İstenmiyoruz, dinlenmiyoruz…

Tolstoy demiş ki; “Hayat bizi dört işlemle sınar. Gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda “topla kendini!” der.” Bu sözden yola...

Tolstoy demiş ki; “Hayat bizi dört işlemle sınar. Gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda “topla kendini!” der.” Bu sözden yola çıkarak ilerlersek;

Güven, sevgi, dayanışma, emek, hoşgörü gibi toplumsal tutkallar varken; Çatışmadan beslenmek, parmak sallamak, “ben ne dersem o olur!” demek, yoran, yok eden, yaralayan bir dil kullanarak duyguların birlikteliğini örselemek niye?

Çok geniş alanda ve anlamda hayat bizi çarparak, bölerek, çıkararak, toplayarak sınarken! Ülkemizin geleceği olan gözbebeğimiz gençler itham, tehdit, kaba kuvvetle baskı altına alınırken! En başarılı öğrencilerimize orantısız şiddet uygulanıp, yeri göğü inleten gözdağları verilirken! Yaptıkları açıklamaları duygu selleri arasında dinlediğimiz, başlarına gelenleri gözlerimiz dolmadan izleyemediğimiz gençlerimize gel de üzülme!

Hep ışığa bakmayı, ufka bakmayı, geleceğe bakmayı bilen ve yazacakları başarı hikâyeleri bu bakışlarda gizli olan gençlerimizin bu ülkenin aydınlık hayalleri olduğunu gel de hatırlama…

Ülkemizin koşar adım hukuktan uzaklaştığı günümüzde, okullarında Tevfik Fikret’in ayak sesleri ve izleri olan Boğaziçili gençlerin; “Yukarıya bakacağız. İleriye bakacağız. Geleceğe bakacağız. Aydınlığa bakacağız. Bilime bakacağız. Sanata bakacağız. Barışa bakacağız. Özgürlüğe bakacağız. Kardeşliğe bakacağız. Adalete bakacağız!” şeklindeki sözlerine “Çocuklar! Size de bu yakışır” deyip gel de alkışlama…

Bağlı olduğu partide canla başla çalışmış, il ve ilçe teşkilatlarında görev almış, baskın siyasi kimliğiyle belediye başkanı milletvekili yapılmasa da rektörlük koltuğuyla ödüllendirilmiş, yaptığı intihallere ünlenmiş bir profesörün bu büyük başarısını gel de kıskanma…

40 ilde 538 öğrencinin gözaltına alındığı, 10’unun tutuklandığı, 210’na yurtdışı yasağı, ev hapsi, elektronik kelepçe, adli kontrol şartı getirildiği gençlerin beyin göçü mesajı vererek; “Ülkem için üzülüyorum, istenmiyorum, dinlenmiyorum” açıklamalarına gel de sessiz kal…

Bir ülke için en büyük tehlike gençlerinin kendi geleceklerini yurtdışında görmesi gerçeğidir. İktidar tipik bir yönetim klasiği haline gelen bu adımları atarak sadece üniversitelerin ışığını değil, ülkenin geleceğini de karartırken gel de suskun kal…

40 yılını akademik kariyerle geçiren, başarılı bilim insanlığı, hocalığıyla tanınan, yazdığı kitaplar boyu aşan, yabancı yayınlarıyla, STÖ’lerdeki; Bilimsel çalışmalarıyla, kadın hakları, sendikal haklar konusundaki duyarlılığıyla, yoksulluk karşıtı araştırmalarıyla, özgürlük mücadelesine verdiği emekle, aldığı ulusal ve uluslararası ödülleriyle takdir kazanan Prof. Ayşe Buğra yok sayılırken! Kadını eşiyle, babasıyla oğluyla, damadıyla, ailedeki herhangi bir erkekle tanımlayan bir zihniyet taban bulurken! Gel de bana ne de!

CB memleketi Rize’de adını taşıyan üniversitede konuşurken; “Benim adımı taşıyan bir üniversitenin ilk 500’e girmesini bekliyorum. RTE adını taşıyan bir üniversiteye de yakışan budur!” demiş. Ülkemizin ilk 500’ne giren öğrencilerinin başına gelenleri görünce! Nereden baktığın ve nereye baktığın önemli diye gel de düşünme…

Geçen yıl yapılan YKS sınavında (Yükseköğrenim Kurumları Sınavı) fen ve matematikte öğrencilerin yüzde 24’ünün, yani 399 bininin tek bir soru dahi çözemeyerek sıfır çektiğini yeri gelmişken gel de hatırlama, hatırlatma…

Yasa boğulduk! Ülkemiz doğudan batıya bembeyaz karla kaplanırken, Gara’da terör örgütünün katlettiği 13 şehidimizin kapkara haberi geldi. Şehitlerimize rahmet, acılı ailelerine sabır diliyorum…