Yılmaz Özdil: Bu millete tarikat silahlı kuvvetleri yakışır diye düşünüyorum

Abone ol

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Harp Okulları Yönetmeliği'ndeki tartışılan değişikliği köşesinde değerlendirdi.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Harp Okulları Yönetmeliği'ndeki tartışılan değişikliği köşesinde değerlendirdi.

Özdil'in "İrtica" başlığıyla kaleme aldığı bugünkü yazısı şöyle:

“İrticaya bulaşmamış olma” şartı kaldırıldı, harp okulları ve astsubay okullarının kapıları tarikatlara açıldı, apoletli tören üniformasının üstüne takke takıp cübbe giyen amiral fotoğrafları filan ortaya çıktı, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz diye soruluyor.

Bence şahane oldu.

Kimse kusura bakmasın, bu millet, takkeli Amerikan casuslarının, kravatlı talibanların kumpaslarıyla, mermi bile sıkmadan, kendi ordusunun kendi vatanında esir alınmasına gözyumdu.

E, Türk silahlı kuvvetlerine bunu reva gören millete, tarikat silahlı kuvvetleri yakışır diye düşünüyorum.

Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ'un “terörist” sıfatıyla müebbete çarptırılmasına, varlığıyla onur duyduğumuz İbrahim Fırtına'ya, her sohbetimizde kendilerine olan saygımın ve hayranlığımın arttığı Çetin Doğan'a Hurşit Tolon'a müebbet verilmesine ses çıkarmayan millete, müstahak diye düşünüyorum.

Eğer ki bir millet, kendi donanmasını kendi eliyle batırıyorsa, Can Erenoğlu, Mehmet Otuzbiroğlu, Feyyaz Öğütçü, Kadir Sağdıç, Deniz Cora, Semih Çetin, Ali Deniz Kutluk gibi saygın ve yetkin amirallerimizin hapse atılmasına itiraz etmiyorsa, Kardak'a bayrağımızı diken Ali Türkşen'in tutuklanmasını armut gibi seyrediyorsa, deniz kuvvetleri komutanı olmak yerine, makamından vazgeçerek, pırıl pırıl kariyerini yakarak, hapse tıkılan arkadaşlarının yanında durmayı tercih eden günümüzün Çaka Bey'i Atilla Kezek'e kulak vermiyorsa, deniz harp okulu komutanı Türker Ertürk'ün “cemaatçi imamlar donanmayı kemiriyor” diye haykırarak istifa etmesini umursamıyorsa, layığını bulmuştur diye düşünüyorum.

Eğer ki bir millet, normalde bugün Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesini oluşturması gereken, birinci sıradan general-amiral olmalarına kesin gözüyle bakılan, kuvvet komutanı adayları arasında sayılan, Mustafa Kemal'in askerleri, kardeşim İsmet Çınkı, Ender Kahya, Yavuz Uras, Yasin Türker, Berker Emre Tok, Derya Günergin ve bazıları hâlâ görevde olduğu için isimlerini yazmak istemediğim, benim kahraman arkadaşlarım Maltepe'de kan kusarken, Silivri, Hasdal, Hadımköy, Mamak, Sincan, Şirinyer, sadece kendileri değil, aileleriyle birlikte kahırdan kanser olurken, üstün cesaret madalyalı bordo bere efsaneleri Engin Alan, Levent Göktaş, Hulusi Gülbahar imha edilirken, Kaşif Kozinoğlu, Murat Özenalp demir parmaklıklar ardında şehit olurken, onuruna yediremeyen Tarık Akça, Berk Erden, Ali Tatar kafasına sıkarken, oğullarıyla damatlarıyla bir ömür boyu övünen anneler babalar iftiralara dayanamayıp üzüntüden ölürken, “sessiz çığlık”lar atılırken… Utanmadan alkışlayanlar, zaten seçimini çoktan yapmış, akılı bilimi, liyakatı, donanımı, erdemi, katıksız vatan sevgisini, Kuvayı Milliye ruhunu, 19 Mayıs karakterini değil, cehaleti, biat kültürünü, ortaçağ karanlığını tercih etmiş demektir.

Akp iktidara geldiğinde, tarikatçıları korumaya çalışan Akp hükümetine Yüksek Askeri Şura'da üç farklı örnek anlatılmıştı, üsteğmen rütbesindeki bir subay, emrindeki astsubaya “ağabey” diyordu, astsubay subaya emir veriyordu, emir-komuta hiyerarşisi bozulmuş, şeyh-mürit ilişkisine dönmüştü, bir başka karacı subay “namaz saatine denk geliyor, o saatte namazımı kılacağım” diyerek, nöbet yerine gitmeyi reddediyordu, İsrail'e gönderilen bir muhribin subayı ise “ben müslümanım, İsrail devleti Filistin'e eziyet ediyor, bu görev caiz değil” diyerek, gemisine binmeyi kabul etmiyordu, Akp hükümeti bu anlatılan örnekleri dinlemiş dinlemiş, sonra hiç dinlememiş gibi “şerh” koyarak, bunların Türk Silahlı Kuvvetleri'nden atılmasına izin vermemişti… Pırıl pırıl Atatürkçü subayları-astsubayları ordudan atıp, onların yerine takkeli-cübbeli Amerikan casuslarını terfi ettiren Akp zihniyeti yüzünden, 15 Temmuz darbe girişimine sürüklendik.

Bunun yanısıra… Gariban erkek çocuklarına izbe tarikat yuvalarında tecavüz edilirken, çaresiz kız çocukları kucaklarına itildikleri tarikat yuvalarında diri diri yakılırken, şeyhimiz şıhımız diye dedeleri yaşındaki sapıkların koynuna sokulurken, kendi çocukları vatani görevden bedelliyle yırtarken, tekbiiirrr diye gönderilen gariban yiğitlerimiz elalemin topraklarında pisi pisine harcanırken, din-iman-rabia ayaklarına yatanlar, kumar masalarında, beş yıldızlı jakuzilerde, revü kızlarıyla poz verip, lüks otomobillerinde kokain çekiyorsa… F16'ları S400'leri filan dert etmeyin, şeyh uçmazsa, müritleri şeyhin halısını uçurur diye düşünüyorum.

(Bu milletin ferdi olarak, karşıdevrim hamlelerinin farkında olanları, ihvan kafasına itiraz edenleri, kumpaslara direnenleri tenzih ederim.)

Ergenekon, Balyoz, Casusluk tabir edilen davalar, sınavdı.

Sınıfta kalındı.

Emperyalizm, yerli işbirlikçileriyle milleti test etti.

Dedim ya, kimse kusura bakmasın, millet, millet olmayı beceremedi.

“Ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz, en doğru, en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır” diyen Mustafa Kemal sırtından hançerleniyorsa kardeşim… Fırkateynlerimizin isimlerini TCG Ticani, TCG Menzil, TCG Nakşi yapmazlarsa, Kuleli'yi türbeye, kozmik oda'yı tekkeye çevirmezlerse, hatırım kalır!

Rize'de neler oluyor? Bir köyde 5 intihar vakası yetkilileri harekete geçirdi! Güncel Emin Çölaşan: Bu iktidarın sahte Osmanlıcılığı işte bu kadardır Güncel TTB'den 'Ramazan' tepkisi: Burada başka niyetler var Güncel Hukukçular, AYM’nin HDP kararını değerlendirdi: 'Derin bir incelemeye ihtiyaç duyulmamış' Güncel