Prof. Volkan Korten: Türkiye’de vaka sayısı ilan edilenden kesinlikle çok daha fazla

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Volkan Korten, Türkiye'de vaka sayısının ilan edilenden çok daha fazla olduğuna dikkat çekti.

Prof. Volkan Korten: Türkiye’de vaka sayısı ilan edilenden kesinlikle çok daha fazla

Johns Hopkins Koronavirüs Araştırma Merkezi’nin son verilerine göre 177 ülke ve bölge salgınla baş etmeye çalışıyor. Vaka ve ölüm sayıları da her geçen gün artıyor. Küresel bir salgınla ‘ulusal’ mücadele yöntemlerinin sınırları bütün toplumları etkiliyor.

Bütün bu kaos içinde ‘doğru’ bilinen ‘yanlışlar’ kontrolsüz bir şekilde yayılıyor. Çok fazla bilgi dolaşımda ve neye inanılacağı konusunda doğru filtrelere ihtiyaç var.

T24’ün sorularını yanıtlayan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Volkan Korten merak edilen birçok soruya yanıt verdi.

Prof. Korten, Koronavirüs’ün yüzeylerde belirli saatler kaldığını, katı kurallar uygulanmadığı için salgının kontrol alınmasının mayıs ayını bulabileceğini, testlerin sınırlılığı nedeniyle Türkiye’de İspanya ve ABD’deki gibi tanıda önceliklendirmelerin olacağını, kamu hastanelerdeki yükün çok arttığını, vaka sayısının ilan edilenden fazla olduğunu, bazı romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilacın tedavide kullanıldığını, sağlık çalışanlarının aileleriyle ayrı oda ve evlerde yaşamaya başladığını, hayatını kaybedenlerin farklı mezarlıklarda gömülmesinin krizi yönetmek için yapıldığını yoksa virüsün toprakta yaşamadığını söyledi.

İşte merak edilen sorular ve Prof.Korten’in verdiği cevaplar...

- Sonda sormamız gereken soruyu baştan soralım… Çok fazla bilgi var; kime inanılacağı konusunda bir kaos yaşanıyor. Sadece basın açısından söylemiyorum. İnsanların sosyal medya ağlarına da deli gibi kontrolsüz bilgi yağıyor. Salgın dönemlerinde sağlıklı bilgiye ulaşabilmek için nasıl bir filtre önerirsiniz?

Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası uzmanlık derneklerinin görüşlerine (örn. Enfeksiyon hastalıkları, Göğüs hastalıkları, Yoğun bakım, Kardiyoloji, Acil Tıp, Halk sağlığı gibi) öncelik vermek lazım. Yine bu konu ile direkt ilgili WHO (Dünya Sağlık Örgütü), Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Hastalık Kontrol Merkezleri (CDC ve ECDC) duyuruları da çok önemli. İyi bir değerlendirmeden geçmemiş hızlı yayınlardan türetilen bilgilere de ihtiyatla yaklaşılmalı.

“Virus, aerosol denilen küçük partiküllerde havada 3 saate kadar kalabiliyor”

- Çok tartışmalı bir konu da virüsün yüzeylerde ne kadar yaşadığı ve bulaşabilir olduğu? Bu konuda saatlerden 19 güne kadar süreler verildi. Virüs çelik, ahşap, mermer, taş vs. yüzeylerde ne kadar yaşayabiliyor ve bulaşma riski taşıyor?

Bu konudaki en güvenilir çalışma Amerika’da bir kamu kuruluşu tarafından yapıldı ve kısa süre önce yayınlandı. Virus, aerosol denilen küçük partiküllerde havada 3 saate kadar kalabiliyor. Bu hastanelerde yapılan bazı işlemler için önemli. Öksürme veya hapşırma gibi damlacık oluşturan olaylardan sonra ise virüs damlacık içinde kısa sürede yere düşüyor. Bu çalışmada bakır üstünde 4 saate kadar, karton üzerinde 24 saate kadar kalabildiği tespit edilmiş. En uzun kalma süresi ise 3 gün olarak plastik ve paslanmaz çelik yüzeyler için bulunmuş. Ancak bu süreler sonunda canlı virüs tespit edilse de çoğu kez başlangıç dozunun binde birinden daha azına iniyor. Bu dozların da bir kişiyi enfekte edip etmeyeceği belli değil. Ancak dikkatli olunması gerekiyor.Bu nedenle uygun aralıklarla yüzey temizliği çok önemli.

- Virüsün kıyafetlerden bulaşma ihtimali konusunda neler söylenebilir?

Bu bahsettiğim çalışmada kumaş çalışılmamış. Ancak birkaç saat kalabileceği kabul edilmeli. Bu yüzden biz de hastanede çalışırken giydiğimiz giysilerle, gidip gelirken giydiklerimizi ayırıyoruz. Her gün yıkayıp, yenilerini giyiyoruz. Alyans dışında saat, takı vs giyilmemesini ve kolların dirsekten aşağıda açık olmasını tüm sağlık personelimize önerdik.

“Katı uygulamalar yapmadığımız için mayıs başını bulabilir”

- Farklı görüşler olsa da Türkiye için salgının yeni başladığı ve nisan ayı ortalarında en üst seviyeye ulaşacağı tahminleri yapılıyor. Test/tanı ile vaka arasındaki matematiği dikkate aldığımızda nasıl bir tablo öngörüyorsunuz önümüzdeki günler için?

Bu tahminler testlerin ne kadar yaygın yapılabildiği, ne kadarının pozitif çıktığı ve toplumdaki hastalığı geçirmiş kişilerin oranı tespit edilebilirse daha sağlıklı yapılabilir. Ayrıca bulaşı sınırlama tedbirlerinin ne kadar sıkı olduğu ve uygulandığı ile de ilgili. En güzel örneklerden biri Çin’den İtalya’ya yardıma giden bir uzmanın söylediği gibi ‘Biz Wuhan’da toplu ulaşımı durdurduktan 1 ay sonra tepe noktasına varabildik, siz çok gevşek davranıyorsunuz’. Biz de şu ana dek çok katı uygulamalar yapmadığımıza göre nisan sonu – mayıs başını bulacak gibi. Umarım daha erken olur.

- Tanı / test sayıları açıklanmaya başlandı. Kademeli olarak bir artış var. Sizce bu yeterli mi? Salgını durdurmakta yol kat ettiği gözlenen Almanya, Güney Kore gibi ülkelerin tecrübesini de dikkate alırsak, Türkiye'de günde kaç tanı testi yapılmalı?

Ne kadar çok yapabilirsek o kadar iyi. Ama bu şu anda pek mümkün görünmüyor. PCR (Polimeraz zincir reaksiyonu herhangi bir organizmaya ait DNA'daki istenen bölgelerin çoğaltılmasını sağlayan yönteme verilen addır-T24) testleri sonuçları birçok merkeze 4-5 günde ulaşıyor. 1-2 gün içinde sonuç alamazsanız hastanede yatakların yönetimi, erken taburcu etme ve temaslı izlemi gibi aktiviteler çok aksıyor. Şu anda İspanya sadece daha yaşlı ve altta yatan ek hastalığı olanlara yapıp, diğerlerine yapmıyor. Amerika’da bile benzer önceliklendirmeler var. Bizde de kısa sürede böyle olması kaçınılmaz. Daha hızlı testler gelse bile.

“Vaka sayısı ilan edilenden kesinlikle çok fazla”

- An itibarıyla vaka sayısını nasıl yorumluyorsunuz? Zira testlerin her zaman doğru sonuç vermediğini biliyoruz. Bir bilim insanı vaka sayısını 10’la çarpmak gerekiyor demişti, yeterli test yapılamadığı için binlerce kayıt dışı vakanın varlığından söz edilebilir mi?

Kesinlikle ilan edilenden çok daha fazla. Birçok ülkede de bu böyle. Kısa süre içindeki kendi gözlemlerimiz de böyle. Tipik radyolojik görüntüleri ve klinik bulguları olan hastaların önemli bir kısmının testi negatif gelebiliyor. Örnek: Şu anda izlediğimiz bir aile içi bulaş: Anne yoğun bakımda 2 kez test negatif, baba serviste pozitif, oğul serviste hafif negatif. Hepsi bizim için Covid ve tedavi alıyorlar. Ama istatistikte biri kesin vaka. Bunda örnek almada farklılıklar, burunda virusun bazı hastalarda az olabilmesi ve testin duyarlılığı rol oynayabilir. Ayrıca hiç bulgu vermeyen veya çok hafif geçirip sağlık kuruluşlarına başvurmayan hastalarda var.

“Tanı testlerinde ağır hastalara ve sağlık çalışanlarına öncelik verilebilir”

- Tanı testlerinin hastanelerde bir yığılmaya da neden olmaması gerekiyor, hastane önlerinde uzun kuyruklar oluştuğunu görüyoruz. Buna karşı bir öneriniz var mı? Zira Türkiye’de hâlâ hızlı tanı testi olup olmadığını sağlıklı bilgilerle bilmiyoruz; bakanlık "350 bin hızlı tanı kiti var” dedi.

Bu testlerin önümüzdeki günlerde merkezlere dağıtılması bekleniyor. Bir parça rahatlama sağlayacağı öngörülebilir. Ancak daha önce de belirttiğim gibi daha ağır seyretmesi beklenen hastalara ve sağlık personeline öncelikle uygulanması gerekecek gibi. Kalan kapasite ise son birkaç gündür uygulandığı üzere tedavi verilip evde izlenmeye yönlendirilecek genç ve hafif hastalar ve kesin tanı almış kişilerin temaslılarına uygulanacak.Testler hastane dışındaki bazı merkezlerde, örn. belirli protokollerle aile hekimlerince de yapılabilir.

- Tanı meselesinde Türk Tabipleri Birliği "Test tek başına yetmez, çünkü hatalı sonuçlar olabiliyor" diyor; "Akciğer görüntülemesi şart" deniyor. Bu konuda ne dersiniz?

Radyoloji olanakları yeterli büyük merkezler zaten böyle yapıyor. Ateş ve solunum yakınmaları olan 60 yaş üstü kişiler veya ek hastalıkları olanlara testten bağımsız yapılmalı. Bu aynı zamanda hastalığın akciğerdeki tutulum oranını tespit için de gerekli.

“Kamu hastanelerinin yükü çok artmış durumda”

- Hastalık her bünyede aynı seyretmiyor. Kimileri hiç belirti göstermediği için aslında "taşıyıcı/yayıcı" olarak dolaşabiliyor. Bu duruma karşı ‘kişisel OHAL’ ilanı ya da odalarda ‘izolasyon” yeterli mi? Bill Gates de ABD'de "sokağa çıkma yasağı" önerdi. Siz Türkiye için ne düşünüyorsunuz, neden?

Tıbbi açıdan bakılırsa daha sert önlemler sağlık sisteminin kapasitesinin aşılmaması ve yetersiz bakım nedeni ile covid ve diğer hastalıklardan daha çok insanın ölmemesi için gerekli. Bu aynı zamanda sağlık personelinin de aşırı yoğun çalışmadan tükenmemesi ve daha az hastalanması için şart. Ancak bu durumda da ekonomi çok yavaşlıyor. Bu siyasi bir karar. 1 hafta gecikmenin bile kapasitenin aşılmasına neden olduğu birkaç ülkede görüldü. Bence bu karar daha erken alınmalı. Böyle düşünmemin nedeni ise şu anda kamu hastanelerinin yükünün çok artmış olması ve esas boş kapasite bulunan özel hastanelerin hızlı olarak ve etkin bir şekilde devreye alınabileceğine kişisel olarak inanmamam. Bir zincire dahil olmayan küçük hastanelerde sağlık personeline bulaşı azaltacak organize enfeksiyon kontrol ekipleri de yok. Ayrıca boş hastaneler covid hastanesi olarak yapılandırılabilir, ama içinde hangi personel çalışacak? Zaten var olan sağlık personeli son güçleri ile çalışıyor olacak. Çin’de olduğu gibi çok sayıda doktor büyük şehirlere başka bölgelerden getirilebilecek mi? Hastalığın ülke genelinde görüldüğünü Sağlık Bakanlığı kendisi belirtti.

“Romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilacı kullanıyoruz; sorun yaşamadık”

- Enfekte olan insanlara nasıl müdahale ediliyor, edilebiliyor mu, zatürre tedavisi mi uygulanıyor; Türkiye’de başka tedavi yöntemi var mı? Örneğin sıtmada kullanılan ilaçların etken maddeleri Türkiye’de kullanılıyor mu? Ya da ilaç / etken madde adı vermek bu aşamada ne kadar doğru?

Henüz elde olan ilaçların işe yarayıp yaramadığını gösteren büyük, iyi planlanmış çalışmalar yok. Birkaç ay içinde yürüyen bazı çalışmaların ilk bilgileri vermesi bekleniyor. Salgını bizden biraz daha önce yaşayan ülkelerdeki uzmanların genel kanısı ise antiviral ilaçların pek işe yaramadığı yönünde. Sizin sıtma ilacı diye sorduğunuz, ancak daha çok bazı romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaç ise ülkemizde var ve kolaylıkla hastaneden temin edebiliyoruz. Bakanlık çok miktarda bulunduğunu açıkladı. Gerçekten de bu ilacın tedavide kullanımında herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Çok gerekli olan hafif hastaların evde tedavisine de olanak sağlandı. Bu ilacın hafif vakaların ağırlaşmasını geciktirdiğine inanılıyor. Çin’den gelen yeni antiviral ilacı da şu anda ağır vakalara vermek mümkün. Biz de birkaç hastaya verdik. Sonuçlarını gözlemlemek için biraz zamana ihtiyaç var. Çin’deki çalışma daha hafif vakalarda yapılmış. Bölümümüzden bir arkadaşımız bu çalışmayı yapan Çin’li araştırmacı ile yazıştı. O ağır vakalarda da etkili olabileceğini düşünüyor. İlk tedaviye yanıt vermeyen hastalarda çok ağırlaşmadan verebilsek, belki de daha iyi olacak.Daha çok ilaç temin edilebilirse ileride bu da sağlanır. Yoğun bakımda çok ağır solunum yetmezliğine giren hastalara verilmek üzere kullanılabilecek bir ilaca da Sağlık Bakanlığı ulaşabilmemizi sağladı. Ama ilaçlardan çok daha önemli olan solunum yetmezliğine giren hastalara yeterli desteğin servis ve yoğun bakımlarda sağlanabilmesi.

“Sağlık personelinin büyük çoğunluğu aileleri ile farklı oda ya da evlerde yaşıyor”

- Sizin çalışma şartlarınız nasıl, hekim ve sağlık çalışanlarını bağlamında soruyorum bu soruyu? Maske, koruyucu gözlük sıkıntısı var mı, tanı testleri rahatlıkla yapılabiliyor mu sizler için, sağlık çalışanları ve aileleri korkuyor mu?

Hemen her hastane tamamen yeniden yapılandı. Çok sayıda hastayı eleyebilecek triaj(Yönlendirme yapmak icin dısariya ayrı bölüm açılması-T24) üniteleri kuruldu. Birçok bölümde aciller dışındaki işlemler ve ameliyatlar azaltıldı. Radyoloji birimleri yeniden organize edildi. Ön planda çalışan enfeksiyon hastalıkları, göğüs hastalıkları, acil ve yoğun bakım ekiplerine diğer branşlar destek veriyor. Birçok hastanede tükenmeyi önlemek ve sağlık personelinin hasta olma riskini azaltmak amacı ile vardiya sistemine geçildi. Çok sayıda diğer servis Covid servisine dönüştürüldü. Meslek grubumuzdaki yazışmalardan bazı hastanelerde yapılanmanın iyi işlediği, bazılarında ise saydığım bölümler dışındaki branşların yeterli katkısı sağlanamadığından sorunlar yaşandığı anlaşılıyor. Bu bir afet durumu ve herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.

Şu anda kişisel koruyucu ekipman sıkıntısı yaşamıyoruz. Bizim hastanemiz 2. dalgada test yapabilen merkez haline geldi, hızla sonuç alacağız diye sevindik, ama çevre hastanelerden gelen taleple hızla kapasite aşıldı. Güney Kore, Singapur, Almanya gibi birkaç ülke dışında salgın hızlandığında yeterli test kapasitesi sağlanamıyor. Buna Amerika dahil. Yeni önceliklendirme gerekecek.

Sağlık çalışanları ve aileleri tabii ki korkuyor. Covid hastası izleyen sağlık personelinin büyük çoğunluğu eşleri/aileleri ile farklı odalarda veya evlerde yaşıyor veya yaşamayı planlıyor. Benim bildiğim en az 2 karı-koca bulaşı olan doktor var.

- Yaşlıları daha çok etkilediği bilim çevrelerince açıklandı, gençler de o kadar rahat davranmasın uyarıları da yapılıyor tabii. Sizin deneyimleriniz neler söylüyor?

Evet, hafif atlatan gençlerin temas ettikleri daha yaşlı bireylere bulaştırdıklarını gözlemliyoruz.

- Bu virüsün mutasyonu uğramasının da ihtimal dahilinde olduğu söyleniyor? Mutasyona uğraması tedavi sürecinde her defa başa dönmek mi demek?

Daha hızlı yayılması şeklinde olabilir, ilaçların etkisinde azalma yönünde de olabilir.

“Virüs toprakta yaşamaz”

- Salgın nedeniyle hayatlarını kaybedenlerin ayrı mezarlıklara gömülmesi, "ceset torbası" ile gömülmesi doğru mu? Bu virüs toprakta yaşamaya devam eder mi?

Cenaze işlerinde farklı bir öneri yok. Sadece yıkama yapan kişilerin kişisel koruyucu ekipman giymesi gerekli. Bu da Bakanlığın hazırladığı rehberde gayet güzel belirtilmiş. Bunun dışındaki uygulamalar gereksiz. Virus toprakta yaşamaz. Büyük şehirlerde farklı mezarlıklar ayrılması anlaşılabilir bir şey, olayı yönetmek daha kolay.

- Dışkıdan da bulaşabileceği söyleniyor bu virüsün. Havadan da bulaşır mı? Zira temas ve damlacık yolu ile bulaştığını biliyoruz.

Dışkıda virüs bulunabiliyor. Biz bunu hastanelerde göz önüne alıyoruz. Asıl bulaş yolu damlacık ve el teması ile. Havadan bulaş dediğimiz aerosoller. Bu hastanede yapılan bazı işlemler esnasında geçerli. Bronkoskopi, endoskopi, entübasyon denen solunum yolunu açma, bazı solunum yolu bakım işlemleri ve tedavileri gibi.

- Bu salgının bir özelliği de herkesi ‘eşitlemesi’. Tedavi şartları da eşit mi? Zira merdiven altı testler yapıldığı haberleri de geliyor? Böylesi bir salgın karşısında sağlık politikası nasıl olmalı?

Şu anda belirgin bir sorun yok. İleride zenginlerin (veya zengin hastanelerin) kişisel koruyucu ekipmana daha kolay ulaşması veya hastaların ventilatore ulaşımında eşitsizlikler gözlenebilir. Bu Amerika’da bile tartışılıyor. Bu ana dek gerekli ilaçlara ve teste ulaşımı ben Sağlık Bakanlığının düzgün yürüttüğünü gözlemliyorum ve inanıyorum. Bunu sağlamak için de çaba gösteriyorlar.

“Basit şikayetlerle hastanelere gidilmemeli”

- Sizin önerileriniz neler olacak; hem korunma hem de genel ‘kaos’ halinin sakinleşmesi için?

Herkes sosyal mesafe uygulamasına özen göstermeli. Kısıtlamalara uymalı. El hijyeni çok önemli. Basit şikayetler nedeni ile hastanelere gidilmemeli. Birçok hasta iyileşiyor ve işine dönüyor. Buna yoğun bakım hastalarının bir kısmı da dahil. Bunlar görüldükçe insanlar sakinleşecek. Sosyal medyadaki panik ve asılsız paylaşımları da azaltmak lazım.Kapasite aşımına izin verilmez ise bu daha kolay sağlanabilir diye düşünüyorum.

Etiketler
Koronavirüs Türkiye Marmara Üniversitesi Türkiye Üniversite