Cumhuriyet yazarından çarpıcı soru: Ya FETÖ iktidar olsaydı?

"Meclis elbette olurdu. Meclis olurdu da artık “Danışma Meclisi” gibi bir şey olurdu."

Cumhuriyet yazarından çarpıcı soru: Ya FETÖ iktidar olsaydı?

Cumhuriyet yazarı Erdal Atabek, 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması ve FETÖ'nün iktidar olması halinde yaşanbilecekleri yazdı. FETÖ iktidarında olabilecekleri ve mevcut durumu karşılaştıran Atabek, yazısını "Nesi farklı ki? Yaşananların farkı ne ki?Gidiş aynı gidiş değil mi?" sorusuyla bitirdi.

Erdal Atabek'in "Ya FETÖ iktidar olsaydı?" başlıklı yazısı şöyle:

Yoksa ben boşuna mı sevinmişim?

Doğrusu çok kötü bir şey olurdu.

FETÖ’nün iktidarı Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kuruluş felsefesini değiştirmeyi birincil görevi sayardı.

Kurucumuzu, büyük Atatürk’ü olabildiğince unutturmaya, elinden geldiğince kötülemeye çalışırdı.

Bunları elbette kendi yöntemince, yavaş yavaş, usul usul yapar, tepki görürse çekilip bekler ama asla vazgeçmezdi.

FETÖ, eğer iktidar olsaydı;

Hukuk sistemini kendine bağlar, emri altına alırdı. Karşıtlarını kanıt istemeden, tanık aramadan cezalara çarptırır, yetkilerini elinden alır, işsiz bırakırdı.

Ne acı olaylarla karşılaşırdık, kim bilir!

Kendisine karşı çıkanları düşman hukukuna göre yargılatır, kimseye hesap vermek zorunda olmadığını söylerdi.

Düşman hukuku, ceza için kanaatin yeterli olduğu kesin ceza vermenin hukuka uygun biçimidir.

İkna, iptal, imha. Kesin bir karar verme yoludur.

Ya eğitim ne olurdu?

Eğitim, kesin dinselleştirilirdi.

Bütün okullar imam hatip okulu yapılır, geri kalanlarda ise mescit açılması zorunlu olurdu.

Öğrenciler, toplu cuma namazlarına götürülür, öğretmenler nezaretinde dini sohbetler, “Güzel Kuran Okuma” yarışmaları yapılır, ödül alanlar umreye götürülürdü.

Yuva çocuklarına (4 yaş-6 yaş çocukları) din bilgisi ve Arapça dersleri konur, daha küçükken beyinlerine bu bilgiler yerleştirilirdi.

Karşı çıkanlar ise hemen “çocukları dinsiz mi yapmak istiyorsunuz” diye susturulur, daha da susmayan olursa “milli hassasiyetlere aykırı davranış” suçundan ceza verilirdi.

Ortaöğretimin medrese sistemine geçmesi aşamalı olarak gerçekleştirilirdi.

Üniversitelerin dinsel değerlere dönüşümü güvenilir rektörler yoluyla yapılırdı. Bu rektörler, dinini imanını bilen “müderrisler” olarak geçmişin profesör unvanlarını taşırlardı. Öyle “makalesi yokmuş”, “kitabı çalıntıymış” gibi bozuk seslere kulak verilmez, üniversiteler tam bir dinsel kontrol altına alınırdı.

Öyle her aklına gelen her istediğini söyleyip yazamaz, her şeyin dine uygun olması asıl olurdu.

Günlük yaşam mı?

Elbetteki şeriata uygun olacaktı.

Ama bunu zorla yapmak yerine teşvik edilerek gerçekleştirilecekti.

İçkilere zam üstüne zam yapılacak, harama el uzatılamaz hale getirilecekti.

Yaşam Sünni İslama uygun olarak düzenlenecekti.

Elbette bu açıkça dile getirilecek ama aşırıya kaçmadan uygulanacaktı.

Elbette, özellikle turist gelen bölgelerde daha ılımlı hareket edilecek ama asıl yaşamın dine uygun olması gerektiği gözden kaçırılmayacaktı.

“Din ve ahlak polisi” görevini mahalle bekçilerine vermek daha akıllıca olurdu. Mahallenin düzeni adı altında sıkı bir kontrol, polis yetkisi verilmiş mahalle bekçileri tarafından gerçekleştirilirdi.

Kadınlar sıkı bir kontrol altında tutulur, öyle “kadın-erkek eşitliği” gibi dinde yeri olmayan icatlar kaldırılırdı.

Kadınlar erkeklere emanet edilir, onlara da gereksiz yere kadınları dövmemeleri öldürmemeleri söylenirdi.

Aslolan kadınların kendilerini korumaları idi. Yoksa erkek tahrik olursa başlarına geleni çekerlerdi.

Kadınlarla erkeklerin ayrı ayrı yaşamaları en iyi tedbir olurdu.

Okullar “erkek okulları” ile “kız okulları” olarak ayrılır, işyerlerinde erkekler kadınlardan ayrı oturur, kamu araçlarında kadın-erkek bölmeleri ayrı olurdu.

Sonra yavaş yavaş yaşama yerleri birbirinden ayrılır, bu kendine laik diyen kesim giriş çıkışları belli ayrı yerlerde yaşamaya teşvik edilirdi.

Bir süre sonra da herkesin nerede, nasıl yaşayacağı belli olur, neye izin verilirse onun yapılacağı iyice anlaşılırdı.

Siyaset mi?

Meclis elbette olurdu.

Meclis olurdu da artık “Danışma Meclisi” gibi bir şey olurdu.

Kararlar, Saray’da şeriata uygun alınır, ülke fetvalarla yönetilirdi. Halifelik geri getirilirdi.

Her yerin yöneticisinin yanında bir de “imam” olur, işlerin dine uygun olup olmadığı kontrol altında tutulurdu.

Ama ne kötü olurdu değil mi?

İyi ki FETÖ iktidarda değil.

İyi ki iktidarda FETÖ’yü terörist ilan eden bir iktidar var.

İyi ki?

İyi ki mi? Nesi iyi ki? Nesi demokratik ki? Nesi laik ki?

Nesi farklı ki? Yaşananların farkı ne ki?

Gidiş aynı gidiş değil mi?

Yoksa ben boşuna mı sevinmişim?

Etiketler
FETÖ