İşte tam da bu noktada 6’lı Masa’daki partilerin ortak cumhurbaşkanı adaylığı dışında milletvekili seçimlerinde de nasıl bir işbirliği yapacağı büyük önem taşıyor. Parlamento çoğunluğunu da almak cumhurbaşkanlığı gibi, çok önemli. İki parti dışındaki küçük partilerin geçmişte HP ve CMP’nin kompleksini üzerinden atması, bu dersi çıkarması gerekiyor. Ayrıca bir de Altılı Masa’da olmayan Sol Parti ve TKP’nin oluşturduğu Sosyalist Güçbirliği, DSP, Memleket, Zafer, Yeniden Refah, BTP, Adalet gibi küçük ama yer yer etkili unsurlar da var. Altılı Masa bu unsurları masaya almasa da bir şekilde etrafına almak için de çalışma yürütmeli. Yüzde 0,25’in bile önemli olduğu bir seçimde bazı sıkıntılar, kırgınlıklar, açmazlar vb. ertelenebilmelidir. Bu da yurtseverliğin gereğidir. Madem bu seçim kritik bir seçim, sorumluluk da üst düzeyde olmalıdır. Tabii aynı şekilde Altılı Masa kadar masa dışındaki muhalefet de üst düzeyde sorumluluk almalıdır. Üzerine düşen rolü üst perdeden değil, makul bir tutumla oynamalıdır)!

DP GEMİ AZIYA ALINCA OLANLAR OLDU

Sonrası demokrasi tarihimiz açısından çok acıdır. DP gemi daha da azıya alır. Vatan cephesiydi, CHP’yi meclisteki tahkikat komisyonu kararıyla kapatma girişimi ve buna karşı sivil toplumda, üniversitelerde, silahlı kuvvetlerde başlayan kaynama ve sonuçta yakın siyasi tarihin akışını değiştiren sivil destekli 27 Mayıs askeri hükümet darbesi…

61’de seçime gidebilecek bir atmosfer olsa, 57’nin ivmesiyle CHP muhtemelen iktidara gelecekti. Fakat meclisteki tahkikat komisyonu marifetiyle kapatılacak bir CHP kalmayacaktı ki!...

Bakın o sürecin devamında ne acı olaylar gelişti… Askerler DP’yi kapattı. Menderes idam edildi. “Tenkil” diye bastıran Bayar, yaşından dolayı idamdan kurtuldu. Prof. Başgil’in sözünü dinleseydi başta Bayar olmak üzere DP ileri gelenleri, yumuşama olur, muhtemelen seçimleri muhalefet kazanır, 27 Mayıs olmaz, belki DP ertesi seçimlerde yeniden iktidara gelirdi. Demokrasi mesafe alırdı iyi kötü. Yakın siyasi tarihin akışı bambaşka olabilirdi.

CUMHUR İTTİFAKI'NIN ÇIKMAZ YOLU

Bugüne gelelim… AK Parti ve küçük ortağı MHP’ye kim bazı kestirme akılları veriyorsa memlekete, millete karşı büyük hata ediyor. Eğer, nasılsa bugün iktidara el koyacak silahlı kuvvetler yok diye düşünüyorlarsa da büyük hata ediyorlar. Evet, bugün bir askeri vesayet yok. Darbe yapacak ordu da yok. Ancak seçim yasasının ittifak noktasında değişikliğe gitmek; yargıya tazyikle istediğin kararları aldırarak iktidarını sürdürmek, müstakbel bir rakibini seçimden önce olmadık yargı kararlarıyla tasfiye girişimi, muhalif yerel yönetimlere abuk sabuk ‘terör’ soruşturmaları çıkar yol değil. İzlediği yol iktidarı bir yere çıkarmaz. Cumhur İttifakı içinde, AK Parti ve küçük ortağı MHP’de Erdoğan’ın izlediği yolun memleketin ve milletin aleyhine olduğunu, serbest seçimleri baltalamanın memleketin ve milletin aleyhine iklime yol açarak bir ulusal güvenlik sorunu oluşturacağını anlayacak bir sağduyu gelişeceğini düşünmek istiyorum. Cemil Çiçek’ler, Oktay Vural’lar ortaya çıkıp memleket için bir şey yapmalı… Onların sahneye çıkacağı, gemi iyice azıya alan iktidarı uyaracağı günler bugünlerdir.

Başkentin orta yerinde önceki Ülkü Ocakları Genel Başkanı bir öğretim üyesi suikasta kurban gidiyor. Tetikçi cinayetten 35 yıla mahkum, dosyası çirkin başka fillerden de oldukça kabarık. Kaçak ve aranan birisi… 5 yıldır aranıyor... İçişleri Bakanı ise kanun kaçaklarını yakalamak, “ben geliyorum” diyen cinayetleri önlemek yerine öne sürüldüğü Ekrem İmamoğlu ile uğraşma peşinde!

İktidar Cenahında Demokrasi ve Huzur İçin Sağduyu Tükendi mi?

Cemil Bey, Oktay Bey; sahi sizler ne diyorsunuz bu işlere?.. Çıkar mı iktidarın izlediği yol bir yere?

Oysa iki yıldır yazıyorum, söylüyorum… AK Parti bir dönem muhalefette kalırsa tadından yenmez. Muhalefete düşmekten korkmamak lazım. Memleket, millet 20 yıl sonra farklı bir iktidar görür, dener. AK Parti kaybetse de kendisini rektifiye etme şansı bulur ve muhalefette de kalarak var olmayı başarıp yeniden iktidara gelme fırsatı elde eder. Türkiye, böylece Dünya’ya güçle bir şekilde “seçimle gelinip seçimle gidilen bir ülke” fotoğrafı vermiş olur. Memlekete huzur gelir. R. Tayyip Erdoğan da tıpkı İnönü gibi kaybettiğinde (14 Mayıs 1950) verdiği tepkiyi verse fena mı olur? Hem belki böylece Erdoğan, MHP prangasından da kurtulmuş olur. Anlaşır yeni iktidarla ve parlamenter sisteme geçer yeniden; yüzde 34 ile tek başına iktidara geldiğini hatırlar…

Ha, şu da var: Erdoğan çıkmaz kestirme yolları bırakarak normal bir iklimde seçime götürüp ülkeyi, kazanamaz mı? Bunu muhalefetin performansı belirleyecek… Kazanırsa da o zaman kimsenin bir diyeceği olmaz. O zaman muhalefet oturur nerede hata yaptığını arar, iktidar da işine bakar.

Etiketler
Muhalefet Seçim