Yılmaz Özdil: Osmanlı'nın bu millete 500 milyar dolar borcu var

Abone ol

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Gezi Parkı'nın İBB'nin mülkiyetinden alınarak vakfa devredilmesiyle ilgili tartışmaları köşesine taşıdı.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Gezi Parkı'nın İBB'nin mülkiyetinden alınarak vakfa devredilmesiyle ilgili tartışmaları köşesine taşıdı.

Özdil'in bugünkü yazısı şöyle:

Osmanlı iflas etti.

Padişahımız efendimiz, zat-ı şahane Abdülhamit'ti.

Kanun hükmünde kararname çıkardı.

Düyun-u Umumiye kuruldu.

“Genel borçlar” anlamına geliyordu.

Zamanında yenen hurmalar çerçevesinde, devletin gelirlerine alacaklılar tarafından el konuldu.

Yedi kişilik yönetim kurulu vardı.

İngiliz, Alman, Fransız, Avusturyalı, İtalyan'dı.

Borçların ödenmesini takip etmek için kurulmamıştı, devletin gelir kaynaklarını bizzat yönetmek için, devletin gelirlerini bizzat tahsil etmek için kurulmuştu.

Bildiğin “haciz” kuruluşuydu.

Devletten bile büyük hale gelmişti.

Öyle ki, devletin maliye bakanlığında beş bin memur çalışırken, bu arkadaşların emrinde dokuz bin memur çalışıyordu.

“Ecnebi maaşı” dolgundu, eğitimli gençlerimiz kendi devletine faydalı olmaktansa, düyun-u umumiye'de işe girmek için yarışıyordu.

Prim sistemi vardı, kendi milletinin gırtlağına sarılan memurumuz, bu arkadaşların gözüne giriyor, takdir ediliyordu, kendi milletinin gırtlağını en çok kim sıkıyorsa, en çok primi o alıyordu.

Kafalarına göre vergi salıyorlardı, vergi oranlarını belirliyorlardı.

Gelirlere el koyup sadece dış borcu ödemekle kalmıyorlardı, devletin bütçe defterini tutuyorlardı, iç borç ödemelerini de bunlar yapıyordu.

Banker adı altındaki uluslararası tefecilerin oyuncağı olmuştuk.

Devletin hazinesini inek gibi sağdılar, yetmedi, uyuşturucu bağımlısı yapar gibi kredi bağımlısı yaptılar, yeni yeni borçlar vererek, yeni yeni imtiyazlar aldılar, bizim topraklarımızda kendilerine demiryolları, limanlar, bankalar, sigorta şirketleri, posta şirketleri, telefon şirketleri, tramvay şirketleri, elektrik santralları kurdular, yeraltı zenginliklerimizi babalarının madeni gibi işlettiler.

Borçlarımızın katbekat üzerinde gelir elde etmeye başladılar.

Kendi ülkemizde elalemin kölesi olmuştuk.

Kapitalizmin karakolu olarak gelmişler, emperyalizmin kuklası haline getirmişlerdi.

Ta ki Mustafa Kemal'e kadar!

Kurtuluş Savaşı'nı kazandık.

Duyun-u Umumiye'yi lağvettik.

Yabancı imtiyazlarını kaldırdık.

O gün itibarıyla, Osmanlı'nın 145 milyon altın lira borcu vardı.

Lozan Antlaşması'na göre… Osmanlı'nın 1912 yılına kadar yaptığı borçların yüzde 62'si, 1912 yılından sonra yaptığı borçlarının yüzde 77'si bizim üstümüze kaldı.

Tıkır tıkır ödemeye başladık, son taksidi 1954'te tamamladık.

145 milyon altın lira, o dönemin milli gelirinin yüzde 65'ine denk geliyordu.

Bugünkü değerlerle orantılarsak, 500 milyar dolar ediyor.

Manevi olarak Osmanlı'ya saygımız sonsuz… Ama maddi olarak, Osmanlı'nın bu millete 500 milyar dolar borcu var.

Osmanlı'nın 500 milyar dolar borcunu bu millet ödemişken, millete ait Gezi Parkı'nın tapusu hangi hakla Osmanlı'nın vakfına veriliyor?

Cumhuriyet'in malı Osmanlı vakfı'na verilecekse, bu işlemden önce Osmanlı'nın Cumhuriyet'e borcunu ödemesi gerekmiyor mu?

Üstelik…

Gezi Parkı'nın yerinde Topçu Kışlası vardı.

Topçu Kışlası bizzat Osmanlı tarafından satıldı!

Padişahımız efendimiz Vahdettin tarafından Fransız şirketine satıldı.

Fransız şirket, kışlayı yıkacak, yerine apartmanlar dikecekti.

“Kentsel dönüşüm” dümeninin Osmanlı versiyonuydu.

Kışlayı satın almadan önce Osmanlı yöneticilerini satın almışlar, İstanbul'un ipotek kanunu'nu, yani imar durumunu değiştirtmişlerdi.

Sonra gidip, Topçu Kışlası'nı satın almak için Bank-ı Osmani-i Şahane'den kredi almışlardı.

Apartmanları dikecekler, satacaklar, elde ettikleri gelirle banka kredisini ödeyeceklerdi, yani aslında ceplerinden tek kuruş çıkmayacak, elin taşıyla elin kuşunu vuracaklardı.

Bank-ı Osmani-i Şahane'nin isminde Osmanlı vardı ama, İngiliz-Fransız ortaklığıydı, bildiğin Galata bankeriydi.

Bu banka, zat-ı şahanelerimizi kafalayıp, devletin para basma imtiyazını almıştı.

Bizim paramızı basıyor, bizim paramızla zat-ı şahanelerine borç veriyordu, şahane'liği oradan geliyordu!

Neyse, Fransız şirket inşaat işini beceremedi, krediyi geri ödeyemedi, bunun üzerine banka kışlaya el koydu.

“Spor Alemi” ismiyle dergi çıkaran, futbol meraklısı işadamı Çelebizade Said Tevfik bey talip oldu.

Kışlayı bankadan kiraladı, ahşap tribünler yaptırdı, sekiz bin seyirci kapasiteli stadyum haline getirdi.

Ama, işletmeyi başaramadı.

Yunan işadamına devretti.

O sırada İstanbul işgal edilmişti.

Yunan işadamı uyanık adamdı, alttan girdi üstten çıktı, işgal kuvvetleriyle maç yapmayı boykot eden Türk kulüplerini ikna etti.

Turnuvalar tertipledi, kupalar verdi, hasılat rekorları kırdı.

Kurtuluş Savaşı'nın sonunda tası tarağı topladı, Türkiye'den ayrıldı.

Stadyum harabe geldi.

Cumhuriyet kurulunca istimlak edildi, parası Türk milletinin vergileriyle ödendi, park haline getirildi.

E, 500 milyar dolarlık borcu boşversek bile…

Bizzat Osmanlı tarafından satılan Gezi Parkı, hangi mülkiyet hakkıyla Osmanlı'nın vakfına veriliyor?

Osmanlı elaleme sattı, parasını harcadı.

Cumhuriyet parasını ödedi, elalemden satın aldı.

Kimin malını kime veriyorsunuz kardeşim?

Emin Çölaşan: Çok sayıda zenginimiz işte bu yöntemi kullanıyor Güncel Nuriye Gülmen’e kafesli araç dayatması Güncel Yerel mahkeme cezaları AYM'den dönüyor: Tazminatı devlet ödüyor Güncel Eski AKP'li başkanın ihale oyunu: Belediyeye ait iki arazi yeğene gitti Güncel