Milli Egemenliğin para ile tarifi

Milli irade diyoruz olmuyor, kişisel haklar diyoruz anlamıyor, Egemenlik hakları, Anayasal haklar v.s. diyoruz olmuyor, E o zaman biz de bu kez farklı...

Milli irade diyoruz olmuyor, kişisel haklar diyoruz anlamıyor, Egemenlik hakları,

Anayasal haklar v.s. diyoruz olmuyor,

E o zaman biz de bu kez farklı davranalım,


Milli Egemenliği para ile anlatalım. Belki anlaşılır o zaman.


Çok fazla geriye gitmeye gerek yok,

Tanzimattan sonra diyelim,


Bak güzel kardeşim,

Egemenlik, çağın gereği olarak bir zamanlar padişah Abdülmecit’teydi.

1850’de Avrupa ile “borç sözleşmesi” imzaladı. Ancak bundan vaz geçti. Sırf bu yüzden elin adamına boş yere 2 milyondan fazla tazminat ödedi. Çünkü kandırılmıştı. Önce ikna edildi, sonra vazgeçirildi.


4 yıl sonra tekrar ikna oldu ve Kırım Savaşı için Fransa’dan 3.300.000,00 altın Osmanlı Lirası borç aldı. Savaşa harcadı, Dolmabahçe sarayına harcadı. Kalan parayı da lükse israfa faize ve savurdu.

Hesap vereceği kimse yoktu.


Savurganlık ve borçlanma devam etti.

Egemenlik bu kez Sultan Abdülaziz’deydi. 1875’e gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu ekonomisi iflas etti. Aldığı borçları ödeyemedi ve Devlet resmen Moratoryum ilan etti. Abdülaziz ise o anda Beylerbeyi sarayını yaptırıyordu.


1876’ta tahta II.Abdülhamit geçti.

Abdülhamit yetkileri, yani egemenliği eline aldığında yine iflas ve yine savaş vardı. Yeşilköy’e kadar gelen Ruslar karşısında tazminat ödemekten başka bir şey yapamadı.

Tazminatı da borç aldı.

Paralar suyunu çekinde 1881’de Muharrem Kararnamesi yayınladı. Duyunu Umumiye (Genel Borçlar) ilan edildi ve yabancılar ülkeyi resmen hacze çekti. Devler bütün gelir getiren kaynaklarını yabancılara devretti.


Çok geçmedi, öşür vergisi karşılığında Abdülhamit Avrupa’dan “avans” aldı.

Bu günkü varlık fonu gibiydi.

Bunu yaparken tabii ki millete sormayacaktı. Çünkü Egemenlik millette değil, Yıldız Sarayındaydı.


1909’a gelindi.

Egemenlik bu kez V.Mehmet Reşat’a geçti.

O da Dolmabahçe Sarayında oturdu. 1914’e gelindiğinde Devletin toplam dış borcu 150 milyonu, Birinci Dünya Savaşı sonunda da 300 milyonu geçmişti. Padişahın umurunda değildi, kendisi ödemiyordu, halk ödüyordu. Tüm yetkileri İttihat ve Terakki’ye devretmiş, kendisi de Sarayda güvercin besliyordu.


1918 yılında tahta Vahdettin geçti,

Beceriksizdi. Ecdadına ve ülkesine ihanet etti.

Osmanlı Devleti de resmen tükenmiş ve yolun sonuna gelmişti. Devletin her şeyine el konulmuştu. Osmanlının borç aldığı Avrupa, hacizle yetinmemiş, Anadolu kapılarına dayanmıştı. Artık para değil, toprak istiyordu


Sahneye Mustafa Kemal Atatürk çıktı.

Samsuna çıktı. Halkı dolaştı, Kongreler düzenledi, Ankara’ya geçti, Saraya değil, Çankaya köşküne oturdu. Köşk denildiğine bakmayın 2 katlı küçük ahşap bir evdi. Önce meclis kurdu. Sadece 9 odalıydı. O küçük meclise koca halkı getirdi. Halkı söz sahibi yaptı, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedi. Köylü, orağını sabanını bıraktı, giydi çarığını meclise geldi. Duruma el koydu. Egemenlik ve söz artık sarayın değil, Milletindi.


Egemenlik kişiden artık millete, saraydan da halka geçmişti.Adına da Milli Egemenlik denmişti. Milleti mücadeleye çağıran Atatürk milleti hakim kıldı. O millet ile Ordu kurdu, askerini giydirdi, kuşattı, donattı. Kurduğu orduyla savaş verdi, savaşı kazandı. 1922’de Sarayı ve saltanatı kaldırdı. Padişah bir İngiliz gemisiyle yurt dışına kaçtı.

Söz, padişahta değil halktaydı.


Ardından Atatürk milletin kendi iradesine dayalı bir devlet kurdu. Adına Türkiye Cumhuriyeti dedi. Artık halk kendi kendisini yönetmeye başladı.Kendi parasını da yönetmeye başladı. Osmanlıdan kalan tüm borçları ödedi. O borçlar bu günün 500 milyar doları kadardı. Hepsini ödedi, müthiş bir mücadele verdi. Bu mücadelede kendisine rehberlik ve liderlik eden Mustafa Kemal’i çok sevdi.

Ona Atatürk dedi.


Atatürk bütün gücünü ekonomik kalkınmaya verdi.

1923’de İktisat kongresi düzenledi. Halkı çalışmaya, üretmeye ve kendi parasını yönetmeye davet etti. Devrimler yaptı. İnsanlar artık saraya değil kendi gücüne, Avrupa’ya değil kendi cebine bakıyordu. 1930’a gelindiğinde, dünya 29 kriziyle boğuşurken, ülkelerin ekonomileri bir bir batarken Türkiye %24 gibi rekor bir rakamla büyüyordu.


Ama Atatürk öldükten sonra ekonomi bozuldu.

Çünkü Milli Egemenlik tılsımı bozulmuştu. Örneğin Adnan Menderes 1950 yılında iktidara geldiğinde dediğim dedik gibi davrandı. Meclis çoğunluğu ezici bir şekilde onda olduğu için Padişah gibi davrandı. İstediği yasaları meclisten geçiriyordu. Odunu bile Milletvekili yaparım diyordu. Egemenlik resmen artık kendisindeydi. Ekonomisine gelince, İnönü’den bütçeyi 127 ton altın ile devralmıştı. Ve kasada 13 milyon dolar para vardı, 1960 yılında iktidardan düştüğünde altın tükenmiş, kasada para şöyle dursun ülkenin dış borcu 376 milyon dolara ulaşmıştı.

Bu bir rekordu.


70’lere geliniyor, Milli Egemenlik daha da bozulmaya devam ediyordu.

1972 yılında Ferit Melen hükümeti döneminde ilk kez Kanun Hükmünde kararname çıkarılarak Meclisin bazı yetkileri Bakanlar Kurulu tarafından alındı. Artık halkın yetkisi, yani Milli Egemenlik Meclisten kişilere doğru evrilmeye başlandı. Bu K.H.K.’ları Özal bolca kullandı. Meclisi devre dışı bırakmak isteyen bütün hükümetler kullandı.

Halka bile sormadı.


Ve gel zaman git zaman Erdoğan 2002’de iktidara geldi, bu güne kadar K.H.K.’lerle tırtıklanan Meclisin Milli Egemenlik yetkisini, Nisan 2017’de tamamen kendi üzerine aldı. Milletin Milli Egemenliğini yok saydı. Milletin temsil edildiği Meclis önemsizleştirildi, Cumhurbaşkanına tek başına yasa yapma, kanun çıkarma yetkisi verildi.

Çıkarılan kanuna da “Cumhurbaşkanı kararnamesi” dendi. Hatta birçok konuda Meclise danışılmadan, Millete sorulmadan kararlar verildi.

Artık halk değil, kişi ve saray egemendi.


Egemenlik 150 yıl öncesinden beridir uzun uğraşlar ve kanlı savaşlar sonunda saraydan alınıp halka verildi, Ama Erdoğan geldi, o egemenliği 2017’de tekrar saraya verdi.

Çünkü 1150 odalı bir saray yaptırmıştı.Bir İngiliz gemisiyle yurt dışına kaçan Padişah Vahdettin’in İstanbul’daki köşkünü de kendisine ayırmıştı.


Erdoğan 18 yıl önce iktidara gelirken bütçeyi yaklaşık 140 milyar borç ile devraldı, halktan 13 kentilyon da vergi topladı. Bu para buhar oldu. Ve şu an T.C.Hazine ve Maliye Bakanlığının 20 Nisan 2020 tarihinde açıkladığı rakama göre ülkenin borç toplamı tam 1.462,00 milyar TL

Milli Egemenliğin para ile tarifi - Resim : 1

Bu borç sarayın değil senin kardeşim.


Peki ne yaptı?

Fabrika yağmadı, üretim yapmadı, sanayi yapmadı. Halkın kendisinin yaptırdığı fabrikaları da sattı. Gerisini Varlık fonuna kattı,

Sadece kolonya dağıttı.


Ha bu arada unutmadan, damadını da bakan yaptı.


Yani,

Egemenlik cebindeki paran gibidir. Sen yönetirsen kazanırsın, saray yönetirse, kaybedersin. Dolayısıyla 23 Nisan sadece siyasi gücün değil, aynı zamanda seni fakirlikten kurtaran ekonomik gücündür.


İşin özeti kardeşim,

seni sefalete sürükleyen dış güçler filan değildir.

Senin egemenlik yetkini elinden alıp sefa süren saraylılardır.

Gerisi,

Kolonyadır...

Etiketler
Para