Yılmaz Özdil: Yüzyıl önceki geri kafa yüzyıl sonra yine aynı yöntemi deniyor

Yılmaz Özdil, "Milli eğitimin “medeniyet bilinci”nde dini bilgiler anlatılıyor, Abdülhamid övülüyor, padişahlar anlatılıyor, Tayyip Erdoğan'ın İspanya'yla yürüttüğü medeniyetler ittifakı bile var. Kurtuluş Savaşı yok." ifadelerini kullandı.

Yılmaz Özdil: Yüzyıl önceki geri kafa yüzyıl sonra yine aynı yöntemi deniyor

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşesinde Uluönder Mustafa Kemal Atatürk'ün öğretmeni Şemsi Efendi'yi yazdı.

Şemsi Efendi'nin verdiği eğitimin farklarını değerlendiren Özdil, bugünkü eğitim sistemindeki sorunları da aktardı.

Özdil, "Milli eğitimin “medeniyet bilinci”nde dini bilgiler anlatılıyor, Abdülhamid övülüyor, padişahlar anlatılıyor, Tayyip Erdoğan'ın İspanya'yla yürüttüğü medeniyetler ittifakı bile var. Tek kelime Atatürk yok. Kurtuluş Savaşı yok. Cumhuriyet devrimleri yok." ifadelerini kullandı.

Yılmaz Özdil'in yazısı şöyle oldu:

(Zihin dünyamı şekillendiren değerli öğretmenlerim Müşerref Alp, Naci Onut, Ali İhsan Çetin, Mustafa Krant, Mübeccel Güner, Celal Ertürk, Adil Cevher Coşkun ve İsmail Hakkı Şeker'in şahsında, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren tüm değerli öğretmenlerimize, Öğretmenler Günü vesilesiyle minnet duygularımla…)

Fakir bir ailenin çocuğu olarak Selanik'te dünyaya gelmişti, Şemsi efendi… Hem çalışmış hem okumuş, Arapça, Farsça, Fransızca öğrenmiş, öğretmen olmuştu.

Yabancı bir özel okulda Türkçe öğretmeni olarak mesleğe başlamış, özel ilkokul açmaya karar vermiş, harap haldeki tek katlı, bahçeli bir mescidi onarıp, sınıf haline getirmişti.

Ezberci, ilkel eğitim metodlarını elinin tersiyle itmişti.

O dönemin mahalle mekteplerinde varolmayan tarih, coğrafya, matematik gibi dersleri okutmaya başlamıştı.

Okuma yazma öğretiminde uzuuun uzun heceleme metodu kullanılırken, bunun yerine, günümüzde kullanılan, harflerin seslerine dayalı, kelimeyi doğrudan okuma yöntemine geçmişti.

Kızlar için sınıf açmıştı.

Devrimdi.

İlk kız öğrencilerinden biri kendi kızıydı.

Derslerin süresini bir saat tutardı, ders aralarında öğrencilerine avluda jimnastik yaptırırdı.

Öğrenci sırası, öğretmen masası, harita, karatahta, tebeşir, silgi gibi araçları kullanırdı.

Okuluna yeni başlayan talebeye, eski ve çalışkan talebelerinden birini “lala” tayin ediyordu, bugünkü manasıyla mentorluk sistemine geçmişti.

Öğrencileriyle birlikte, meşrutiyet lehine düzenlenen “hürriyet” mitinglerine katılıyordu.

Çağdaş, özgürlükçü yöntemleri nedeniyle bağnazların hedefi haline gelmişti. “Çocuklara gavurluk öğretiyor, dinsizlik öğretiyor” iftirasıyla okulu sık sık basılıyordu, sınıfı darmadağın ediliyor, sıraları, masası, karatahtası parçalanıyordu.

Bu tür yobaz saldırılara maruz kaldığı dönemlerde, okuldaki eğitime geçici olarak ara verir, öğrencilerinin tek tek evlerine gider, derslere bu şekilde devam ederdi.

Kültür gezileri başlatmıştı. Aileler öylesine güvenirdi ki, bu gezilere erkek arkadaşlarıyla birlikte kız öğrenciler de katılırdı.

Sadece çocukları değil, ahaliyi de eğitirdi.

Okul çevresindeki komşu esnafa ücretsiz kitap ve gazete dağıtırdı, okuma alışkanlığı kazansınlar diye kendi cebinden satın alırdı.

Mustafa Kemal'in eğitim temelini işte bu vizyoner öğretmen attı.

Askeri rüştiyede matematik öğretmeni Üsküplü Mustafa efendiydi.

Tarihin ismini değiştirdi…

“Oğlum senin adın Mustafa, benim adım Mustafa, arada fark bulunmalı, sende olgunluk var, sende bu yaşta kemal var, senin adın Mustafa Kemal olsun” dedi.

Namık Kemal'in Kemal'iydi.

Matematik öğretmeni Mustafa efendi, askeri rüştiyedeki bütün öğretmenler gibi Namık Kemal hayranıydı.

Bu detay, Bulgaristan Türkleri tarafından 1920'de hazırlanan tarihteki ilk Mustafa Kemal biyografisinde yeralıyordu.

“Matematik öğretmeni Mustafa efendinin Namık Kemal'e izafeten Kemal adını verdiği” belirtiliyordu.

1921 yılından itibaren Mustafa Kemal'in hayat hikayesini haber yapmaya başlayan İstanbul gazeteleri de “Kemal adının Namık Kemal'e izafeten verildiğini” yazıyordu.

Mustafa Kemal, ismi dahil, öğretmenlerin eseriydi.

Düşünce yapısını öğretmenleri şekillendirmişti.

1924 yılında, Samsun gezisindeydi.

Kendisine eşlik eden gazeteciler “nereden ilham aldığını, kimlerden kuvvet aldığını” sordular.

Ayağa kalktı, kendisini karşılayan kalabalığa doğru birkaç adım attı, “hoşgeldiniz” diyerek fötr şapkalı birinin elinden tuttu.

Sonra da gazetecilere dönerek şu cevabı verdi: “Bizler dünyaya geldiğimiz zaman, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesle birlikte, yokedici bir zorbalığın pençesindeydik. Ağızlar kilitlenmişti. Öğretmenler yalnızca bir noktayı dimağlara yerleştirmek mecburiyetinde tutuluyordu: Benliğini, her şeyini unutarak, bir korkunç hayale boyun eğmek, onun kulu kölesi olmak… Bununla birlikte, hatırlamak gerekir ki, o baskı altında bile, bizi bugünler için yetiştirmeye çalışan gerçek ve fedakar öğretmenler eksik değildi. Şimdi burada bir büyük kişiye rastladım. Nakiyüddin bey, askeri rüşdiye birinci sınıfında öğretmenimdi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken, gelecek için ilk düşüncelerimi de vermişti. Baylar, açıklamak istiyorum ki… İlk esin kaynağı, ana baba kucağından sonra, okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır.”

(Nakiyüddin Yücekök, Selanik askeri lisesinde Fransızca öğretmeniydi. Mezuniyetten sonra da temasları hiç kopmamıştı. Öğrencisi Mustafa Kemal, Abdülhamid rejimine karşı Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni gizlice örgütlerken, bizzat yardım etmişti.)

(Mustafa Kemal'in “kendisine minnet borcum var” dediği bir başka öğretmeni, Manastır'daki tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bilge'ydi. Türk tarihini, Fransız devrimini bu öğretmeninden öğrendi. Tarih kültürünü bu öğretmeni sevdirdi. “Bana yeni ufuklar açtı” diyordu.)

Öğretmenlerinin eseri olan Mustafa Kemal Atatürk, okulları ziyaret etmekten çok hoşlanırdı, derslere girer, öğrenci sıralarına oturup öğretmenleri dinlendi, bazen de öğrencileri bizzat sınav yapardı.

1930 yılında mesela, Galatasaray Lisesi'ne geldi.

Tesadüfen o gün orta son sınıfın tarih-coğrafya sınavı vardı.

Sınıfa girdi, öğrencileri tek tek ayağa kaldırarak şu soruları sordu.

■ Attila'nın Romalılarla harbi sırasında Afrika'dan İspanya'ya geçen ilk Arap ordusu kaç kişiydi? Bunların içinde kaç Türk bulunuyordu? Bu ordu ilk nereye ayak bastı? Hangi istikamete doğru gitti? İlk olarak hangi şehri zaptetti?

■ Sevr ve Lozan antlaşmalarını mukayese ediniz?

■ Akdeniz'in iklimiyle Adalar Denizi'nin iklimi arasındaki farklar nelerdir?

■ Devletçilik ve fertçilik nedir?

■ Teşrii Kuvvetler ne demektir?

■ Kanunlar nasıl yapılır?

■ Şimendifer siyaseti nedir?

■ Türkiye'de 1914'ten sonra yapılan şimendifer hatları nerededir?

■ Batı Anadolu'nun ehemmiyeti nedir?

■ Eski medeniyet ne demektir?

■ Etilerle Mısırlılar arasındaki muharebeyi anlatınız?

■ İlk zamanlarda Asya'daki Türk kavimleri nelerdir? Bunların göç yollarını anlatınız? Asya'nın ortasındaki büyük denizin kurumasını anlatınız?

■ Asur ve Akat medeniyetlerini Mısır medeniyetiyle mukayese ediniz?

■ Anadolu'daki Türk medeniyetleri hangileridir?

■ Eti, Sümer ve Mısır medeniyetlerinden hangisi eskidir?

■ Bizdeki reisicumhur seçimiyle Almanya'daki reisicumhur seçimi arasındaki farklar nelerdir?

Evet… 1930 yılı Türkiyesi'nde ortaokul son sınıf öğrencileri işte bu kadar ağır soruları bile cevaplayabilecek donanıma sahipti.

Okuma yazma bile bilmeyen ulus, Atatürk vizyonuyla, sadece yedi yıl içinde işte böylesine çıta yükseltmişti.

Ve, şimdi bakıyoruz…

Milli eğitim bakanlığı, tam da Öğretmenler Günü'nde öğretmenlerimiz için “medeniyet bilinci” başlığıyla seminer düzenlemiş.

Milli eğitimin “medeniyet bilinci”nde dini bilgiler anlatılıyor, Abdülhamid övülüyor, padişahlar anlatılıyor, Tayyip Erdoğan'ın İspanya'yla yürüttüğü medeniyetler ittifakı bile var.

Tek kelime Atatürk yok.

Kurtuluş Savaşı yok.

Cumhuriyet devrimleri yok.

Yüzyıl önceki geri kafa…

Yüzyıl sonra yine aynı yöntemi deniyor.

E yine, Atatürk'ün sözleriyle hatırlatmak gerekiyor…

“Yokedici zorbalığın pençesindeydik, ağızlar kilitlenmişti, korkunç bir hayale boyun eğmemiz, kul köle olmamız isteniyordu, öğretmenler bunu dimağlara yerleştirmek mecburiyetinde tutuluyordu, ama unutmamak gerekir ki, o baskı altında bile bizi bugünler için yetiştirmeye çalışan gerçek ve fedakar öğretmenler eksik değildi!”

Etiketler
İspanya Yılmaz Özdil