İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde göç konferansı; ülkeler deneyimlerini paylaştı

Abone ol

BİLGİ Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen etkinlikte göçün sonuçları ve çözüm önerileri tartışıldı.

Suriye’den yoğun göç alan ülkelerden Türkiye, Ürdün ve Lübnan’ın tecrübeleri, dünyanın önde gelen akademisyenlerinin katılımıyla İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen etkinlikte değerlendirildi. BİLGİ Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen etkinlikte göçün sonuçları ve çözüm önerileri tartışıldı.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen ‘Öteki’den Öğrenmek: Göç Alan Ülke Deneyimleri Üzerine Tartışmak’ başlıklı etkinliğin açılış konuşmasını BİLGİ Vekil Rektörü Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey yaptı.

Göçün politik, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarına dikkat çeken Prof. Dr. Yenisey, her zaman akademik bilgiyi üniversitenin sınırları dışına da aktarmaya çalışan bir üniversite olarak 2005 yılında kurulan Göç Araştırma Merkezi başta olmak üzere diğer araştırma merkezlerimizin ve birçok hocamızın bu alanda çalıştığını belirtti.

“KENDİMİZİ TANIMAK İÇİN BAŞKALARINI DA DİNLEMELİYİZ”

BİLGİ Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci de açılış konuşmasında Lübnan, Ürdün ve Türkiye gibi yoğun göç alan ülke tecrübelerine odaklanmanın önemini belirterek “Türkiye’de göç üzerine birçok çalışma, konferans ve çalıştay düzenleniyor. Ancak göçü sadece göçmenlere odaklanarak ele almak yeterli değil, göç alan ülkelerin kurumsal, sosyal yapıları ve sürecin toplumsal etkileri de irdelenmeli” dedi.

Göçmenlere dair literatürün Batı merkezciliğine dikkat çeken Prof. Dr. Uyan Semerci “öteki”nden öğrenmek başlığıyla hem farklı ülke deneyimlerinden öğrenmenin önemini vurgulamak hem de çoğu zaman “öteki” olarak görülen göçmenlerin varlığının öğreticiliğine dikkat çekmek istediklerini belirtti. Göç’ün “sorun” olarak ele alınmamasını vurgularken, “biz”i anlamanın “öteki”yle mümkün olduğunu söyledi.

“İNSANİ YARDIM REJİMİNİ SORGULAMAK”

Etkinliğin ana konuşmacısı olan Oxford Üniversitesi’nden Emeritus Prof. Dawn Chatty Türkiye’nin Suriye’den gelen göçlere yaklaşımının Lübnan ve Ürdün’e göre daha farklı olduğunu belirtti. Mevcut durumu araştırmasından örneklerle açıklayan Prof. Chatty, “Suriyelilerin bir kısmı Türkiye, Lübnan ve Ürdün üzerinden Balkanlar ve Avrupa’ya geçti, büyük bir çoğunluğu ise bu üç ülkede kaldı. Lübnan ve Ürdün’de eğitim, sağlık ve iş bulma sorunları yaşadılar. Türkiye ise önce geçici kamplar kurdu. Sonrasında ise geçici koruma statüsü ile Suriyelilere yasal düzenlemelerle haklarını güvence altına aldı. Lübnan ve Ürdün’den bu açıdan farklılaşıyor” dedi. Dünyada mültecilere yönelik politikanın korumadan sınırlama ve önlemeye evrildiğine dikkat çeken Chatty, diğer yandan yerel düzeyde mültecilere kapılarını açan, toplumsal kabulün güzel örneklerinin gözlemlendiğini belirtti. “İnsani yardım rejimi”ni bütün boyutları ve etkileriyle tartışmanın önemini vurguladı.

ÜRDÜN, LÜBNAN VE TÜRKİYE DENEYİMLERİ

Göç alan ülkelerin sorunlarına odaklanılan ilk oturum, “Ürdün, Lübnan ve Türkiye’nin Deneyimlerini Karşılaştırmak” başlığıyla düzenlendi. Türkiye deneyimini Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet İçduygu’nun aktardığı oturumda, Prof. İçduygu uluslararası göçün araçsallaştırılmasına değindi.

Yarmouk Üniversitesi’nden Dr. Ayat Nashwan, Ürdün’de yaşayan mültecilerin ekonomik refah düzeyleri ve çalışma koşullarına ilişkin bir sunum yaptı. Filistinli, Iraklı ve Suriyeli mültecilerin yaşadığı Ürdün’ün, nüfusuna oranla en fazla mülteci barındıran ülkeler arasında ikinci sırada olduğunu söyleyen Dr. Nashwan, 2016 yılında devletin Suriyeli mültecilerin çalışma hayatına katılımını artıracak önlemler aldığını belirtti. Bu kapsamda Suriyeli mültecilere eğitim imkânları sağlanması, iş olanağı yaratılması ve kamplar ile çeşitli sektörlerde çalışma izni verilmesi gibi adımlar atıldığını ifade etti. Dr. Nashwan, atılan adımlara rağmen kadın mültecilerin kısa bir süre çalıştıktan sonra ihtiyaçlar göz önüne alınmadığı için işten ayrılmak zorunda kaldıklarına dikkat çekti.

Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden Dr. Carmen Geha ise genç mültecilerin eğitim hakkına dikkat çekti. Dr. Geha, “Lübnan’da öğrenciler için okullarda iki ayrı vardiya var. Suriyeliler sabahçı olarak ders görürken, diğer öğrenciler öğleden sonra hep birlikte ders alıyor. Bu kaynaşma ve bir arada yaşamın önünde bir engel oluşturuyor” ifadelerini kullandı. Lübnan’da 2011- 2014 arası hiçbir politika geliştirilmediğini, 2014-2016 arası bu alanda politikalar geliştirilmeye başlandığını ancak halen mültecilerin mevcut durumlarının çözümüne dair bir gelişme olmadığını söyledi.

“KAHİRE VE İSTANBUL: ŞEHİRLERİN YENİDEN İNŞASI”

“Karşılaşmalar: Nasıl Birlikte Yaşarız?” başlığıyla BİLGİ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emre Erdoğan’ın moderatörlüğünde düzenlenen ikinci oturumda, Humboldt Üniversitesi’nden Bojana Babic, “Suriyeli Piyasa Aktörleri: Kahire ve İstanbul’da Yerinden Edilmiş Suriyelilerin Kent ve Kent Yaşamını İnşa ve Yeniden İnşası” başlıklı bir sunum yaptı. Mültecilerin alternatif bir yaşam hayaliyle yolculuk ettiklerini belirten Babic, Kahire ve İstanbul’un öne çıkan iki durak olduğunu belirtti. Babic, “Suriyeliler gittikleri yerlerde ‘Küçük Suriye’ olarak adlandırılan bölgeler yaratıyorlar. İstanbul’da bunun örneklerini Fatih’te görüyoruz. Bazı mahallelerde mülteciler fakirlik sınırında yaşıyor. Buna karşın bazı bölgelerde ise kendi şirketlerini kuruyor ve yatırım yapıyorlar. Bu sayede sadece hayatta kalmıyor bir yandan da kâr ediyor ve ekonomiye dâhil oluyorlar. Her iki şekilde de şehirlerin yeniden inşasında önemli bir rolleri var” dedi.

BİLGİ Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Gülay Uğur Göksel ise “Tanınma Siyaseti” teorik yaklaşımından konuyu ele aldığı sunumunda Suriyelilere yönelik olumsuz bir algı olduğunu belirtti. Dr. Göksel, “Türk toplumunda politik sebeplerle kutuplaşmış grupların mültecilere yönelik farklı bakışları var. Muhalif görüş sahipleri Suriyeli mültecilerin hükümetin koruması altında olduğuna inanıyor. Buna karşın genel yaklaşım mültecilerin savaştan kaçtıkları ve bu sebeple yardıma ihtiyaçları olduğuna yönelik.”

“GÖÇMENLERE DAİR ALGIDA “TEMAS” ÖNEMLİ”

Etkinliğin son oturumunda Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, Prof. Dr. Emre Erdoğan ile üzerinde çalıştıkları “Türkiye’de Göçmen Karşıtı Tutumların Belirleyicileri” başlıklı sunumu paylaştı. Prof. Dr. Uyan Semerci, göçmenlere dair tutumların daha çok Batı merkezli çalışmalarda ele alındığını, oysa Türkiye de dâhil olmak üzere farklı ülke deneyimleri ile konuyu tartışmanın önemine değindi.

Göçmen ve mültecilerin ekonomik, sembolik ve fiziksel “tehdit” olarak algılandığına dikkat çeken Prof. Dr. Uyan Semerci, ekonomik anlamda göçmenlerin kısıtlı ekonomik kaynakların paylaşımında ve özellikle de işgücü piyasasında tehdit olarak algılandığını belirtti. Sembolik anlamdaysa göçmen ve mültecilerin yerleştikleri ülkenin kültürel değerleri ve yaşam tarzlarına bir tehdit olarak algılanabildiğini ifade etti. Fiziksel olarak ise göçmen/mültecilerin yerleştikleri ülkedeki suç artışından sorumlu tutulabildiğine veriler bunun aksini söylese de böyle bir algının oluşabildiğine işaret etti. Bu açıdan da “temas”ın önemini vurgulayarak, 2017 yılında yaptıkları saha çalışmasının bulguları eşliğinde temasın diğer değişkenlerle göçmen karşıtlığının azalmasındaki etkisini aktardı.


Son oturumda söz alan isimlerden Lund Üniversitesi’nden Daila Abdelhady, mültecilerin medyadaki temsiline ilişkin çalışması üzerine bir sunum yaptı. Abdelhady sunumunda Ürdün, Türkiye ve İsveç’in ana akım gazetelerinde ötekileştirmenin nasıl inşa edildiğine ilişkin bulgularını paylaştı. Abdelhady, haberlerin yüzde 21’inin çatışma, yüzde 31’inin insan boyutu, yüzde 21’inin ekonomik zorluklar ve yüzde 27’sinin kurumsal sorumluluk bağlamında mültecilere yer verdiğini belirtti.


BİLGİ Avrupa Birliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayhan Kaya, “Yabancılara dair Düzensiz Siyasal Çerçeveler: Mülteciler, Misafirler ve Yabancılar” başlıklı sunumunda Türkiye’de 2011’den bu yana Suriyeliler konusunda egemen siyasal söylemlerin nasıl dönüştüğünü anlattı. Prof. Dr. Kaya “Türkiye’de göçmen Türk-İslam kökenlilere verilen bir isim. Uygurlar, Özbekler ve Türkmenler buna örnek gösterilebilir. Misafir olarak adlandırılan kitle ise İslam’a mensup olan ama Türk olmayanlar. Müslüman olmayanlar ise doğrudan yabancı olarak adlandırılıyor” dedi.


Prof. Dr. Kaya, siyasi, toplumsal ve ekonomik kırılganlığın artması ve geleceğe dair belirsizliğin sürmesiyle Türkiye’den Yunanistan Adaları’na yasadışı yollarla göçen Suriyelilerin sayısında artışın sürdüğünü belirtti.

DHA

Polatlı’daki tarlayı Starbucks şubesi diye işaretledi, sosyal medya yıkıldı! Yaşam 'Mükemmel annelik' baskısı ciddi boyutta Yaşam Güney Afrikalı denizciler, beyaz balinayla 'rugby' oynadı Yaşam Gelibolu Yarımadası'nda 'Lavanta Tarla Günü' etkinliği Yaşam