Boğaziçili akademisyenler: Mücadelemiz sadece kendimiz için değil, tüm üniversiteler için

Melih Bulu'nun Boğaziçi'ne atanmasının ardındn protestolar düzenleyen öğrenciler ve akademisyenler eylemlerini sürdürmekte kararlı. Boğaziçili akademisyenler, "Mücadelemiz yalnızca Boğaziçi Üniversitesi için değil, tüm üniversiteler için" diyor.

Boğaziçili akademisyenler: Mücadelemiz sadece kendimiz için değil, tüm üniversiteler için

AKP'de uzun yıllar görev alan ve akademik çalışmalarında intihal yaptığı ortaya çıkan Melih Bulu'nun Türkiye'nin en prestijli eğitim kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanmasının üstünden iki hafta geçti.

Akademisyenler ve öğrenciler her gün çeşitli eylemlerle Bulu'ya istifa çağrısı yapıyor ve rektörün demokratik yöntemlerle seçilmesi gelmesi gerektiğini vurguluyor. Bulu ise tüm eleştirileri ve çağrıları görmezden geliyor. İlk icraatının güvenlik kameralarının onarımı ve bakımı için ihale açmak olması da Boğaziçi Üniversitesi'ni bekleyen günlerin bir göstergesi olarak görülüyor.

Eylemlere destek veren Boğaziçili akademisyenler ise, "Mücadelemiz yalnızca Boğaziçi Üniversitesi için değil, tüm üniversiteler için" diyor.

Gazete Duvar'dan Neşe İdil'e konuşan akademisyenlerin açıklamaları şöyle:

DOÇ. DR. ZEYNEP GAMBETTİ: OHAL UYGULAMALARINI ANIMSATIYOR

Üniversiteleri tektipleştirme çabasının kökenleri 12 Eylül rejimine dayanıyor. Askeri vesayet bugün yerini bir çeşit “sivil vesayet”e bırakmış durumda. Kendine özgü bir rejim oluşturmaya çalışırken otoriter yöntemler ile popülizmi birleştiren AKP, aşırı merkeziyetçi ama aynı oranda neoliberal rant sisteminden ve virtüel iletişim araçlarından faydalanan hibrit bir hükümet anlayışı geliştirdi. 2010’ların başından bu yana ve özellikle 2016’dan itibaren mutlak egemenlik reflekslerinin devreye sokulduğunu da gözlemliyoruz. Bu açıdan bakıldığında, Boğaziçi’ne aniden rektör atanmasının OHAL uygulamalarını anımsattığı söylenebilir.

DOÇ. DR. BÜLENT KÜÇÜK: HERKES ŞİRKET YÖNETİCİSİ OLSUN İSTENİYOR

Türkiye'de devleti idare edenler, devleti şirket gibi yönetmek istediklerini çokça söylediler ve birkaç akademisyen gibi ben de bu konuda epeyce yazdım. Devletin en tepesinden başlamak üzere valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, medya patronları, genel yayın yönetmenleri, sendika başkanları, okul müdürleri, muhtarlar ve daha nicesi şirket devletin birer lokal bayisine dönüşsün, herkes kendi çapında bir şirket yöneticisi olsun isteniyor.

Türkiye’de siyasi, toplumsal ve ahlaki çöküşün bu şirket mantalitesinden kaynaklandığını düşünürsek akademinin geleceği nihai durum da bir çöküş olacaktır.

DR. SAYGUN GÖKARIKSEL: GENİŞLEYEN NEOLİBERAL OTORİTER VE MUHAFAZAKAR EĞİLİMLERİN ÇARPICI BİR GÖSTERGESİ

Boğaziçi'nin başına gelen benzeri olmayan bir felaket değil. Son zamanlarda çok sayıda eğitim kurumu, gerek Türkiye'de gerekse dünyanın başka yerlerinde (Doğu ve Batı Avrupa’da, Hindistan’da ve ABD'de) milliyetçi muhafazakar ve otoriter neoliberal hükümetlerin hedefinde oldu. Türkiye’de bilindiği üzere, özellikle 2015’ten bu yana ifade ve düşünce özgürlüğü başta olmak üzere sivil, siyasal ve sosyal hak ve özgürlükler çiğnendi. Birçok muhalif akademisyen işlerinden atıldı ya da göçe veya sessizliğe zorlandı. Bulu’nun Boğaziçi’ne rektör olarak atanması ve üniversitenin şu anki durumu, daha da genişleyen neoliberal otoriter ve muhafazakar eğilimlerin çarpıcı bir göstergesi olarak okunabilir.

Bizim temel derdimiz Melih Bulu’nun kişiliği, göz kamaştıran kariyeri veya gelecek fantezileri değil. Bu protestoların kaynağında üniversiteye antidemokratik rektör atama süreci var. Elbette Bulu'nun yıllarca AKP’de aktif olarak görev yapmış olması üniversiteyi partizanca, kendi siyasal anlayışı doğrultusunda dönüştüreceği kuşkusunu doğuruyor. Bu da Boğaziçi’nin demokratik sosyal hayatını ve akademik bilgi üretimini aşındıracağı ve yok edeceği konusunda derin kaygılar ortaya çıkartıyor. Boğaziçi'nin de içi boşaltılan diğer eğitim ve kamu kurumlarına benzer bir kaderi yaşamasından endişe ediliyor.

DR. SEDA ALTUĞ: ÜNİVERSİTELER TÜRKİYE KURULDUĞUNDAN BU YANA ZAPTURAPT ALTINA ALINMAYA ÇALIŞILMIŞ

Türkiye devletinin kurulduğu yıllardan bugüne kadar üniversiteler farklı şekillerde zapturapt altına alınmaya ve gerek devletin gerekse mevcut iktidarların organik uzantısı yapılmaya çalışılmış.

Korku ve huzursuzluk ortamı bilimsel araştırma ve üretimi zehirleyen iki temel faktör. Böylesi bir ortamda hem düşünsel faaliyet yavaşlar, hem de üretilen bilgi kuru, yavan, yaratıcılıktan uzak, sıkıcı ve dogmatik olur. Bu durum özellikle de sosyal bilimler alanında kaçınılmazdır.

Gittikçe otoriterleşen Ortadoğu ve Doğu Avrupa ülkelerindeki üniversite ve akademisyenlerin akıbetine bakmak Türkiye akademisinin gidişatını göstermesi açısından bir ayna işlevi görebilir. Suriye’den Mısır’a, İsrail’den Fas’a, Polonya’dan Macaristan’a kadar üniversiteler, idari işleyiş, kadro, müfredat ve ürettikleri bilgi itibariyle giderek daha da tektipleşiyor, ticarileşiyor, merkezileşiyor ve kısacası bürokratik iktidar aygıtcıklarına dönüşüyorlar.

Mevcut akademik kadroların belli bir kısmı ise entelektüel meraklarının peşinden gitmek yerine, idare-i maslahat yaparak siyaseten/iktisadi olarak kabul görmeyen konularda çalışmayan, renksiz ve kokusuz birer kâtip konumuna düşüyor. Bahsettiğim geniş bölgede istisna oluşturan bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda kurum elbette var.

Etiketler
Boğaziçi Üniversitesi protestoları Akademisyen Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci