Arka Pencere

Hitchcock sinemasının başyapıtlar dönemi, aynı zamanda maternal süperegonun baskısı altındaki erkeklere dair filmlerdir. Psycho, Kuşlar, Vertigo... Ve elbette...

Hitchcock sinemasının başyapıtlar dönemi, aynı zamanda maternal süperegonun baskısı altındaki erkeklere dair filmlerdir.

Psycho, Kuşlar, Vertigo...

Ve elbette “Arka Pencere”

Ustanın en iyi filmleri aynı zamanda en eğlendirici olanlardır da.
Ama ağızda kötü bir tat da bırakırlar.

Arka Pencere - Resim : 1

İyi ve kötünün ayrılamaz bir biçimde birbirine karıştığı, karmaşık ve şaşırtıcı ahlak anlayışı taşırlar.

Hepimizde olan o şeytani dürtülere dairdirler.

Bu filmlerde arzularımızın kirliliği konusunda bizi uyarma becerisine karanlık ve aydınlık arasında kalan bir ruhun gerilimi eşlik eder!

“İnsanlar kadınları sevmediğimi düşünmekte haksız. Zira ben erkekleri de sevmiyorum” der Hitchcock, Truffaut ile yaptığı ünlü nehir söyleşisinde.

Kendi deyimiyle “Kurgu sanatı üzerine özgün bir film yapma fırsatı”nı, bütün bir filmi şaheser bir Kuleshov deneyine dönüştürüp, bize bir başyapıt hediye ederek değerlendirmiştir büyük usta.

Olayları, karakterleri hep Jeff karakterini canlandıran James Stewart'ın yüz ifadelerini kurgulayarak anlatır.

Film Woolrich'in "It had to be murder" hikayesinden uyarlama olsa da, orijinal hikayede ne Lisa vardır ne Stella.

Zira Hitchcock’un meselesi de budur: Kadınlar ve zavallı erkekler.

Sinema tarihinin en unutulmaz açılış sekanslarından biri ile başlar film.

Evin perdeleri açılır.

Sinemanın Perdesi açılır.

Röntgencilik temasıyla hemen baştan tanışırız.

Açılış stili ve müzik bize psikolojik gerilimden çok bir romantik komedi vadeder.

Esasen film de öyledir

Ama Hitchcock der ki “Ben bir tür yönetmeniyim. Eğer Sinderella'yı ben çekseydim, izleyicinin gözü hemen bir ceset arardı."

Hitchcock seyircisini hep cezalandırır ama onları hiç üzmez.

Mahalle, Greenwich Village'ı andırır.

New York'un bohem mahallesi..

Arka Pencere - Resim : 2

Balerin, fotoğrafçı, müzisyen, heykeltraş...

Kamera sanki ayağa kalkıp etrafı daha iyi görmek isteyen birinin gözü gibi hareket ediyor.

Sadece baş karakterin bakış açısından izleriz olayları.

Onu sadece gözlemeyiz, onun işbirlikçisi de oluruz.

Hiç diyalog olmayan ilk dört dakikada karakteri, olayları, mekanı, çevreyi, her şeyi tanırız.

Tam bir senaryo dersidir.

"Bence bir senaryo yazarının en büyük ayıplarından birisi, herhangi bir güçlükle karşılaştığı zaman 'Bunu bir dizi diyalogla hallederiz' diye düşünmesidir.
Diyalog aslında öyküyü gözleriyle anlatan insanların ağzından dökülen, diğer tüm seslerin arasında herhangi bir ses olmalıdır" der Hitchcock.

Jeff'i terlerken görürüz. Daha çok terleyecektir,

Sonra bir termometreye keser.

Filmin ateşiyle beraber bizim de bir röntgenci olarak yükselecek ateşimiz.

Sonra kamera odanın içinde dolaşarak arka arkaya ,sırayla imgeler göstererek bir hikaye anlatır bize.

Eisenstein’ın entelektüel kurgusudur bu.

Önce Jeff.

Sonra, onun “eve tıkılmış maceracı bir erkek “ olarak iktidarsızlığını anlatan kırık bacağı.

Arka Pencere - Resim : 3

Ve artık ne olduğunu açıklamam gerekmeyecek (!) kaşıması

Sonra kırık bir fotoğraf makinesi

Bir kaza fotoğrafı .

Kahramanımızın maceracı bir fotoğrafçı olduğunu anlatan fotoğraflar

Ve başucunda duran güzel bir kadın fotoğrafı.

Ancak o fotoğraf negatiftir ve o güzel kadının içindeki şeytanı açığa vurur.

Jeff 'in fotoğrafçı/maceracı yanı kadının içindeki gizli karanlığı görebilmekte ama bu farkındalık başucuna onun fotğrafını koymasına neden olan tutkusuna gem vuramamaktadır.

Sonuçta arzu karanlık bir şeydir

Ve bizi arzularımız yönetir.