Altılı Masa’nın ışıkları sabaha kadar ne zaman yanacak?

Seçmen sandıkta neşteri vuracak ve memleket için artık iyice bir ulusal güvenlik sorunu haline gelen iktidara haddini bildirecektir. Fakat Altılı Masa, seçmenin gerisinde kalmamalı, artık önüne geçmelidir.

Artık iyice seçim sath-ı mailine girdik. AK Parti, küçük ortağının desteğiyle bütün kozlarını birer birer ortaya koymaya başladı. Devletin maliyesinden tutun da yargı üzerindeki tasalluta kadar, rakip partilerin elindeki yerel yönetimlere baskıdan tutun da elindeki iletişim araçlarıyla başvurduğu dezenformatif yayınlara kadar her şey devrede… Öyle ki, iktidar işi şirazesinden çıkarmış durumda; rakibinin adaylık sürecini baltalayacak şekilde Ekrem İmamoğlu’na abartılı ve mesnetsiz bir ceza verilmesi, yasaklı hale gelmesi için elinden geleni kaba saba ardına koymuyor; dahası İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ‘terör’ soruşturması açmaya hazırlanıyor!

İktidar, gelinen noktada mayıs için verdiği sinyalleri nisan sonuna çekmiş gibi de oynak bir tutum sergiliyor. Tabii nisan sonu veya mayıs veyahut haziran başında yapılacak bir seçim “erken seçim” anlamına gelmeyecektir. Zaten bu yüzden Altılı Masada öyle gözüküyor ki meclise bu tarihler için gelecek bir seçim önerisine sıcak bakmayacak. Davutoğlu, bunu bir televizyon programında deşifre etti geçen gün. Buna karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meclisi fesih kozu var.

VİTES YÜKSELTME ZAMANI

Peki Altılı Masa ne yapıyor? 5 Ocak’ta bir toplantı daha var ve henüz bir yandan komisyonlar çalışırken ve ortak program hazırlanırken bir yandan da kendi arasındaki görüş ayrılıklarını gidermekle meşgul. “Ortak cumhurbaşkanı adayı mı, çoklu aday mı?”, “Aday hangi yöntemle belirlenmeli?”, “Aday masanın içinden mi olmalı, dışından da olabilir mi?” vb. medyada yer alan tartışmalar Altılı Masa’ya ümit bağlayan seçmeni yoruyor, geriyor ve endişeye sevk ediyor. Bütün bunlar aynı zamanda erozyona uğramakta olan iktidar partilerinin moral bulmasına, toparlanma eğilimine girmesine neden oluyor.

Altılı Masa artık bir silkinip kendine gelmelidir! Memleketin, milletin ümidi olmak büyük sorumluluk gerektiriyor. Altılı Masa artık bir şey yapmalıdır! Altılı Masa, hiç vakit kaybetmeden bir karargah oluşturmalı ve burada gece gündüz çalışarak ne hazırlayacaksa bir an önce hazırlamalıdır. Altılı Masa karargahının ışıkları artık sabahlara kadar yanmalıdır. O ışıklar şimdi yanmayacaksa sabaha kadar, daha ne zaman yanacak? Altılı Masa’nın göstereceği cumhurbaşkanı adayının “ortak seçim programı” bir an önce netleştirilmeli ve siyasi iletişim diline çevrilerek dolaşıma sokulmalı, seçmenle her platformda paylaşılmalıdır. Bu program ev ev, dükkan dükkan, okul okul, stadyum stadyum, salon salon, vapur vapur, metro metro, otobüs otobüs, fabrika fabrika, köy köy seçmenle paylaşılmalıdır. Altılı Masa, artık gecikmeden seçmeni heyecanlandıracak seçim bildirgesini seçmenin önüne koymalıdır. Seçim bildirgesinde memleketin, milletin temel yakıcı meselelerinin çözümü net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Kafa karışıklığına meydan vermeyecek, kısa, özlü ve gerçekçi bir seçim programının hemen ardından da artık hangi yöntemle belirlenecekse ortak ve tek cumhurbaşkanı adayı da belirlenmelidir. Ki, açıklanan ortak seçim programının bir sahibi olsun. Altılı Masa’nın yeniden inisiyatifi almasının ve öne geçmesinin yegane unsuru bunların hiç zaman kaybetmeksizin yapılmasıdır. Altılı Masa liderlerinin arada bir görüşmesinin zamanı doldu; 5 Ocak’ta umarım ortak bir karargah için de karar çıkar. Tabii ortak programın açıklanacağı tarih de kamuoyuna açıklanır. Net bir şekilde ortak aday gösterileceği de…

Altılı Masa, artık AK Parti iktidarının bir “ulusal güvenlik sorunu” haline geldiğini fark etmeli ve buna göre tutum almalıdır. Bu ulusal güvenlik sorununu çözecek olan seçmendir. Seçmen, sandıkta bu sorunu çözecek ama bir liderlik gerekiyor. Bir büyük yürüyüş gerekiyor. Altılı Masa bu büyük yürüyüşün önüne seçmenle inatlaşmadan düşecek sıçramayı yapmak için son kavşaktadır.

İktidar için “ulusal güvenlik sorunu” dedim… Açayım…

MESELEYİ İKİ MADDEDE AÇAYIM

1)AK Parti iktidarı Türkiye’nin iyi kötü kurduğu demokrasiyi baltalıyor. Türkiye’nin “seçimle gelinip seçimle gidilen” bir ülke intibaını sarsıyor. 2015 tekrar genel seçimleri, 2019 yerel seçimlerindeki İstanbul Büyükşehir tekrar seçimi ve şimdi de Erdoğan’ın “korkulu rüyası” İmamoğlu’nun karşısına çıkma ihtimalini ortadan kaldıracak hamlelere girişmesi, pek çok mahkeme kararı olmaksızın yerel yönetimlere seçimden hemen sonra yapılan kayyum atamaları bu görüntüyü veriyor.

(Oysa, Türkiye’nin çok partili demokrasisinin önü bakın nasıl açılmıştı… 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde CHP kendi hazırladığı seçim kanununun kurbanı olmuştur. DP, seçimi kazanmıştır. Devletin sinir merkezlerindeki yetkililer sonuçlar kamuoyuna açıklanmadan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye giderler ve sonucu bildirmekle beraber ne yapacaklarını danışırlar. İnönü, “önce memleket ve millet” diyen bir anlayışla ve cesaretle sonucun olduğu gibi açıklanmasını ister ve ardından ünlü veciz sözünü sarf eder: “Benim en büyük yenilgim, en büyük zaferimdir.”

Ulusal kahraman, Garp Cephesi Kumandanı, Lozan Kahramanı, Kurtuluş’un ve Kuruluş’un İkinci Adam’ı, İkinci Cumhurbaşkanı, İnönü, o tutumu alarak “ana muhalefet partisi genel başkanı” sıfatını içine sindirmeseydi acaba Türkiye sonrasında hangi badirelere sürüklenirdi?

1994 İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini de hatırlatayım; şimdiki tutumunu içine sindiren ve İmamoğlu’nun üzerine abandıkça abanan, yüksek bir oy yüzdesiyle kazandığı yerel seçimleri tekrara götürttüren Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 25’in altında bir oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde kimse itiraz etmiş miydi? Herkes sandığın işaret ettiği tabloyu içine sindirmişti bilakis.

Erdoğan’ın ara seçimde milletvekili olmasını sağlayıp başbakanlığının önünü açan da dönemin CHP Genel Başkanı Baykal değil midir? )

2)AK Parti’nin gözümde bir ulusal güvenlik sorunu olarak belirmesine neden olan ikinci husus ise bilerek demeyeceğim ama cehaletten izlediği ve memleketin, milletin başına ciddi olarak bela olan Suriye politikasıdır. ABD’nin kayığına binerek Rusya ve İran faktörünü hesaba katmadan adım atarak Türkiye’nin güney sınırlarını riske atmıştır. Bu nedenle yapılmak zorunda kalınan askeri operasyonlarda yüzlerce vatan evladı şehit verilmiştir. Barış ortamında memleketin ve milletin refahı için harcanacak çok büyük bir bütçe askeri harcamalara ayrılmıştır. Suriye’ye ve çevre ülkelere yapılan ihracatın durmasıyla büyük ekonomik kayıplar yaşanmıştır. Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu vatan toprağından çekilmiş, türbeyi ‘mobil’ hale getirmiştir! 5 milyon civarında Suriyeli Türkiye’nin birçok ilinde demografik yapıyı altüst etmiş, Türkiye’nin sınırlı kaynakları bu kesime harcanmış ve harcanmaktadır. Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmek isteyen binlerce Suriyeli Ege denizinin karanlık sularına gömülmüştür.

ULUSAL GÜVENLİK SORUNUNA SEÇMEN NEŞTERİ VURACAK

Hayat pahalılığından, geçim derdinden, en temel gıda maddelerine erişememekten (memlekette askıda ekmek, askıda simit, askıda fatura var!), hiper-enflasyonun çarpıcı sonuçlarından, genç-eğitimli işsizlikten, müthiş artan kent yoksulluğundan, aylar sonraya -hatta artık ertesi yıla- verilen hastane randevularından iyice bezen; müteahhitlerin önünü göremediği için yapılamayan inşaatlardan ve yoğun yabancı talebinden dolayı cumhuriyet tarihinin en derin barınma krizini yaşayan seçmen sandıkta neşteri vuracak ve memleket için artık iyice bir ulusal güvenlik sorunu haline gelen iktidara haddini bildirecektir. Fakat Altılı Masa, seçmenin gerisinde kalmamalı, artık önüne geçmelidir. Memleketin ve milletin beklediği budur.

Not: Gerçek Gündem okurlarının yeni yılını iç açıcı yazılarda buluşmak üzere kutluyorum.

Etiketler
Altılı masa