Atatürk’ün çocuk sevgisi ve istismar yasası..

Nisan ayında.. 12 Nisan’ın 1916’sında atlarıyla Diyarbakır’dan çıktılar. Ambar deresini geçtiler. Silvan’a gidiyorlardı. En öndeki sarışın atlı, henüz 10...

Nisan ayında..

12 Nisan’ın 1916’sında atlarıyla Diyarbakır’dan çıktılar.

Ambar deresini geçtiler.

Silvan’a gidiyorlardı. En öndeki sarışın atlı, henüz 10 günlük bir generaldi.

Yolda sefil ve perişan insanlar vardı. Van’lı, Tatvan’lı ve Bitlis’liydi. Şehirleri Rus ve Ermeniler tarafından işgal edilince çoluk çocuk genç yaşlı demeden yollara dökülmüşlerdi. Çoğu yaşlı ve kadındı. Açlık ve ölüm ve sefalet kol geziyordu.

General ilerledi. Yüz metre ötede sahipsiz bir çocuk gördü. Belli ki yetimdi. Anne ve babası Bitlis’in işgalinde katledilmişti. Onu aldı. İlgilendi.

Biraz daha ilerledi. Yolda açlıktan ölüp kalmış insan iskeletleri vardı. Kurudere istikametine geldi. 12 yaşında bir kız çocuğu daha gördü.

Yalnız başına kimsesizdi.Diyarbakır’a gitmek istiyordu. Dünden beri açtı.

Ona kumanyasından yemek verdi, karnını doyurdu.

Generalin gitmesi gerekiyordu. Yola devam etti.

Kısa bir süre sonra Silvan’a vardı.

Dinlendi. Şehir merkezine indi. Alışveriş yaptı. Gezindi. Fazla durmadı. 16 Nisanda ayrıldı.

Malabadi köprüsüne vardı. Garzan çayını geçti.

Geceyi çadırda geçirdi. Sabah erken kalktı. Ziyaret ilçesine gitti. Orada Veyselkarani türbesini ziyaret etti ve camisinde bir saat kadar insanlarla sohbet etti.

Yoluna devam etti. Karlı Bitlis dağlarındaki askerleri denetlemeliydi. Vardı. Keşif yaptı. O esnada Ruslar saldırdı. Onlarla savaştı. Tekrar geri dönüp at sırtında Siirt’e, oradan Kulp’a ve oradan da Muş Sin Yaylasına geldi.

Ruslarla burada da çarpıştı.

Bir aylık bir askeri çalışma sonucunda Muş’u ve Bitlis’i kurtardı.

General olarak ilk zaferiydi.

9 Kasımda düşmandan kurtardığı Bitlis’e gitti.

Yol yine aç ve perişan insanlarla doluydu. İnsanlar bu kez generalin kurtardığı Bitlis’e, evlerine dönüyordu. General Bitlis deresine geldi. Burada 4-5 yaşlarında tek başına bir çocuk gördü. Yol üzerine terk edilmişti. Ağlıyordu. Ailesini kaybetmişti. Ve rastgele bir ailenin peşinden gidiyordu. Ama o aile de “Bizim çocuğumuz değildir” diyerek reddediyordu. General atından İndi. Çocukla ilgilendi. Aileye döndü, çocukla ilgilenmedikleri için kızdı.

Çocuğa sahip çıktı.

16 Kasım 1916 günü Bitlis’e geldi.

Bir süre incelemeler yaptıktan sonra hastaneye gitti.

Ruslara karşı savaşırken kolu parçalanan Şeyh Muhammed Diyauddini ziyaret etti. Hastaneden çıktı. Şerefiye camiine gitti. Rus işgalinde harap olmuştu. Camiinin içi hayvan pislikleri ile doluydu. Cami ile ilgilendi. Yolda 12 yaşında Ömer adında öksüz bir çocuk gördü. Yanına aldı. Yanına aldığı duyulunca vatandaş üç tane daha anası babası savaşta ölmüş yetim çocuk getirdi. Onların aileleri de katledilmişti. Ancak hepsini yanına alamazdı. Onlara para verdi, yardımda bulundu.

Çocuklarla özel olarak ilgileniyordu.

Çünkü 12 yaşında babasını kaybettiği için kimsesiz çocukların halini ve duygularını anlıyor, onlara babalık yapıyor ve koruması altına alıyordu. Onun bu özelliği duyulunca 8 yaşında bir çocuk daha getirdiler.

Adı Abdürrahim’di.

Van’lıydı. Van işgalinde annesi ve babası katledilmişti. Kimsesizdi. Onu da yanına aldı.

General İstanbul’a geldiğinde Abdürrahim’i de yanında getirdi. Hemen Beşiktaş Akaretlerdeki evine koştu. Annesini kucakladı. Annesi ise sevinçten gözyaşlarını tutamadı. Oğlunu hep “Paşacığım” diye severdi. Ve Paşa elbisesiyle oğlunu ilk kez görüyordu. Annesi oğluna şöyle bir baktı. Yanında tanımadığı bir çocuk vardı. Oldukça sevimli ve tatlıydı. Oğlu onu Diyarbakır’dan almış getirmişti. Ailesi savaşta katledilmişti. Vanlı bu yetim çocuğu bağrına bastı. Annesine takdim etti;

“Bu çocuğu biz büyütelim. Bu çocuk bizim çocuğumuz olsun" dedi.

Aradan 4 yıl geçti,

Bu General mücadelesine devam etti. Bu kez halkını kurtaracaktı. Önce bir Meclis kurdu. O meclisi çocuklara armağan etti. O meclisle ordu kurdu, savaş verdi, kazandı ve devlet kurdu

Kim miydi bu general?

Tabii ki Mustafa Kemal’di. Birinci Dünya Savaşındaki günleriydi. "Çocuklar her türlü ihmal ve İSTİSMARDAN korunmalı, onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır" diyordu.

Ve bütün çocukları evladı gibi seviyordu.

Tam 100 yıl sonra,

“Yine bir Nisan ayında, onun çocuklara armağan ettiği bu Mecliste, bazı milletvekilleri tarafından bir “İSTİSMAR” yasası gündeme geldi. Konuşuldu.

Ne kadar katil, gaspçı soyguncu mafya ile birlikte, maalesef çocuklara tecavüz ve İSTİSMAR edenleri de serbest bırakma konusu da gündeme geldi

Eğer yasa çıkarsa tarihte “Azmettirici ve affettirici” olarak anılacaklar.”

İşte Atatürk farkı.

Atatürk “çocukları her türlü istismardan koruyalım” der çocukları bağrına basardı.

O çocuklar şimdi,

Bugün bu yasayı çıkarmaya çalışanların eline kalsaydı,

Bir kereden bir şey olmaz zihniyetiyle kim bilir ne istismarlara uğrardı.”