İlk ittifak ne zaman kurulmuş, nasıl boğulmuştu?

1958 yazında yapılacakken iktidardaki DP tarafından meclisteki çoğunluğuna dayanılarak erkene alınan ve 27 Ekim 1957’de yapılması kararlaştırılan genel...

1958 yazında yapılacakken iktidardaki DP tarafından meclisteki çoğunluğuna dayanılarak erkene alınan ve 27 Ekim 1957’de yapılması kararlaştırılan genel seçimler öncesinde Demokrat Parti’nin (DP) giderek artan baskıları, hoşgörüyü silip atması muhalefet partilerini birbirine yaklaştırmıştır. Bu iklimde DP’ye karşı güç birliği yapmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Hürriyet Partisi (HP) ve Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) liderleri CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Heybeliada’daki evinde 10 günde yedi kez bir araya gelirler. HP, 1955 mali krizi, 6-7 Eylül olayları, basın özgürlüğüne vurulan darbe gibi gelişmelerin ardından DP’den kopan ve genelde İstanbul burjuvazisine dayanan bir partiydi. Örneğin, Prof. Dr. Turan Güneş, bu parti kökeninden gelen bir isim olarak daha sonra CHP Genel Sekreteri olacaktır. Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu da HP’deki merkez sağda yer alan isimler arasındadır. CMP ise lideri Osman Bölükbaşı’nın popülaritesi ve dini retorikle iktidara yönelttiği eleştirilerle etkiliydi.

“MUHALEFET CEPHESİ” KURULUYOR

Sonuçta üç parti, kendilerine verdikleri isimle “Muhalefet Cephesi” Türkiye’nin ilk resmi seçim işbirliği olarak ortak bir bildiri yayınlayıp güç birliği programlarını 22 Ağustos 1957’de CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in ağzından kamuoyuna açıklarlar.

"Çalışmalarına devam eden üç muhalefet partisi liderleri, bugünkü toplantılarında, evvelce mutabık kaldıkları prensiplerde olduğu gibi kontenjanlarda da mutabık kalmışlardır. Diğer prensipler ve tatbik şekilleri üzerine konuşmalara başlanacaktır. Gelecek toplantı 3 Eylül'de Ankara'da yapılacaktır."

Üç partinin üzerinde işbirliği yapacağı hususlar ise şöyledir: “Bir hukuk devleti düzeni, Kurucu Meclis, seçimlerde işbirliği, yeni anayasa, antidemokratik kanunları veto edecek Anayasa Mahkemesi, seçimlerde nispi temsil sistemi, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü.”

Üç parti yeni anayasa için bir ortak hukuk komisyonu da kurmayı kararlaştırır, çünkü seçimlerde mecliste 2/3 çoğunluğu sağlamayı öngörüyorlardı. Güçbirliği mutabakatına göre ortak listelerde CHP yüzde 40, CMP yüzde 22, HP yüzde 20 kontenjana sahip olacak; yüzde 18 kontenjan ise bağımsızlara ayrılacaktı. Bundan murat ise DP’den ayrılanları muhalefet saflarına çekmekti (Örneğin, dörtlü Takrir ile CHP’den ayrılarak DP’nin kuruluşunda rol oynayan Fuat Köprülü’nün DP’den istifası çok yankı yapmıştır. Öyle ki, Köprülü, demokrasiye inanan herkesin Menderes’i devirmek için harekete geçmesini bir “vatan borcu” olarak nitelendirmektedir). Ayrıca, güçbirliği toplantılarında üç parti seçim sürecinde birbirlerine centilmence davranma kararı da alır.

ERKEN, DAHA DOĞRUSU BASKIN SEÇİM KARARI

Muhalefet güçbirliğini hayata geçirmeye çalışırken DP de 4 Eylül 1957’de 27 Ekim 1957’de yapılmak üzere erken, daha doğrusu “baskın seçim” kararı alır. Seçim kararının alındığı gün güçbirliği partileri yayınladıkları deklarasyonda kamuoyuna şöyle seslenir:

“Bugün iktidarla muhalefet arasında başlıca mesele, rejim davasıdır. Bu davanın halli uğruna işbirliği yapmaya karar veren partilerimiz için memleketimizi, medeni dünyaca kabul edilmiş insan haklarına bağlı istikrarlı bir hukuk devleti nizamına kavuşturmak ilk hedeftir. Muhalefet cephesi, önümüzdeki seçimlerde iktidara geldiği takdirde, bütün anti-demokratik mevzuatı ve usulleri kaldırmak ve vatandaş hak ve hürriyetlerini hukuki teminata bağlamak suretiyle memleketimizde hür ve demokratik bir idareyi bütün icapları ile tesis edecektir. Mahkeme bağımsızlığı ve hakim teminatı, söz ve basın hürriyeti, toplanma hürriyeti, ilim hürriyeti ve üniversite özerkliği, grev hakkı ve sendika hürriyeti ve mesleki teşekküller kurma hakkı, bütün idari tasarruflar üzerine yargı denetimi, vatandaşlar arasında siyasi kanaatine göre fark gözetmeyen tarafsız idare derhal gerçekleştirilecektir.”

Muhalefet, yeni anayasa ve çift meclis de öngörüyor ve seçim sonrasında iki yıl içinde yeni bir erken seçimi de öngörüyordu.

DP İKTİDARININ KARŞI HAMLESİ; İTTİFAK DAĞILIYOR

DP’nin Muhalefet Cephesi’ne karşı hamlesi gecikmedi. Menderes, karşısında güçten iyice ürktü ve 11 Eylül 1957’de meclisten seçim ittifakını yasaklayan bir yasa geçirdi! Yeni yasaya göre, siyasi partiler her ilde ayrı liste çıkaracaktı, bağımsız adaylık da DP’den kopuşları frenlemek için yasaklanıyordu. Bu da Menderes’in özellikle 8 Eylül’de DP’den istifa eden Köprülü faktöründen oldukça çekindiğini gösteriyordu. Muhalefet partileri için bir çıkış yolu vardı iktidara uzanmak için: Bir parti çatısı altında seçim girmek… O parti de CHP olabilirdi… Aksi ise bölünmek ve haliyle DP iktidarının devamıydı. Ancak CHP çatısı altında seçime girmesi mümkün gözüküyordu. HP’liler DP’den kopan ve geçmişte de CHP ile iyi hatıraları olmayan kimselerdi. Onlar seçmenlerinin elinin CHP’ye oy vermeye gitmeyeceğini düşünüyorlardı. Sonuçta, CMP ve HP seçime CHP çatısı altında değil ayrı parti olarak gireceklerini, ancak seçimde yardımlaşacaklarını açıkladı. İnönü de 19 Eylül’de “resmen işbirliği yapmasına imkan kalmadığını ancak muhaliflerin fiilen birbirlerine yardım edebileceklerini” deklare eder.

DAĞILAN “MUHALEFET CEPHESİ” VE HÜZÜN

Menderes’in seçim yasasındaki değişiklik hamlesi tutmuş, muhalefetin güçbirliği dağılmıştır. Sonuçta seçimde DP gerileyerek yüzde 48’de kalmasına ve muhalefet partilerinin oyu ilk defa DP’yi geçerek yüzde 52’yi bulmasına karşın DP 424 milletvekili çıkararak mecliste çoğunluğu sağlar ve iktidarını korur. CHP yüzde 41’in üzerine çıkarak 178, CMP yüzde 7 ile 4 ve HP de yüzde 3,5 ile 4 milletvekili çıkarmıştır.

Eğer seçim sistemi değişmeseydi veya muhalefet seçimlere tek parti çatısı altıda girme cesaretini göstererek aralarına bağımsızları da alabilseydi muhalefet daha da yüksek bir oy oranıyla iktidarı alabilecekti. Oysa Menderes’in hem baskın seçim kararı hem de ittifakı yasa değişikliğiyle boğması sonucun tersi yönde oluşmasını sağladı.

İnsan bir de şuradan bakınca üzülüyor: 57’de ittifak yasaklanmasa, iktidar seçimle el değiştirse 27 Mayıs muhtemelen yaşanmayacak, idamlar olmayacak, memleket seçimle gelinen ve gidilen bir memleket iklimine girecek; hatta darbeler dönemi hiç açılmayabilecekti.

66 YIL SONRA YİNE YENİ YENİDEN İTTİFAKI BOĞMA GİRİŞİMİ

DP’nin 1957’de seçim ittifakına getirdiği yasak 2018’e kadar sürdü. Tek başına mecliste çoğunluğu sağlayamayacağını düşünen AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, seçim yasasında değişikliğe giderek 61 yıl sonra ittifakların önünü açtı. Gerçi ondan önce 1991’de de RP çatısı altında MÇP ve IDP’nin katılımıyla; HEP’in de SHP çatısı altında katılımıyla “hülle ittifakı” yaşandı ama bu adı üzerinde “hülle” ile oldu, yasal değildi. Cumhur İttifakı ise 2023 seçimleri öncesinde yeni bir hamle yaparak ittifakın muhalefete yararını en aza indirmek üzere seçim yasasında bir daha oynadı. Bu değişiklik sonrasında 6’lı Masa kritik illerde çok iyi bir siyasi mühendislik hesabı yaparsa bu değişikliği boşa çıkarabilir. Aksi halde akıbet 1957’deki gibi olabilir. Bu uyarıyı da güncel durumu dikkate alarak yapmış olayım. Peki, bu bağlamda bir soru: Erdoğan ittifakı neden külliyen kaldırmıyor Menderes gibi? Çünkü tek başına iktidara gelmesi hayalden de öte bir şey! MHP’ye damarlardaki kan kadar ihtiyacı var! Koltuk değneksiz adım atması olanaksız.

Geçmişi bilmeden bugünlerde doğru adım atmak zor. O yüzden 1957’de DP’nin seçim ittifakını nasıl boğduğunu ve muhalefetin nasıl da kadere salıp kendini, boynunu ipe uzattığını anlatmak istedim. Şöyle bitireyim; cesaret her şey değildir ama çok şeydir.

Etiketler
Muş