Aydınlanma başlayınca durmaz, ilerler

Ama ben, çok değerli felsefecimiz Bedia Akarsu'ya ait olduğunu bildiğim bir söz var, bununla bitireyim: "Aydınlanma başlayınca durmaz, ilerler"

"Tarikatlar ve cemaatler kapatılsın" dendiğinde "falanca yerde de şu oldu, onu da mı kapatalım" gibi örneklerle, konunun özü tartışılmasın isteniyor.

Tarikatlar ve cemaatlerle ilgili en önemli sorun bu yapıların "denetlenemezliği". Bakın "denetimsizliği" demiyorum. Bu denetlenemezlik hali her türlü istismar, taciz, tecavüz olayına ortam hazırlıyor; bu suçlara meyillileri cesaretlendiriyor. "Kapatmasak da denetlesek olmaz mı?" Olamıyor, çünkü şeffaflık bu yapıların işleyiş fıtratına aykırı.

Şunu da diyebilirsiniz: 6 yaşındaki çocuğu babası evlendirmişse bunun cemaatle ne ilgisi var, cemaat olmasa da verirdi. Hayır, güçlerini, cesaretlerini ve dokunulmazlıklarını bu yapılardan alıyorlar. Buradan güç ve cesaret devşiriyorlar. O nedenle sıradan bir vatandaşın kızını bu şekilde seks kölesi olmaya göndermesi kolay bir şey değildir. Zira bu korunaklı yapıda, bu ahlaksız "evlenme akdine" dini bir gerekçe bulabiliyor, bunu da o cemaat surları içerisinde normalleştiriyor, sıradanlaştırıyor.

KAPALI KAPILAR

Ayrıca dini cemaatler güçlerinin iktidarlar üzerindeki etkisi malum. Bu denetlenemezlik sorunu da bu etkide çıkıyor. Yani bir ortak iktidar ilişkisinde, cemaatlerin verdiği yabana atılmaz maddi ve manevi destek karşısında siyasette gözler yumulabiliyor. Arada ise çocuklar, kadınlar, değerler öğütülüyor. Ne zaman bu ortaklık bitiyor, o zaman bırakın denetlemeyi derdest edildiklerine tanık oluyoruz.

Yani karşımızdaki yapı şeffaf değil, geliriyle gideriyle, geleniyle gideniyle, faaliyetleriyle her ne yapılıyor ise kapalı kapılar ardında olup bitiyor. Bu kapı da kapanınca üzerine din, inanç, ahlak gibi gerekçeler tabelası asılıyor. "Bu kapı niye kapalı" dediğinizde dinsizlikle suçlanıyorsunuz.

İstismar sadece cinsel olmayabilir. Biz bunu Aladağ Kız Yurdu yangınında gördük. Bu yangının ateşinin nasıl hazırlandığı, çocukların ailelerin ifadelerinden tutanaklarda var. İlkokul çağındaki kızların ailelerinin yanına gittiklerinde, yurttan şikayet ettikleri konuları bir bir okuduk. Örneğin çocuklara bulaşık yıkatma, tuvalet temizletme, çocukların ders çalışmaları için gereken zaman ve enerjilerinin, sabah namaz saatinden başlayarak gün boyu kim tarafından verildiği hala belli olmayan sözde bir dini eğitimle tüketilmesi gibi... Bu arada bulaşık yıkarken kendilerini elektrik çarptığını da söylüyorlar ve bunları duyan babaların yurda gelip bakmak istemeleri talebi, yurt yönetimi tarafından "burası kız yurdu, erkekleri içeri sokmuyoruz" gerekçesiyle reddediliyor. 6 yaşında hafız olan kıza gelinlik giydiren kurumsal zihniyet, "bu çocuğun artık evlenme yaşı" geldi, demeye getiriyor. İşte aynı kafa yurtları denetimsiz bırakıyor; bu gelen erkek denetçinin de ancak kapıdan bakıp içerideki anormalliği görmemesi demek.

MÜNFERİT DEĞİL SİSTEMATİK

Sonuç olarak çocuğa, kadına taciz, tecavüz ve şiddet vakalarında "bizim tacizci, onların tacizcisi" ayrımı yapılınca suskunluk ve cezasızlık oluyor. Burada toplumun baskı yaratma, kamuoyu oluşturma gücü bir nebze etkili olduğunda, belki birileri ceza alabiliyor ama esas olan bu denetlenemezlik sisteminin aynı kalmaya devam etmesi. Bugün, "açığa çıkanlar üzerinden tüm cemaat ve tarikat yapılarındaki taciz ve tecavüz olaylarını araştıralım" diye TBMM Araştırma Komisyonu isteseniz, eller Hayır'a kalkıyor, zira bu meseleler münferitmiş gibi gösterilmek istense de ortak ve sistematik bir işleyişin ürünü, bakış açısını tezahürü.

TBMM'de eski dönem önergeleri araştırırken 18 Nisan 2005 tarihli bir soru önergesi ve cevabı dikkatimi çekmişti. Dönemin İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu ve Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç’ın yine dönemin Devlet Bakanı Güldal Akşit’e verdiği önergenin 29. Maddesinin soru ve cevabı aşağıdaki şekildeydi:

"Soru - İstanbul’da görev yapan ve bayan personeli taciz eden müdürünüzü nereye atadınız?

Cevap - İstanbul’da görev yapan bir personeli taciz ettiği iddia edilen kuruluş müdürü başka bir ile öğretmen olarak ataması yapılmıştır. İddia ile ilgili olarak gerekli idari soruşturmalar yapılarak disiplin cezaları uygulanmıştır."

CEZA YERİNE TERFİ

Yani taciz eden müdür başka yerde öğretmen olabiliyor, hem de disiplin cezası uygulanmış, yani gerçekleşen bir suç var belli.

Aladağ'da çocukları cemaate teslim eden il ve ilçe milli eğitim müdürleri, daha iyi görevlere terfi ediyor.

Çorlu'da felaketin kilit ismi demiryolu bakım servis müdür vekili, kazadan sonra TCDD genel müdür danışmanı olarak atanıyor.

Cezasızlık, koruma korunma "kol kırılıp yen içinde kalsın, bize bir şey olmasın" diye başlıyor. Ticaret bakanı dezenfektan ile bakanlığı soyup, çiçeklerle dualarla uğurlanıyor.

"Geçmişte de olmadı mı?" Sorusu gelir ya, yolsuzluk denince hemen "İSKİ" diye atlarlar ya; oysa verdikleri bütün örnekler yargılandı, bakanlar dahil. Siz 1 tane bakanı yargı huzuruna getiremediniz. Çünkü o bakan da tepeden tabana kadar suç silsilesinin bir bireyi. Cemaatler de bu sistemin en önemli kurumları. İşte bu silsileye çomak sokmak, hak ve hukuk ramak dinsizlik ve terörizm oluyor.

HAKKIM VAR

Aladağ ve Soma'da çocuklara yaz okulları yaptık. Özellikle Soma'da tarikatların da dini amaçlı bu kampları vardı. Bizler ise psikolog ve eğitmenlerimizle eğlence ile sosyal hak kavramını öğretmeye çalışıyorduk. Aladağ'da bir gün eğitmen arkadaşlarımızın yolunu kesen iki veli hafif şaka yollu azarlamış bizimkileri "Çocuklara evde ne desek, hakkımız var, hakkımız var, diye bizi susturuyorlar."

Ne güzel yapmışız. Canım Can Atalay, yaz okullarının en eğlenceli abisi, o okullar olsun diye, sürsün diye çabalamış, 1 çocuk bile karanlıkta kalmasın diye dertleri dert edinmiş, sırf bu sebeple cezaevinde. Her biri toplum gönüllüsü olmuş Gezi tutukluları bugün Silivri'den hala üretiyorlar, makalelerle, raporlarla, görüşlerle bizi aydınlatmayı, öğretmeyi sürdürüyorlar.

Bu tarafta ise gözler, kulaklar kapalı. Kendi içlerinde itiraz eden sesleri da susturma çabasındalar.

Ama ben, çok değerli felsefecimiz Bedia Akarsu'ya ait olduğunu bildiğim bir söz var, bununla bitireyim:

"Aydınlanma başlayınca durmaz, ilerler"

Etiketler
Melda Onur Aydın Kars