Ordunun demokratik toplum oluşturmaya katkısı mümkün müdür?

2217 yıllık tarihi kökleri bulunan Cumhuriyet’in kurucu değerlerinden ordu, ne zaman siyaseti dizayn etmeye kalktıysa sonuç itibarıyla, demokrasiye...

2217 yıllık tarihi kökleri bulunan Cumhuriyet’in kurucu değerlerinden ordu, ne zaman siyaseti dizayn etmeye kalktıysa sonuç itibarıyla, demokrasiye yaramamıştır. Ama bu şanlı ordu bizimdir. Ordunun siyasete karışması, karıştırılması veya sürekli yıpratılması da aynı derecede ciddi ulusal güvenlik sorunları yaratır.

Önceki üç bölümlük yazı dizimizde ülkemize yönelik “toplumsal değişim ve gelişimin” (1) kurumlar arası uyumlandırılması da dahil olmak üzere sinir uçlarına biraz dokunmaya çalışmıştık. O yazılarda milletin tam ve gerçek bir yansıması olduğunu düşündüğümüz ordumuzun da çağdaşlaşma yolunda ülkemizin “cehaleti önleme ve değişim dönüşüm” çalışmalarına, hala katkı yapabileceğini ortaya koymaya çalışmış ve bunun araçlarından birisinin de milli bünyeye uydurulmuş Toplam Kalite Yönetimi (TKY) olabileceğini öne sürmüştük.

Evet, bir dönem TKY her ne kadar bazı garnizonlarda eksik uygulanmış olsa da bu on dört yıllık (1996-2010) süreçte, ordumuz inanmış kadrolarıyla özellikle de bazı yerlerde, bu anlayışı kendi milli bünyesine uyarlayarak bir sürü iyileştirme faaliyeti icra etmişti. Beklenmedik derecede olumlu sonuçlar da alınmıştı. Hatta 1997-1998 yıllarındaki TKY saha uygulamalarından (ampirik) alınan dersler, ne yazık ki şimdi artık var olmayan Muhafız Alayı’nda (2) hazırlanıp, iki cilt halinde basılarak ordu genelinde bölük seviyesine kadar 2000 adet yayınlanmış ve böylece resmi geri beslemesi de yapılmıştı (3) .

Ordumuz; başlangıçta biraz direnç ve kargaşa içinde olsa da genel anlamda uzun bir süre TKY’ni benimsemişti. Erlerin kantinde satılan mallar hatta yediği yemek listeleri üzerine fikir beyan etmesi ara kademeleri o zamanlar hem şaşırtmış hem de genç liderlerle erlerin birbirlerini daha iyi tanıyarak daha verimli çalışmalarına neden olmuştu. Üstelik kışlalarda fiilen ve resmen en üst komutanlığın düğmeye basmasıyla başlatılan bu katılımcı çağdaş yönetim tarzı, çember çalışmalarıyla, anketlerle tabanın sesine daha fazla değer vererek onları yönetime katmaya çalışan bir araçtı. Bu suretle de kışlalarda TKY’ni öğrenen ve terhis olup memleketlerine geri dönecek Mehmetçiklerde verilen özel eğitimler gereği sorgulama becerisi ve biz bilinci yaratılarak onların gelecek yaşantılarında “kaliteyi hedeflemeleri” ve daha katılımcı olmaları söz konusu olabiliyordu. Böylece ana baba evinde pek göremedikleri, okulda yaşayamadıkları demokratik bir dünya görüşü elde etmeleri de sağlanabiliyordu. Bu durum çok sayıdaki “İyileştirme Çember Çalışmaları” sayesinde de kendi ortamlarıyla alakalı iyileştirme kararlarına fiilen ortak olmanın keyfini yaşayan ve sürekli fikri sorularak katkısı istenen Mehmetçik, sahada bu işi hakikaten benimsemişti. Üstelik bu ruh hali özelikle de TKY’ni bilinçli uygulayan birliklerde, insanın refahına ve vazifenin daha mükemmel ifasına yönelik tekliflerin eskiye kıyasen daha fazla yukarı makamlara akmasına neden oldu.

TKY önce orduda seçilmiş bazı pilot birliklerde (4) başlatıldı (1996). “Tepe yönetiminin desteği, katılımcılığı ve kararlılığı” kuralı başlangıçta çok önemliydi. Sonra TKY süreç içinde tüm birliklere yayıldı ve paylaşılan bir vizyonu olan Stratejik Planlamayla her ikisi birlikte de kullanılmaya başlandı…

Biliyorum bu satırları sabırla okurken, kaleme alanın “ahmakça bir ütopya ile boğuştuğunu ve çok zorlandığını” düşünüp hafif tebessüm bile ediyor olabilirsiniz; hakkınızdır bu. Ama ben “İnsanımız eğer bu sistemin kendi yararına olduğuna inandığında, buraya kadar vurguladığım hususlar da dikkate alınırsa bunu başarabileceğine gönülden inanıyorum.

Konuyu teorisi itibarıyla hemen biraz daha detaylandıralım: TKY aslen “Kalite ve bunun sürekli gelişimi demektir”, diyebiliriz. Kalite ise, teknik tabiriyle müşteri mutluluğu anlamına gelir. Müşteri tabiri askeri bir ortamda hoş karşılanmamakla beraber hem amirleri hem de çalışanları kapsar (İç ve dış müşteri) ve her ikisinin de mutlu edilmesine odaklanır. TKY çabaları ancak “Biz bilinciyle!”
gerçekleştirilebilir. Çağdaş yönetimin temel kurallarından birisi olan “Kararın paylaştırılması” aynen burada da geçerlidir; yani herkesin çalışmalara katılımı beklenir. Kuşkusuz burada kast edilen bir operasyon sırasında ya da taarruz anında verilecek olan liderlik beceriyle ilgili olan o anlık ve hayati olan bir karar değildir. Ama konuyu saptırmaya çalışanlar, TKY ’ne hep bu açıdan yaklaşmaya çabalarlar, inanmayın…

TKY’ni gerçek anlamda uygulayan birlikteki bir erin fikri bazen bir komutandan çok daha değerli olabilir. Değerli bir fikir gurubun “biz bilinci” nedeniyle herkese mal edileceği için pek sorun çıkmaz. “İşi en iyi yapan bilir” prensibi dikkate alındığında mesela “kritik bir nöbet yerinde uyunmaması için alınması gereken tedbirlerin” orada nöbet tutan erlere sorulmasının ne mahzuru olabilir ki? İşte TKY bunu sistemli olarak yapar. Mesela o tür nöbetçilerden bir çalışma gurubu kurulur, bu gurup daha önceden verilen pratik eğitim sonrası edinilen “çember çalışma metodolojisiyle” aralarında özgürce tartışır ve çekinmeden fikirlerini, önerilerini ortaya koyar. Aslında genelde 10-15 kişilik o iyileştirme çemberinde tartışılan ve çözüm önerilerine dönüşen sorun, “oradaki personelin bizzat kendi yapmaları gerekenler ve amirlerine teklif ettikleri konular” olarak somut yazılı TKY sonuçları olarak hep birlikte ortaya konulur. Amirler bu topluca yapılan gurup takdimlerindeki teklifleri sabırla dinlerler ve bunları ya incitmeden ret eder ya da uygun bulduklarını kabul ederler (yetkisi dahilindeyse) veya uygun bulduğu bir teklif yetkisini aşıyorsa bunları üst makama teklif olarak gönderirler. Yukarıya tabanın teklifleri akar durur…

O birimdeki diğer benzeri iyileştirme çemberleri (5) ise, ister kendi ilgi alanlarındaki konularla ilgili, isterse kendilerine verilen öncelikli sorunlarla ilgili olarak aynı şekilde bir araya gelip bir metodoloji içinde çalışırlar. Genel bir kural olarak 180 kişilik bir birlikte ya yetişmiş üyelerden oluşan 3-4 çember bulunur, ya da ihtiyaca göre bu sayı arttırılır. Bazen de teknik konularda farklı büyüklükte ve kişilerden oluşan çemberler kurulur.

Önceden eğitilmiş bu üyeler (6) söz konusu bu çember çalışmalarında ilk önce sorunu beyin fırtınasıyla sorgularlar. Verileri ve mevcut durumu ortaya koyarlar. “Yanlış soru yanlış cevap getirir!” gerçeğinin bilincinde olmak kaydıyla anketlerden de yararlanılır. O sonucun hangi sebeplerden kaynaklandığını hep birlikte listelerler (Balık kılçığı metodu/ sebep sonuç analizi). Sonra bunları mesela Etkinlik ve veya Pareto analizleriyle önceliklendirir ve en son olarak da “Kendi yapacakları ve Üst makama teklifler” şeklinde yazılı olarak bir dosya ile ortaya koyarlar. Dosyalar hazırlanırken asıl olan sorgulamadır ve sadelik esastır.
Bu iyileştirme çemberlerinde, erler karşılıklı olarak birbirlerinin fikirlerini dinlemeyi, tartışma kültürünü öğrenirler, bilmeyenler sırası geldiğinde pas geçerler, karşıt görüşler saygı görür. Bu ortamlarda “her fikir değerlidir” ama bunlar çember liderinin yaptıracağı oylamayla ortaya konulurlar. Fikirlerinden dolayı kimse rencide edilmez, fikri seçilmeyen de fikrinde ısrar etmez, demokratik çoğunluğun görüşüne saygı duyar. Bir kişinin bütün gurubu domine etmesi kabul edilmez. Rütbe ve makamlar ortaya konmaz. Çıkan sonuç ve teklifler o iyileştirme gurubunun gururudur. Sonunda topluluk huzurunda gurupça takdim yapılır ve çemberdeki herkesin konuşmasına gayret edilir. Doğru iletişim şarttır. Çemberler verilen ya da kendi tespit ettikleri konuya veya soruna odaklanırlar. Kurnazlıklar ikaz edilir ve ciddiye alınmaz (A konusu konuşulurken kurnazca B konulu şahsi menfaat dile getirilmez). Bir konuda yapılan iyileştirme çalışması dosya olarak uygun görülürse bütün diğer birlikler için de geçerli kılınır. Rütbeli liderler bu ortamları gözlemler, bazen de iyileştirme lideri olarak da çemberlere katılırlar ve diğerlerini desteklerler…

İşte göz bebeği ordumuzun sembolü olan kışlalarda eğer kısaca özetlemeye çalıştığımız TKY doğru uygulanırsa ve desteklenirse önceki yazılarımızda vurguladığımız “kışla er gazinoları kültür merkezlerine döner” ve buraları asli vazifelerinden uzaklaşmadan okul haline dönüştürülürse işte o zaman erkek egemen olan toplumuzdaki o memleket evlatları buralardan alacakları o ilave eğitimlerle terhis olup memleketlerine dönerler. Dönünce de o alışkanlıkla tabi ki köy ya da banliyölerindeki geleneksel kahvehanelerinde muhtarlardan gazete, dergi, kitap, satranç köşesi isteyebilirler. Hatta belki de orada bir araya gelip iyileştirme için kendi menfaatlerine yönelik öncelikli konularda (tarım, hayvancılık, meslek edinme, çevre, peyzaj, hijyen, vs.) daha önce uyguladıkları şekilde iyileştirme çemberleri de kurabilirler. Eğer bunlar akademik odaklı saha çalışmalarıyla, bilgiyle, ilave eğitimlerle mülki makamlarca üniversitelerce Sivil Toplum Kuruluşlarıyla (STK) desteklenirlerse, çok daha hoş ortamlar da yaratabilirler.

Acaba şimdi durup “Olmaz öyle şey! Bunlar cahil, anlamazlar ki!” mi denmeli? İster misiniz teorik gibi görünen bu akım bir anda kırsaldaki/ banliyölerdeki insanları bu tür topyekûn bir çabayla bilinçlendirip toplumumuzda böylesine tabandan yukarıya doğru sosyal, siyasi birikim, bilgi akışı ve demokratik yönlendirme sağlasın? Hayal gibi geliyor değil mi? Ütopyacılık acaba bu mudur? Yoksa bu bir “büyük vizyon” mu olmalı?

"Ama yurt sathında bu tür sosyokültürel değişim faaliyetleri icra edilirse “Komünistlik falan mı geri gelir (!) ” sizce? Ya da bu ortamlarda bölücülük alıp başını gider mi? Ya cumhuriyet düşmanı bazı tarikatlar buraları ele geçirirlerse? Yoksa millet her akşam ekranlardan görüp durduğu o birçoğu “hazımsız tartışma ortamlarından” etkilenip tartışma kültürü yoksunluğuyla durumu abartarak, bir söz için çekip birbirini mi vurur sizce?

Yoksa yurdun her köşesinde sabırlı bir planlama ve uygulamayla sosyal ilişkiler canlanır ve tartışma kültürü gelişip demokratik bilinç ile katılımcılık ruhu mu artar? Sivil toplum kuruluşları, çevreciler, bu işlerin içinde gönüllü olurlar mı, olmazlar mı? Bu konuda cehaleti önleyebilecek sistemli bir topyekûn eğitim seferberliği acaba mümkün müdür? Ayrıca ulusal güvenlik şu anki gibi tepeden aşağıya doğru “Sizin ulusal çıkarlarınız budur, uygulana!” diye zorlanarak mı yoksa alttan (halktan) yukarıya doğru sorgulamalarla “bizim halk olarak önerimiz budur!” diye mi gelişir? Tabandan böyle bir talep doğar mı sizce?
O bölgelerdeki iyileştirme çalışmaları sonucu teklifler oluşursa bir mahallede/ köyde arzuya göre bir tiyatro/ orta oyunu sahneye konabilir; bağlama, suluboya resim yapma, ebru teknikleri kursları açılabilir; mesela hayvancılık sorunuyla ilgili konferans veriliyor olabilir.

Örnekler çoğaltılabilir. Dolayısıyla buraya kadar bütün anlattıklarımız dikkate alındığında bizce, bu yazının başlığını teşkil eden “Ordunun Demokratik Bir Toplum Oluşturmaya Katkısı mümkündür”, diyebiliriz.

Eğer buna hele somut devlet desteği de olursa ve bir dönemin o yarım kalan köy enstitüleri hamlesine de benzer şekilde “kilit bir medeniyet projesi” olarak tüm ülke sathında köy, banliyö mahallerinde cazip halde hayata geçirilse; bireysel ve toplumsal bir değişim ya da TKY ve eğitim rüzgârı mesela en kolay başlama yeri olan “kışlalardan başlasa ve hemen ardından önce model olarak seçilecek söz konusu yerlerde sonra da ülke genelinde muhteşem bir çıkışla sivil toplumuza da yayılsa”, fena mı olur? Hem bu proje son yıllarda aşırı bir şekilde polarize olup ayrışmış toplumu belki de bu sayede bir araya bile getirebilir. Buna benzer sosyal değişim-gelişim projelerini başaran dünya da başka toplumlar da vardır (İskandinav ülkeleri, Güney Kore, Japonya ve ABD (8) vs.). Bu ülkelerin çoğu 60 yıl önce bize kıyasen daha gerideydiler.

Biz burada “milli bünyemize uyarlanmış TKY ’nin ve Stratejik Planlamanın” ordumuzdaki ilk gelişimini (1996-2010) yazdık ve tarihe bir not düşelim dedik. Aşırı polarize olmuş bir toplumu bütün katmanlarıyla barış içinde tekrar bir araya getirebilecek “siyaset üstü temel bir sosyal/ toplumsal değişim dönüşüm projesi” olabilmesi için bir kapı aralayalım istedik. Çağdaş yönetim bilimi tabiriyle “Yaptığımızı yazdık, yazdığımızı yaptık”. Ama farklı düşünen birileri varsa da ona Japon TKY öncülerinden Kaouru Ishikawa’nın altın değerinde bulduğumuz sözünü hatırlatalım: “Peki siz ne öneriyorsunuz?”

1 - https://www.gercekgundem.com/yazarlar/cihangir-aksit/262/degisim-mi-degisimcilik-mi
2- https://www.gercekgundem.com/yazarlar/cihangir-aksit/351/bir-onur-kitasi-muhafiz-alayi
3- TBMM Kütüphanesinde ve Ankara Büyük Kütüphane ’de orijinal suretleri vardır.
4- TKY için Muhafız Alayı, Kars Mekanize Piyade Tugayı, İzmit Piyade Tümeni, Adapazarı Piyade Tugayı, Maltepe Zırhlı Tugayı, İstanbul Samandıra Motorlu Piyade Alayı vb. 1997’den itibaren model birlikleri oluşturdular. Stratejik planlama ise orduda “Vizyoner Yaklaşım ve Sürekli Gelişim Faaliyet Programı (SGFP) adıyla 2003’ den sonra uygulandı…
5- Tasarruf Tedbirleri, Geri Dönüşüm, Kantinde satılan malların taleple buluşturulması, yıkanma sorunlarının iyileştirme, çamaşır hizmetlerinin iyileştirilmesi, 5 kilometrelik silahlı koşunun daha iyileştirilmesi, Ağır Makinalı Tüfek atışlarının iyileştirilmesi, Emniyet ve Kazaların sıfıra düşürülmesi, barfiks çekme sorununun düzeltilmesi, er gazinolarının iyileştirilmesi çemberleri…
6- Şelale metoduyla yapılan (Seçilmiş eğiticilerin eğitilip, diğer birliktekileri eğitmeleri) 3-5 günlük pratik ve sertifikalı eğitimlerdir. TKY nedir, nasıl uygulanır, çember çalışmaları nasıl yapılır, pratik istatistiksel kontrol tekniklerinin öğretilmesi vb. gibi konularda eğitim verilir…

Etiketler
Ordu