Bir Onur Kıtası: 'Muhafız Alayı'

Bizim neredeyse iki yıldır bir Muhafız Alayımız yok! Ancak, 45’ten daha fazla ülkenin uygulamalarını inceledikten sonra, ülkelerin arasında anlaştıkları resmi bir tanımı olmasa da “Onur Kıtası” deyince; “bağımsız bir devletin, milletin ve genel bir prensip olarak onun yansıması olan ordusunun oluşturduğu tarihi bir askeri birliktir” tanımı ortaya çıkıyor…

Bu çok özel birlikler normal olarak, devletin başındaki lideri koruyorlar (Kral, kraliçe, devlet başkanı, cumhurbaşkanı vs.) ve gerektikçe yönergelerle belirlendiği şekilde törenle uğurlayıp- karşılıyor, devletin başındaki lider veya liderlere gelen diğer devletlerin en üst liderlerini törenlerle karşılayıp belirlenmiş devlet törenlerini icra ediyor, devlet büyüklerinin ve veya bazı ülkelerde harpte hayatlarını kaybedenlerin cenaze törenlerini de icra ediyorlar.

“Onur Kıtaları” yaygın bir uluslararası kanı olarak, bir devletin milletin şerefini temsil ediyorlar. Bunların tamamı çok iyi seçilmiş askerlerden oluşur. Bir iki istisnasını saymaz isek (1) bunlar askeri birliklerdir ve ülkelerin hayatlarında tarihi değerleri vardır.

Mesela;(2) " İngiltere, Fransa, ABD., Bulgaristan, Rusya, Yunanistan, Çin, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, İtalya, Kanada, Arjantin, Romanya Onur Kıtaları, Muhafız Alayları bunlardan sadece birkaçıdır. En geleneksel olanı da İngiltere Kraliçe Muhafız Birliği olup, 16’ıncı yüzyıldan beri aynı törenleri (3) belli periyotlarla asırlardır aynı şekilde icra eder durur. İngilizler bu özel onur kıtalarından çok gurur duyarlar. Bu törenler BBC’den canlı yayınlanır ve birçok ülkede hayranlıkla izlenir. Bizde ise bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun seçme askerlerden ve subaylardan oluşan saraya ait çok gösterişli bir Hassa Alayı vardı. Padişahların meşhur Cuma selamlığı törenleri bu “onur kıtası” tarafından titizlikle icra edilirdi. Yani Türk devlet geleneğinde “onur kıtası” anlayışı yüzyıllardır vardı, dersek bu yanlışlanamaz…

İşte yıkılan Osmanlı İmparatorluğu sonrası, tarihi kökleri sağlam temellere dayanan, ömrü yaklaşık “yüzyılı bulan” Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı da Cumhuriyet tarihimizin o ünlü resmi geçitlerinin insana o geleneksel turkuaz renkli üniformalı piyadeleri ve süvarileriyle birkaç sene öncesine kadar gurur verirdi; üstelik Mustafa Kemal Paşa’nın milli mücadeleye devam edebilmek için bizzat kurdurduğu hem kendisiyle hem de cumhuriyet ile özdeşleşen çok özel bir “onur kıtasıydı”.

İlk kuruluşundan itibaren gelişen ve en kuvvetli olduğu dönemlerde bu 2500-3000 personeli bulan Alay, aslında iki muhafız, bir tören taburundan, bir süvari gurubundan, bir Anıtkabir Komutanlığından ve bir de İstanbul Saraylar Birlik komutanlığından oluşurdu. Hem cumhurbaşkanlarını hem genelkurmay ve kuvvet komutanlarını korur ve onur kıtası olarak da kendisine verilmiş tüm devlet törenlerini icra ederdi. TSK’ne birçok konuda her daim model teşkil etsin istenen Muhafız Alayı’nda görev yapanlara “Muhafızlı” denirdi ve bu unvan ömür boyu onurla taşınırdı. “Herkes muhafızlı olamaz!” deyişi alayın çok uzun yıllardır süren tarihi bir mottosuydu. Hele kilit durumları nedeniyle, Cumhuriyet tarihinde sayısı sadece 41 olan Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanları, yardımcıları ve tabur/ bölük komutanları, en üst askeri makamlarca ve Alay Komutanları hatta bizzat Cumhurbaşkanınca da ismen ve yedi göbek güvenilirlikleri onaylanmadığı takdirde o göreve asla getirilemezlerdi.

Söz konusu alayın üstelik diğer bütün subay astsubay, uzman erbaş ve erleri de çok özel olarak MİT, Emniyet, Jandarma hatta aileleri dâhil tek tek, çok sıkı soruşturulup birimler arasında çok iyi koordine edilerek itinayla aceleye getirilmeden kılı kırk yararak seçilirlerdi. O zamanlarda güvenlik soruşturmaları tamamlanmamış olanlara zaten asla vazife ve silah verilmezdi. Bu tür soruşturmaları menfi çıkanlar hatta en ufak şüphe duyulanlar, rütbeliler de dâhil alayın nizamiyesinden içeriye dahi alınmazlardı. Her yıl 18 Temmuz Muhafız Alayı Kuruluş Yıl dönümleri de özel törenlerle kutlanır ve bu törenlere cumhurbaşkanları bizzat katılarak Alayı, tüm personeli ve ailelerini onurlandırırdı.

Alaydaki rütbeliler de dâhil bütün muhafızlı askerler, omuzlarındaki Cumhurbaşkanlığı forsunu da ‘çok özel bir toplu törenle’ takarlardı. Bunun “hayat boyu sürecek şerefli bir sorumluluk olduğunu” M. Kemal Atatürk’e ve artık canlarını namuslarını korudukları Cumhurbaşkanlarına ve Komuta heyetlerine, anayasaya ve millete ‘özel sadakat yemini ederek’ ilk kez o gün tam olarak idrak ederlerdi. Bu, askerlik yeminin ötesinde gelenekselleşmiş ikinci bir özel yemin olarak bilinirdi. Alayda bu ikinci yemini etmeyene nöbet bile yazılmazdı.
Millî Mücadelenin en başlarında, mecburiyetten doğan Muhafız Alayı ve onun ilk nüvesi olan Meclis Muhafız Taburu (4) her şeyden önce Millî Mücadeleye çok önemli katkılar yapmış bir muharip birlikti. Tarihi Alay, ilk kuruluşundan itibaren asıl kurucusu Piyade üsteğmeni İsmail Hakkı Tekçe’nin (5) komutanlığında, önce muhafız takımı (6)ve daha sonra Muhafız bölüğü, ardından Meclis Muhafız Taburu ve en sonunda da Mustafa Kemal Paşa’nın direktifiyle Muhafız Alayı (1927) haline getirilmişti. “Muhafızlar” Mustafa Kemal Paşa’nın gerçek muhafızlığını eğer o dönem sadakatle yapmamış olsaydı, Kurtuluş Savaşı ve sonrası, kuvvetle muhtemeldir ki bu şekilde başarılamazdı.

Üstelik Muhafız Alayı’nın ilk güçlü nüvesi olan Meclis Muhafız Taburu da sadece koruma görevlerinde kalmayıp İkinci İnönü Muharebesinde, Ankara’dan trenle İnönü cephesine son anda yetiştirilerek düzenli ordunun kurulmasında ve ordunun ülkeyi savunmasında fiilen ve kahramanca rol oynamıştı. Mesela Ankara’nın o dumanlı ilk günlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın asi Ethem’e karşı ilk güvencesi Meclis Muhafız Taburu olmuştu. Meclis’in ve Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası olan 1921 yılındaki Sakarya muharebesi sırasında ise Meclis Muhafız Taburu Anadolu’nun içlerine doğru hızla ilerleyen Yunan ordusunun ilerlemesine karşı Başkumandan Mustafa Kemal Paşa tarafından yine cepheye gönderilmiş, muharebenin dönüm noktalarından birisinde Mangal Dağı’nda görev yapmış, 22 gün ve gece süren kanlı çatışmalar sırasında Gazi’nin yanında olan bir birlikti.

Bu aynı şanlı birlik, daha sonra Büyük Taarruz ’da yine cephede görev almış, geriye çekilmekte olan bir Yunan tümenini sıkı takiple yakalayıp, 7,5 saat muharebe ettikten sonra büyük bölümünü imha etmiş bir birlikti. Mudanya ateşkes anlaşması sırasında ise binanın içerisinde devam etmekte olan o gergin müzakerelere, Meclis Muhafız Tabur Komutanı Tekçe’nin teklifiyle binanın hemen önünde; gururlu muhafızlarıyla yeri göğü inleten beklenmedik bir tören geçişi yapmak suretiyle bütün Mudanyalıları coşturan, müzakerecileri de odada sindirip allak bullak eden o çok disiplinli birlikti.

Savaş sonrası Meclis’teki tartışmaların bitirilip de genç Cumhuriyet’in o ilk ilan edildiği anda, emrindeki iki bataryaya ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu dünyaya “101 pare top atarak” ilan etme şerefini de taşıyan çok özel bir birlik olmuştu; Meclis Muhafız Taburu, başlarındaki kabalaklarının önlerine, anlaşma gereği jandarma tuğu yapıştırıp önemli bir bölümüyle Refet Paşa ile İstanbul’a giren ve köprüden, süngüleriyle sert adımlarla ve gururla yürürken İstanbulluları çılgın gibi coşturmuştu. Alay, 1927’de ise ayrılışından 8 yıl sonra ilk kez İstanbul’a gelen Atatürk’le yine beraberdi. Ayrıca, Gazi’nin ömrünün son zamanlarında da devletin bekası için doğuya intikal ettirilerek ayaklanan isyancılara karşı da görev alan bir birlikti.

Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı, yaklaşık yüzyıl boyu kahramanlığıyla muharebe meydanlarında, sadakatiyle muhafızlık görevlerinde, “sıfır hata” prensibi ve titizliğiyle binlerce kez icra ettiği kritik törenlerde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk dâhil bütün cumhurbaşkanlarının, devlet büyüklerinin korunmasında ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilinde hiç zafiyet göstermemesiyle uzun yıllar göğüs kabartmaya da devam etmiş bir birlikti. Ama aynı Alay Muhafız Alay Komutanlarının tutumlarına göre şekli şemalı değişse de Ankara’nın göbeğinde bulunması sebebiyle doğal olarak bütün ihtilal ve darbelerin ortasında bulmuştu kendisini. En son Alay’dan bir gurup askerin kanlı 15 Temmuz felaketindeki bütün aydınları kahreden o son tutumu bile bizce, “yüz yıllık alay tarihi boyunca bir onur kıtası olarak kazandığı kan ve alın teriyle yazılan o çok büyük başarılarına gölge düşürmemeli”.

Ama o gecenin hemen ardından da söz konusu şanlı Alay’ın “kurumsal cezası” bir anda, öfkeyle tüzel kişiliğine (!) kesildi ve tarihi alay 29 Temmuz 2016 günü MSB.’nın da bizzat yaptığı “Muhafız Alayı fiilen kapatıldı! Üst düzey isimleri koruyacak bir birim oluşturulacak” şeklindeki net açıklamasıyla resmen tarih sayfalarına gömüldü.

Ancak burada bir konu çok önemlidir; “darbeyi ya da ihtilali yaparsa tanklar toplar uçaklar değil onları kullanan insanlar/ kumandanlar yapar!” İlk bakışta akla hemen şu basit sorular da gelmiyor değil; sarhoş bir sürücü, eğer bir insanı ezdiyse, biz içindeki sarhoşu mu yoksa kullandığı arabayı mı cezalandırmalıyız? Ya da yüce TBMM’ni bombalayan uçağı mı yoksa o işlemi yapan veya yaptıran asıl sorumluları mı, yoksa uçakların inip kalktığı pistleri mi kullanımdan kaldırıp cezalandırmalıyız? Ya da kanlı bir katilin, o toplu tabancasını mı yoksa katili mi cezalandırırız? Sizce hangisi akla yakındır? Hem, o aynı kapatılan Muhafız Alayı, başındaki kumandana bağlı olarak kritik bir ihtilal girişimini cesurca çatışarak birliğiyle canı pahasına durdurabilmiştir de … (7)

İşte o kanlı gece sonrası atlas kumaştan yapılmış, şehit kanıyla sulanmış (8) o al sancak da birlik bir anda kapatılınca, o tepkili ortam içinde kuşkusuz emniyete alındı (9) . Daha sonra medyadan takip edilebildiği kadarıyla Alay dağıtıldı, ya da düzenlenip yerine sembolik bir tören kıtası kuruldu . (10)

O meşum geceye karışan Alay personeliyle ilgili yargı süreci devem ettiğinden “hukuka saygı” anlamında dikkatli olmamız gerektiğinin bilincinde olmakla beraber, Ankara’daki devam eden yoğun karşılama ve uğurlama trafiği sonucu olarak törenlerde manevi değeri büyük olan “sancağın eksikliği” hissedilince o eski Muhafız Alayı şanlı sancağını, adı artık eskisi gibi olmasa da onun yerine konulmuş bir başka birliğin taşıdığı da görülüyor. (11) Bildiğimiz kadarıyla, şeref timsali olan Alay sancaklarının sorumluluğu resmî törenle sadece yeni alay/ tugay komutanlarına verilir veya alınır, idareten devredilemez. Ancak burada bir bilgi eksikliğimiz de olabilir…

Bu durumun doğal bir sonucu olarak da devletin en üst kademesi olan Cumhurbaşkanlığı’nın güvenliği anlaşılan, artık eskiden olduğu gibi Muhafız Alayı’na değil, hatta adı yazılı sancağı taşıyan bu yeni askeri birliğe de emanet edilmiyor. Tarihe karıştığı ilan edilen Muhafız Alayı’na bağlı Cumhuriyet tarihinin ilk onur kıtası olan o meşhur gazi Meclis Muhafız Taburu ise zaten 6 yıl öncesinden beri, siyasi bir kararla ılga (12) edildiği için, çoktandır yoktu. Milli tarih bilinci kuvvetli olan vatandaşlar için iç acıtıcı bir durumdur bu. Alternatif merasim alayı yaratmak ise çok farklı bir şeydir.

Aslında ordumuz dahil tüm devlet kurumlarının şu geçen uzunca süreçte çok dersler aldığını varsayınca, bu günlerde birçok konuda olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı konusunda da bir normalleşmeye ihtiyaç olduğu hissedilmektedir. Kısacası şanlı Alay’ın alınan çok acı dersler çerçevesinde sorgulanarak re organize edilip aynı fonksiyonlarla “eskisinden çok daha iyi bir duruma dönüştürülmesinin” artık zamanının geldiğini düşünebiliriz.

Burada, en üst makam olan Cumhurbaşkanlığı’nın “İç kuşak korunması polislerimizin; dış kuşak korunması ise çağdaş ülkelerdeki gibi yine ordumuzun sorumluluğunda olmalıdır”, diyoruz. Esas olan; erinden komutanına Muhafız Alayı tüm personelinin, güvenlik soruşturmalarının yapılıp titizlikle seçilmesidir. Yani şu koskoca 80 milyonluk nüfustan, devletine milletine ve onun bütün değerlerine sadık ve güvenilir bir alay kadar personel bulunamaz mı Allah aşkına?

Ayrıca Muhafız Alayı gibi bir “milli değer” kaybedildiğinde bir daha yeri kolay kolay doldurulamaz. Nitekim İkinci Dünya Harbi mağlubiyeti ve mahcubiyeti nedeniyle bunun sonrasında Federal Almanya, uzunca bir süredir İngilizlerin kırmızı askerleri gibi, bizim mavi askerlerimiz gibi tekrar tarihi bir Muhafız Alayı (Wachbataillon) geleneği yaratmakta oldukça zorlanmaktadır.
Unutmayalım ki özellikle de tam bir asırlık ömrü bulunan Muhafız Alayı hala Atatürk’ün alayıdır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın ve Cumhuriyet’in sembolü olan yeri doldurulamaz tarihi bir “onur kıtasıdır”. İşte bütün bu nedenlerle halen Cumhurbaşkanlığı yarışında olan tüm devlet büyüklerine bu konuda bir fırsat doğduğunu görüp, saygıyla öneriyoruz ki; Artık hasret sona ersin ve bağımsızlık için muharebe meydanlarında canı ve kanıyla bedel ödemiş onur kıtamızı, yani sancağıyla ve seçilecek yeni komutanlarıyla beraber Atatürk’ün Muhafız Alayı’nı, bu çilekeş milletle tekrar buluşturunuz. “Düşman gözleri, daha fazla sevindirmeyelim artık” …

1- Endonezya ve Filipinler onur kıtalarında, kara hava deniz kıtalarına ilaveten bu kıtaların içine ayrıca polis de koymuştur.
2- İngiltere Kraliçe Muhafızları/ The Queen's Guard, Fransa Garde Républicaine, ABD The Old Guard/ Muhafız Alayı, Bulgaristan Milli Muhafız Birliği, Rusya Kremlin Alayı, Yunanistan Cumhurbaşkanlığı Efzun Alayı, Çin Halk Cumhuriyeti Halkın Kurtuluşu Ordusu Onur Kıtası (People's Liberation Army Honor Guard), Budapeşte Muhafız Alayı, Çek Cumhuriyeti Kale Muhafızları, İtalya’nın Corazzieri Muhafız Alayı, Kanada Grenadiers Guards/ 22’inci Alayı, Arjantin’in Mounted Grenadiers Alayı, Romanya Regimentul 30.Gardă…
3- Bunlardan en ünlüsü “Trooping the Colour at Horse Guards Parade” adlı Kraliçe’nin doğum günü için yılda bir kez Buckhingam sarayında yapılan, yüzlerce süvarinin 1400 rütbeli rütbesiz askerin katıldığı geleneksel törendir. Asırlardır aynı şekilde icra edilir.1938 yılı: https://www.youtube.com/watch?v=LT_KEgU2sms veya
2017 yılı: https://www.youtube.com/watch?v=rhsb4W_iZ_E

4- Meclis Muhafız Taburu 1927’de Alay olmuştur. 2011 yılında ise söz konusu tarihi Meclis Muhafız Taburu törenle lağıv edilmiş ve TBMM.’nin korunması aynı tarihten itibaren polislere teslim edilmiştir.
5 - En son tümgeneral rütbesiyle emekli olmuştur. Üsteğmen olarak Mustafa Kemal Paşa’nın yanına Deli Halit (Karsıalan) Paşa’nın tümeninden (Artvin) özel olarak seçilerek getirilmiştir.
6- Seçilmiş 9 manga, 81 er ve 3 çavuştan ibaretti. Bu köklü birliğin doğumu, Cumhuriyetten bile öncedir (18 Temmuz 1920).
7- Mesela 22 Şubat 1963’te ihtilal girişiminde bulunanlarla çatışarak Ankara’da onları durduran ve İnönü’nün temsil ettiği demokrasi yanında yer alan, en önemli muharip birliklerden birisiydi Muhafız Alayı.
8- Kurtuluş savaşında 7 subay, 15 er şehit vermiştir.
Bilinen kadarıyla kuruluştan kalkan alayların sancakları Harbiye’deki askeri müzeye teslim edilir.
10 - Muhtemelen birkaç tören bölüğü, 16 eski Türk devletinin bayraklarını taşıyan küçük bir tören takımı ile makam arabalarının iki tarafına refakat edecek kadar sayıda bayraklı bir süvari ünitesi oluşturuldu.
11 - https://www.tccb.gov.tr/videogaleri/6/#Video, “Sierra Leone Cumhurbaşkanı Koroma Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde”.
12 - Bir şeyin varlığını ortadan kaldırmak.