Suç insanın, ceza köpeğin

"(...) Zira barınakların durumu vahim. Belediyeler için bir külfet gibi görünen, orada çalışmaya gönderilen çoğu personelinin bu görevi sürgün addettiği bu barınaklarda veteriner ve sağlık personeli yetersizliği bir vaka. Ayrıca uzun bayram tatillerinde kimsesiz kalan barınaklar gördü bu gözler."

Cumhurbaşkanı 'Öncelikli olarak belediyeler, barınaklar inşa ederek sahipsiz, başıboş sokak hayvanlarını toplamalı. Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil, barınaklardır' dedi. Bu cümle yakın bir zamanda sokak köpeklerinin karga tulumba yakalanarak bağırta çağırta toplanacağı anlamına mı geliyor, şimdilik bilemiyoruz. Sokak köpeklerinin itlafından yana olan kesimin öfkesini dindirmek, yatıştırmak adına da söylenmiş olabilir.

Zira Recep Tayyip Erdoğan, daha yeni Başbakan olduğu dönemde, 2004 yılında AKP hükümetinin çıkardığı 5199 sayılı yasa gereği barınakların kapıları açılıp köpekler sosyal yaşamın içine salınıvermişlerdi. Hatta ilk salınanların yıllarca barınak hayatının getirdiği vahşileşme ile bazı mahallelerde özellikle kediler için bir hayli sıkıntılı durum yarattığını hatırlıyorum.

Şehir Hayvanları

O gün bugündür bu hayvanlar özellikle insanların yoğun olduğu yerlerde, mahalle halkı tarafından sahiplenilip besleniyor. Bunların sokak hayvanı değil şehir hayvanları olduğu gerçeğiyle yaşıyoruz. Zira sıkça rastlamışsınızdır, bazı trafik yoğun ortamlarda sokak lambalarını bilen, kırmızıda duran yeşilde geçen köpekler vardır. Kent insanları ile daha iç içe yaşayan hayvanların büyük kısmı kentli hale gelmiştir.

Son yıllarda ise bazı vahşi köpeklerin insanlara, çocuklara dönük saldırıları ve ölümler oldu. Bu duruma elbette herkes çok üzüldü. Bunun sonucunda ise ilk akla gelen köpek itlafı, yani "uyutulma" kelimesi altında öldürülmeleri, köpeklerin karga tulumba, yaşadıkları sokaklardan, birlikte yaşadığı, her sabah karşılayıp işe gönderdiği, akşam yolunu beklediği insanlardan koparılarak bilinmez bir meçhule götürülmeleri.

Barınaklar ölüm kampı

Bilinmez bir meçhule diyoruz çünkü "Köpeklere barınaklarda bakacağız" sözü ne yazık ki sokaklarında sağlıkla ve kontrollü hayvan yaşatmayı beceremeyen yönetimler için çok iddialı. Zaten yasada barınaklarda sağlıklı hayvan bulundurulması yasak. Anılan bakımevleri adından da belli olduğu gibi “geçici bakımevleri”. Yani geçici bakımevlerinde hayvanlar ölene kadar tutulmazlar. Tedavi, kısırlaştırma, aşılama ve kayıt altına alınma işlemlerinden sonra, yine 5199 sayılı uygulama yönetmeliğine göre alındıkları yerlere bırakılıyor. Barınaklarda uzun yaşam yalnızca engelli, hasta ve sokakta yaşaması mümkün olmayan hayvanlar için geçerli. Bir de tehlikeli tür denilenler. Bu bırakılma alanları ile ilgili haklı birkaç kısıt var ama yaşadıkları sokaklarda hayatlarını o sokağın insanlarına dost olarak sürdürebiliyorlar.

Zira barınakların durumu vahim. Belediyeler için bir külfet gibi görünen, orada çalışmaya gönderilen çoğu personelinin bu görevi sürgün addettiği bu barınaklarda veteriner ve sağlık personeli yetersizliği bir vaka. Ayrıca uzun bayram tatillerinde kimsesiz kalan barınaklar gördü bu gözler. Hayvanlar birbirini parçalar, kendi dışkılarının üzerinde yaşamaya çalışırken kapıda ağlayan hayvanseverlere kötü muamele edildi. Barınaklar bakmak için değil gözden uzak ölmeleri için maalesef. (Düzgün çalışan bir avuç barınağı tenzih ederim.)

Trafik lambası tanıyan köpekler barınaklarda insandan uzaklaşıp vahşileşecek, güçten düşünce de diğer aç olanlara yem olacak, tıpkı yeni doğan yavruların daha güçlü vahşilere taze et olduğu gibi. "Buna razıyız, yeter ki bizim çocuklarımız tehlikede olmasın, bizler tehlikede olmayalım" diyebilirsiniz.

Köpek dövüşlerini bilir misiniz

Ama köpek dövüşlerini bilir misiniz mesela. Çok büyük bahislerin söz konusu olduğu bu dövüşler için köpekler -çoğu pitbull gibi güçlü hayvanlar- daha yavruyken alınıp özel yöntemlerle yetiştiriliyor. Köpeklerin saldırgan olması için hayvanlar günlerce karanlıkta bekletiliyor, sopalarla dövülüyor, aç bırakılıyor. Hayvanlar kavgaya alıştırılıyor, tüm canlılara düşman hale getiriliyor. Dövüşe antreman olsun diye köpek sahipleri sokak köpeklerini yakalatıp önlerine atıyorlar, parçalasın diye... Dövüş esnasında iki taraftan biri ölene kadar devam ediliyor. Hayvan ölmez ama artık dövüşemeyecek hale gelmişse yani ıskartaya çıkmışsa sahibi tarafından bazen vurulup öldürülüyor; ama bazen de salınıyor ya da kaçıyor.

Şimdi böyle bir cehennemden çıkıp şehre inmiş bu hayvanın karşısına kim çıksa ölüm kaçınılmaz olur. Bugün herhangi bir belediyenin barınağına gidin sokaktan toplanmış pitbulların çoğunun ağız kısmının parçalanmış olduğunu görürsünüz. Çünkü bu hayvanlar dövüşlerde birbirlerinin ağızlarını kapıyor. Barınaklarda ağırlaştırılmış müebbet mahkumu gibi yaşıyorlar ve insan gördüklerinde çılgınca havlıyorlar. Oysa Pitbull doğuştan kötü bir köpek değil sadece çok güçlü bir köpek. Pek çok evde çocuklarla oynayarak yaşayabiliyor.

Tehlikeli ırk yoktur

5199 sayılı yasanın 24. Dönemdeki değişiklik çalışmalarında TBMM'de oluşturulan alt komisyonun üyesi idim, ayrıca parti adına sözcüsüydüm de. 5199'da şikayet edilen 4 tane yasaklı ırk ile ilgili gelip konuşma yapan köpek eğitmenlerinin her defasında söyledikleri şuydu: "Tehlikeli ırk yoktur, tehlikeli köpek vardır" yani tehlikeli bir köpeğin tüm ırkını tehlikeli sayamazsınız. Ancak tehlikeli köpek vardır, çünkü hayvanların da huyları vardır.

Öyledir. Bütün insanlar, büyün siyah ırklar, ya da bütün Almanlar aynı olmadığı gibi bütün kangallar, bütün dobermanlar ya da bütün kurtlar aynı değil. Kediler de aynı değil, ama konumuz bu değil. Öte yandan çok tehlikeli hayvan sahipleri var. Tıpkı yukarıda anlattığımız örnekteki gibi. Hayvanını başka hayvanların, insanların üzerine salan psikopatlar var, yok değil. Neden bu zalimlerin suçunun cezasını köpekler çeksin.

Peki ne yapacağız

Fatih Altaylı'nın programında konuşan Şenpolat'ın dediği gibi: "Kısırlaştıracağız, aşılayacağız ve tekrar bulunduğu yere bırakacağız. Zamanla hayvan popülasyonunun düştüğünü göreceğiz. Fakat Türkiye çapında bir kısırlaştırma olmalı. Yani sahipsiz köpeklerin daha sağlıklı koşullarda yaşaması ve gıdaya erişimlerinin sağlanması, kontrolsüz üremelerinin önüne geçilmesi, insan sağlığının sahipsiz köpeklerin yaşayışından etkilenmemesinin sağlaması. Bu çok zor olmamalı. Eğer bir belediye temel görevlerinden birinin çevre sağlığı olduğunu unutmaz ise. Hele ki kuduz sokak köpeklerinin değil belediyelerin sorunudur. Kuduz virüsü kontrol altına alınmadıkça, istediğiniz kadar hayvan öldürün, kuduz önlenemez.

Ama sınır kapılarından cins hayvanların girişi devlet tarafından önlenebilir. Bunların üretilip satılmaları engellenebilir. Bunların yavruyken alınıp daha sonra sokağa atılmaları çok sıkı denetlenebilir. Bu sonuncusu için çıkarılan mikroçip uygulamasının ne kadar ciddiyetle takip edileceğini de önümüzdeki aylarda göreceğiz.

Yazar Mario Levi ile bir söyleşi yapmıştım yıllar önce. İstanbul sevgisini dile getirirken başka şehirlerle yaptığı kıyasta "sokaklarında kedi köpek dolaşmayan şehir mi olur" demişti. Öyle ya, İstanbul'un sakinleri arasında şehir hayvanları da var. Tıpkı Akdeniz ülkeleri, ya da Latin Amerika ülkelerindeki bazı şehirler gibi. Yeni "Hayırsız Ada"lar yaratmak kimseye huzur vermeyecektir.

Etiketler
Melda Onur Veteriner