#saadetöğretmen öldü; ya mobbing…?

Atalay Girgin* Gaziantep’te görev yaparken yaşadıklarının ve maruz kaldıklarının etkisiyle intihara sürüklenen Saadet Harmancı, iki ay önce göreve başlamış...

Atalay Girgin*

Gaziantep’te görev yaparken yaşadıklarının ve maruz kaldıklarının etkisiyle intihara sürüklenen Saadet Harmancı, iki ay önce göreve başlamış, 25 yaşında genç bir öğretmendi. Artık yok! Artık yaşamıyor!

Yaşamına son vermeyi seçmesine neden olan iki aylık öğretmenliği süresinde, genç ve yalnız yaşayan bir kadın olarak, nelere maruz kaldığını, kendisinden kimin/kimlerin kabul edilmesi mümkün olmayan hangi taleplerde bulunup bulunmadığını, neler yaşadığını, bunların etkisiyle neler hissettiğini, neden ve nasıl bir açmaza düştüğünü bilmiyoruz. Ve ne yazık ki asla öğrenemeyeceğiz.

Ancak geride bıraktığı ve bizlere ipuçları veren bir tweet paylaşımında yazdığı “Ben yapamadım mobbinge uğramaktan”, “Her gün pamuk ipliğine bağlısınız sözünden bıktım, usandım” cümleleri oldukça düşündürücü.

Aslında yalnızca düşündürücü ve münferit bir durumun ifadesi de değil Saadet öğretmenin sözleri. Aynı zamanda eğitim camiasında ücretlisi, sözleşmelisi ve kadrolusuyla birçok öğretmenin sessiz sedasız yaşadıkları bir gerçekliğin açığa vurulmuş ifadesi… Doğrudan ya da dolaylı olarak, Saadet öğretmenin intihara sürüklenmesine neden olan ya da bunu etkileyen/tetikleyen bu gerçekliğin adı MOBBİNG!

Mobbing, Latince kökenli bir sözcük. Kavram karşılığı olarak, kısaca psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek, vb anlamlarına geliyor. “Yıldırma” veya “iş yerinde psikolojik terör” olarak da niteleniyor.

Kavramsal karşılıktaki “psikolojik şiddet” ve “taciz”e dikkat edin ve yukarıda “Sessiz sedasız” dediğime bakmayın! Çünkü öğretmenlerin bir kısmı mobbing davranış ve uygulamaları karşısında bireysel olarak, kendince geliştirmeye çalıştığı yöntemlerle baş etmeye çalışır. Bir kısmı “Bu da geçer” diyerek sineye çeker. Ve susar! Sessizliğe gömülür! O sessizlikte ne fırtınalar kopar ama kimseler bilmez!

Bir kısmı kendilerinden talep edilenlere istemeye istemeye, ama kendi ahlaki ve etik değerleriyle, ilkeleriyle çelişmek pahasına gönüllüymüşçesine boyun eğer. Böyle yaparak birilerinin mobbing diye nitelenen söz ve eylemlerinden kurtulabileceğini, bunların artık biteceğini düşünür. Ama bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü bir kez boyun eğmeye, “Evet” demeye başlamışsanız olur olmaz zamanda dozajı artan yeni istekler gelir. Hele de genç, yalnız ve güzel bir kadın öğretmenseniz… Ya da boşanmış bir kadın öğretmen…

Elbette mobbinge maruz kalmak için genç, yalnız ve güzel bir kadın öğretmen olmanız gerekmez. Boşanmış olmanız da… Erkek öğretmenler de mobingden nasibini alır. Hatta onlar daha fazlasıyla, daha şiddetlisiyle de karşılaşır.

İster erkek olsun, isterse kadın, bazı öğretmenler ise kendilerine yapılan mobbinge sessiz kalmaz. İtiraz eder. Sesini yükseltir. Direnir. Yasal haklarını kullanarak mücadeleye girişir. Karşılıklı soruşturmalar açılır. Müfettişler gelir gider. Doğru ya da gerçeğe aykırı beyanlardan ibaret ifadeler alınır.

Ancak istisnalar hariç, genellikle herhangi bir olumlu sonuç çıkmaz bu soruşturmalardan… Boşuna dememişler “Kol kırılır yen içinde kalır” ve sistemin dişlileri bazen hızlı bazen ağır ağır öğütür, birilerinin kendisine benzetemediklerini, boyun eğmeyenleri, biçimlendirmeye direnenleri, memurlaştırılamayanları... Öğütülenin bir insan mı yoksa bir kâğıt parçası mı olduğunu sormadan sorgulamadan… Öğütme işlemi başlamışken soruların da hükmü kalmamıştır zaten.

Hele de mobbing uygulayan ya da uygulayanlar hiyerarşik olarak daha üstteki etkili ve yetkili birileri tarafından korunup kollanıyorsa hiçbir şey çıkmaz. Hatta öyle raporlar düzenlenir ki mobbing uygulayanlar neredeyse ödüllendirilirken, mobbingin mağduru itham edilir.

Mağdur, konumuz açısından eğitim alanındaki mağdur, yani öğretmen dayanamaz. Bazıları okul değiştirir. Bazıları sağlık raporlarına sarılır. Genellikle tamamı okula aidiyetini yitirir. Bazıları ise en sonunda (Hadi kendi kitaplarımı saymıyorum) Naciye Ataş gibi kâğıda kaleme sarılır ve haykırırcasına sayfalara döker yaşananları, tanıklıkları içinde birikenleri ve bir kitap yazar: Adını bile MOBBİNG koyar.

Sorunu ve derdini kamuoyuna ve mümkünse ve kaldıysa etik değerlere sahip birilerine duyurabilmek için… Lakin kimseler duymaz! Yine kimseler görmez, okumaz! (Özellikle göreve yeni başlayan ya da “atanamayan öğretmenler”den biri olup da atanma umudu olanlara önerimdir: MOBBİNG’i mutlaka okuyun!)

Bundan dolayıdır ki hiç umudum yok! Ama umarım ki yanılırım ve Saadet öğretmenin ölümü sonrasında başlatılan soruşturmada hakikat açığa çıkar. Lakin bu olayda hakikat açığa çıksa bile var olan toplumsal-siyasal koşullar devam ettiği, egemen anlayış ve her kademeye sirayet eden fiili ve potansiyel kadro yapısı değişmediği sürece özellikle eğitim alanında mobbing bitmez.

Bunun bitmeyeceğine küçük bir örnek: Yukarıda mobbingin kavramsal karşılığındaki iki kavrama özellikle dikkat edin demiştim. Bunlardan birisi “psikolojik şiddet”ti. Günümüz koşullarında öğretmenliğe başlamaya aday olanlara uygulanan “Mülakat” da psikolojik şiddettir.

Keza göreve başlama sonrasında birilerince yaşatılanlar da bu şiddetin yani mobbingin devamıdır. Öğretmeni-öğretmen adayını tutarsızlığa, ikiyüzlülüğe ve riyakârlığa yönelten, etik tutarlılıktan ve ahlaki değerlerden uzaklaştıran boyutunu ise söylemeye, yani malumu ilan etmeye ise gerek bile yok!

Hal böyleyken, eğitimde mobbing nasıl bitsin? Eğitimde etik tutarlılık ve etik değerler nasıl boy versin ki… Gün yirmi dört saat, -bilumum cemaat ve vakfa ihale edilmiş- “değerler eğitimi” mavalını tekrarlayarak da bir arpa boyu yol almak mümkün değilken… Hangi mobbing sırra kadem basacak bu memlekette? Hangi etik ilişki, hangi etik değer yeşerecek eğitimde?

* Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

Etiketler
Öğretmen