İstikşafi cinayetler

"Ne mi olacak? Bundan önceki suikastların, katliamların gerçek failleri, ardında olanlar ortaya çıkarılmadığı gibi bununkiler de ortaya çıkmayacak, biz böyle davrandığımız sürece. Daha vahimi, galiba gerçek failleri hepimiz biliyoruz."

2003 yılı Kasım ayı. NTV’de çalışıyorum. Öğle bülteninin editörüyüm. Haber koordinatörü Kemal Can’ın odasında toplantıdayız. Haberleri beğenmiyorum, ‘daha güçlü bir haber gerekli bültene giriş için’ diye bir şeyler söylüyorum. Tam o sırada şiddetli bir patlama sesi geliyor. Hangimiz dedik şimdi hatırlamıyorum ama o mesleki deformasyon sözü çıktı ağzımızdan: “Haber geldi işte”! Levent’teki HSBC binasına bombalı araçla saldırılmış ‘çok sayıda ölü ve yaralı vardı’. O patlamanın sesini duymuştuk. Sesini duymamıştık ama 5 dakika önce de Birleşik Krallık’ın Galatasaray’daki Elçiliği’ne yine bir araçla bombalı saldırı düzenlenmişti.

5 gün önce de iki sinagoga yine bombalı araçlarla saldırı düzenlenmiş, çok sayıda insan yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. HSBC’deki saldırıda yaşamını yitirenler arasında o sırada otomobiliyle Levent’ten geçen tiyatrocu Kerem Yılmazer de vardı. Kerem Yılmazer, aynı zamanda NTV’de seslendirme de yapıyordu ve bir tanışıklığımız vardı. Tanışıklık, yakınlık, dostluk, arkadaşlık, akrabalık ama en ağırı anne babalık bu tür vakaları daha da dramatikleştirir. Ateş düştüğü yeri yakar misali…

AKP iktidarının ilk yıllarında gerçekleşen dört saldırıyı da El Kaide düzenlemişti. Sanki sihirli bir el üstlerini örtmüştü. Ve kısa zamanda unutuldu. O saldırılarda bir yakınını kaybeden 10 yaşında bir çocuk bu günlerde neredeyse 30 yaşında. Ve galiba, onlardan başka kimse hatırlamıyor bu katliamı…

İlk gençliğini 70’li yılların politik kavgasında ve 12 Eylül sonrası mücadelede geçiren benim kuşağım ölüm ve katliamlarla yoğuruldu. Ne kadar çok yakınımızı, arkadaşımızı, yoldaşımızı kaybettik bu tür saldırılarda, katliamlarda… “Oy dere Kızıldere böyle akışın nere, bizde hal mı bıraktın sana can vere vere” türküsüyle büyüdük. Bizim kuşak biraz da böbürlenerek anlatır geçmiş günleri. Bizden öncekilerde biraz daha fazla, onlardan öncekilerde biraz daha fazla vardır bu durum. Her birinin de haklı nedenleri vardır.

1977 1 Mayıs’ında ölümden kıl payı kurtuldum, 1978 16 Mart katliamında yürüyüş kortejinde olduğumu söylemem yeterli sanırım. 78 sonundaki Maraş katliamına ve ardından ilan edilen sıkıyönetime sokakta itiraz edenlerdendim. Hepsinde de ben daha çocuktum ve tanıktım. Gördüm.

Daha dehşetlilerini de gördüm. Uzatmayayım. Her şeyi gördüğümü sanıyordum. Ama öyle değilmiş. Ve bu beni çok ürkütüyor!

10 EKİM

Ölüleri bile oy kullanmaya çağıran sümüklerini cübbesine silen hocafendileriyle yapılan ittifak bozulduktan sonra ilk seçimde mızıkçılık yapıldı. Haziran seçimleri. Koalisyon görüşmeleri yerine ‘istikşafi görüşmeler’ lafını duyduk. ‘Ne lan bu istikşaf’ diye TDK sözlüğüne bakarken bombalar patlamaya başladı. Yüzlerce insan öldü. Her birini yazamayacağım, yazıldı Haziran-Kasım arasındakiler.

10 Ekim’de Ankara’daydım. Önümde kükürt renkli bir duman belirdi, boğuk bir patlama sesi duydum. İkincisini fark etmedim bile. İnsanlar kaçışıyordu. Aklımda 1 Mayıs 77. “Kaçmayın” filan diye bağırdığımı hatırlıyorum hayal meyal. Panik hali olmasın istiyordum kendimce, ama galiba ben o panik halindeydim. Daha ötesini anlatmayayım. Gördüklerimi kimse görmesin, yaşadıklarımı kimse yaşamasın. Ama şunu da söylemeliyim, yaralılara yardım etmeye çalışırken üzerimize gaz atıldı polis tarafından. Ambulanstan önce zırhlı araçlar gördük.

Aynı sarı dumanı bir hafta önce İstiklal Caddesi’nde gördük. Fotoğraflardan, görüntülerden.

İstiklal Caddesi’ndeki patlamadan sonra ablam beni aradı, ben çocuğumu. İstanbul’da yaşayan ve yolu İstiklal Caddesi’nden geçme ihtimali olan herkes birbirini aradı, “İyi misin” diye. 60 yaşına yaklaşıyorum ve çocukluğumdan beri yaşadığım bu tedirginlik beni ziyadesiyle yordu.

Patlamadan sonra iktidar tarafından yapılan açıklamalara inanmadı çoğu insan. Bırakın inanmayı, bu tür durumlarda hep olduğu gibi panik halinde neredeyse birbirlerini yalanladılar.

Ne mi olacak? Bundan önceki suikastların, katliamların gerçek failleri, ardında olanlar ortaya çıkarılmadığı gibi bununkiler de ortaya çıkmayacak, biz böyle davrandığımız sürece. Daha vahimi, galiba gerçek failleri hepimiz biliyoruz.

Kaç kuşak katliamlarla, cinayetlerle yaşadık. Kaç kuşak? Yoruldum. Benden geçti. Artık çocuğum çocuğunu endişeyle aramasın. Sarı dumanlar, patlama sesleri onların hayatında olmasın.

Etiketler
Suikast